8 entry daha
  • türk(çe) düşünce ve edebiyat tarihinin gümbürtüye gitmiş, hak ettiği yeri hiçbir zaman bulamamış gariplerindendir bence hızır beğ oglu sinan paşa. bir gün, en iyi türkçe yazan/yazar yollu bir anket sorusunu kendimi tutamayarak yanıtlayacak olsam, cevap diye vereceğim kısa listede adını muhakkak anacağım üç beş isimden biridir. ne yazık ki, onun insanda dalgalı sularda yüzüyor hissi uyandıran zarif diline, günümüz okuru tamamen uzak. ama bu uzaklık, osmanlıca'nın süslü, ağdalı, kıllı, tüylü, artık nasıl tanımlıyorsanız, o meşakkatli yapısından ileri gelmiyor. bilakis, sinan paşa, türkçe yazdığı eserlerde şaşırtıcı derecede sade. zaten ondaki harikuladelik biraz da buradan kaynaklanıyor: nasıl oluyor da bu adam, bu sadelik içinde, üstelik edebiyatla ilişkilendirilebilecek mevzularda da yazmadığı halde, insanı kelimelerin ahenkle dans edişinden sarhoş edebiliyor?

    öyle bir dildir ki sinan paşa'nınki, insana,

    "dalga bir dağdır
    kayık bir geyik!
    dalga bir kuyu
    kayık bir kova!
    çıkıyor kayık
    iniyor kayık,
    devrilen
    bir atın
    sırtından inip,
    şahlanan
    bir ata
    biniyor kayık!" diye sözcükleri beynin sulu kıvrımlarında mevc ettiren nazım hikmet'i ya da romanlarındaki kelime cümbüşüyle edebi zevk sıvılarını boca ettiren hasan ali toptaş'ı anımsatır olur. yüzyıllar ve yazarlar arasında böylesi keskin bir bağı yakaladığınız andaysa nedense bir burukluk mideye oturur: zamanında mensur hikayeler ve kurgusal metinler yazmış alternatif bir sinan paşa'nın tepesinde yer alacağı alternatif bir türk edebiyatı kanonu, gerek osmanlı gerek cumhuriyet tarih boyunca var olabilmiş olsaydı, bugün, dil ve edebiyat tartışmaları bakımından muhakkak ki çok farklı olurdu.

    zeyl: tadımlık da olsa sinan paşa nesrine örnek vermeden gitmeye gönlüm razı olmadı, mamafih el altında şimdiye dek basılmış (ama halihazırda piyasada bulması mümkün olmayan) kitapları [biri, mertol tulum'un yayına hazırladığı tazarruname, diğeri ertaylan'ın tıpkıbasımını verdiği maarifname, üçüncüsü de emine gürsoy naskalı'nın elinden geçmiş tezkiretü'l-evliya] bulunmadığından fi tarihinden kalmış kırık dökük notlara bel bağlayacağım. pek vurucu olmasa da bu teaser'ın sinan paşa'nın dili ve yapabilecekleri hakkında bir fikir vereceği kanaatindeyim. o zaman tezkiretü'l-evliya'dan gelsin:

    "aklun ne bildügi olur ve akl ile gözeden ne bilür! bin âkil pehlivan olursa bir gönül ereninin katında zebun olur ve yüz bin âlim-i cihan ise bir ümmi-i sufinin yanında dûn olur. ol hakk'a yolundan varur, bu akl ile taşradan yürür. anın istimal itdüğü gönül gözüdür ve bunun itimad itdüğü zahir yüzüdür. anın elindeki aleti sır aleminin basiretüdür ve bunun cemi' mukaddematı kendi bildüğü maarifetidür...bunun aklı ilahiyyatda hemin bildügi zevahir ü icmalatdur ve fikr ile vacibden bilinen ancak uslub u itibaratdur...akl şahbazının ne canı var ki melekut iklimini şikar eyleyebile ve fikr şahininin ne mecali var ki aşiyane-i arşda karar eyleyebile? ... akl tutisi can meclisinde güyalık edemez ve fikr kumrısı dost derdiyle hoşnevalık idemez. akl müftüsünün ol aralıkda fetvası tutulmaz ve fikr kadısının ol mahkemede kazası nafiz olmaz...eğer akl dahi sultan ise kendi ilinedir ve eğer fikr dahi padişah ise kendi memleketinedir."
8 entry daha
hesabın var mı? giriş yap