5 entry daha
  • insanlığın bir kısmının ne yazık ki direkt olarak inandığı yaratılış biçimi budur. çok üzücü olmasına karşın, buna inanmayan bir diğer kısım da sırf insanlar buna inanıyor diye onlara hakaret etmekte. oldukça gülünç. birbiriyle sürekli kavga eden ikiz çocuklar gibi.

    olayın esasını açıklamak gerekirse göze çarpan noktaların başında şunlar gelir:

    insan, yaratma ve din. bu üç kavram, olaylar üzerinden değil de olgusal olarak incelendiğinde fark edilecektir ki, insan çevresindeki olayların birçoğunu kendisinin, kendisinden aşağı varlıklara yaptığı gibi üzerinde yapıldığına inanmıştır. hayvanları birbiriyle para için dövüştürenler, din için dövüşmeleri gerektiğine kanaat getirenlerle aynı kimselerdir.

    yaratma hususu da buradan gelmiş olacak ki, birden fazla dinde ortak bir nokta işaret edilmektedir: insan, topraktan yaratılmıştır.

    elbette ki, bazı sığ zihinler bu sözleri, gerçek manalarıyla algılamaya müsaittir; fakat esasında, buna sözcük olarak inanmak yerine derinine inmek lazım gelir.

    -antik sümer dinine bakıldığında görülür ki, su tanrısı enki, toprak tanrıçası ninhursag ile beraber insanı yaratmıştır. su ve toprak'tan doğma insan, tanrılardan parçalar taşır. su ve toprak birleşirse çamur olur. çamur ve tanrısallık

    -yunan mitolojisinde prometheus ilk erkeği çamurdan yaratmıştır. daha sonra tanrıların bilgeliğini -ateş, ışık- çalarak insana vermiş, insana tanrılardan bir parça armağan etmiştir. çamur ve tanrısallık.

    -islamiyette insan allah tarafından çamurdan yaratılmıştır ve daha sonra "ruhundan ruh üflemiştir." çamur ve tanrısallık.

    örneklerin ardı arkası kesilmemekte; fakat varılmak istenen nokta için bunlar yeterli sanırım. peki nedir çamur ve tanrısallığın sırrı? işte bu, üzerinde düşünülmesi gereken meselelerin başında geliyor.

    başta bahsettiğim hususta, yani insanın kendisinin diğer canlılara yaptığını, tanrıların kendisine yaptığını sanması işte tam burada tekrar gündeme gelmekte. homo erectus'tan sonra nispeten daha düzenli yaşayan, homo sapiens olduğunda ise artık sistematik bir maddi ve manevi yaşama geçen insanoğlu, eski alışkanlıklarını burada da sürdürmeye devam etmiş, böylelikle yaratma mitini ortaya atarken de bundan faydalanmıştır.

    özellikle eski dünya'da, sümer ve kenan kavimlerinin yaşadığı coğrafyaya bakıldığında "toprak ve su "kavramları ön plana çıkacaktır. beslenme, barınma ve yaşama bu iki madde üzerinden şekillenmekteyken, doğal olarak da yaşanılan coğrafya ve yaşam tarzı etkileri de dini oluşturmuştur.

    çömlekçiler, su ve toprağı birbirine katarak ilk çanaklarını "yarattıklarında"
    ameleler, su ve toprağı birbirine katarak ilk kerpiç tuğlaları "yarattıklarında"
    sanatçılar su ve toprağı birbirine katarak ilk bibloları "yarattıklarında"

    kendi varoluşlarını da toprağa bağlamamaları için önlerinde hiçbir sebep olmamıştır.

    özetle, insanın idealindeki tanrı fikri sınırsız ve kısıtlanmaktan yoksun, her şeye erişebilen "supreme overgod" imgesiyken, "insan" kavramı, tanrının yer yüzündeki gölgesi olmuştur.

    insan kendi yapabildiği her şeyi tanrılarının daha iyi yaptığına inanmıştır.

    antik yunanda tanrıların idealize edilerek heykellerde yaşatılması da bunun güzel örneklerindendir.

    bunun yanı sıra, toprak ve su ile beslenen, toprak ve su ile sınırlı yaratma gücüne sahip olan, toprak ve su ile barınan ve toprak ve su ile taşınan insanın, toprak ve sudan yaratılması fikri o kadar da boş bir inanış değildir.
18 entry daha
hesabın var mı? giriş yap