kurtuba camii
-
aşağıdaki yazı, 1894 senesinde, almanyada würzburg şehrinde neşr
edilmiş olan ve prens salvator, prof. graus, teolog kirchberger, baron von
bibra, bayan threlfall tarafından hâzırlanan (spaneien = ispanya) ismindeki
eserden alınmışdır:
(ispanyada en mühim şehrlerden biri, cordoba (arabca ismi: kurtuba) dır. bu
şehr, arab endülüs devletinin merkezi idi. müslimânlar, târık bin ziyâd kumandasında, 711'de ispanyaya geçince, bu
şehri kendilerine başşehr yapmışlardı. arablar bu şehre medeniyyet
getirdiler. yarı vahşî olan bu şehri, tam bir medenî şehre çevirdiler. bir
büyük serây [el-kasr], hastahâneler, medreseler yapdılar. bunların yanında,
bir de büyük câmi'a [üniversite] kurdular. avrupada ilk kurulan üniversite,
budur. o zemâna kadar avrupalılar ilmde, fende, tıbda, zirâatde ve
medeniyyetde çok geri kalmışlardı. müslimânlar, onlara ilm, fen, medeniyyet
getirdiler. onlara hocalık etdiler.
endülüs islâm devletini kuran birinci abdürrahmân bin muâviye bin hişâm bin
abdilmelik, kurtubada çok büyük bir câmi' yapdırmak
istedi. bu câmi'in bağdâdda bulunan câmi'lerden dahâ büyük, dahâ güzel ve
ihtişâmlı olmasını istiyordu. kurtubada bu işe en uygun arsayı seçdi. arsa
bir hıristiyana âid idi. bu adam, arsası için çok para istedi. çok âdil bir
hükümdâr olan birinci abdürrahmân, isterse, zorla bu arâzîyi alabilirken,
kat'iyyen böyle bir yola başvurmadı. aksine, hıristiyan sâhibine istediği
parayı ödedi. hıristiyanlar, bu para ile kendilerine üç küçük kilise
yapdılar. câmi'in yapılmasına 785 senesinde başlandı. abdürrahmân,
günde birkaç sâat binâ inşaâtında, bir amele gibi çalışıyordu. inşaât
malzemesi, doğunun birçok yerlerinden getirtildi. tahta kısmlar için
lübnanın en mükemmel ağaçları, mermer kısmlar için, doğunun birçok
yerlerinden renkli mermerler, irakdan ve sûriyeden kıymetli taşlar, inci,
zümrüd, fil-dişi, bu arâzîye yığıldı. her şey çok güzel ve çok boldu. câmi',
ihtişâmlı bir binâ hâlinde yavaş yavaş yükselmeğe başladı. birinci
abdürrahmânın ömrü, câmi'in bitdiğini görmeğe yetmedi. 788
senesinde vefât etdi. ondan sonra hükümdar olan oğlu hişâm ve torunu birinci
hakem, câmi'in temâmlanmasına gayret etdiler.
câmi', 10 senede temâmlandı. fekat, bundan sonra, her sene bir parça ilâve
edilerek, en son şeklini, 990 senesinde, ya'nî ancak 205 sene sonra
aldı. ikinci hakem 976'da câmi'e altından bir minber yapdırdı.
işte, böylelikle bu câmi' pek mu'azzam, pek haşmetli ve son derecede güzel
bir eser olarak ortaya çıkdı. câmi', 120x135 metre eb'âdında ve müstatil
[dikdörtgen] şeklinde idi. iki (kolu) biraz ileriye doğru uzanıyor.
bu kolların uzunluğu 135 metreyi buluyordu. bu uzanan iki kolun binânın esâs
gövdesinden çıkan kısmları arasında bir açık avlu meydâna gelmişdi. câmi'in
içinde, her biri 10 metre yüksekliğinde 1419 sütun bulunuyordu. bu sütunlar
dünyânın en mükemmel mermerlerinden yapılmışdı. sütunların tepelerindeki
kemerler, birkaç renkli mermerden parça parça olarak meydâna getirilmişdi.
câmi'e girince, insanın gözü bu sütun ormanında gayb oluyordu. mermer sütun
başlıklarına bakanlar, bu güzellik karşısında hayrân kalıyordu. câmi'e giren
herkes, âdetâ büyüleniyordu. bu kadar güzellik, o zemâna kadar dünyânın
hiçbir yerinde görülmemişdi.
câmi'in, 20 kapısı vardı. kapıların önünde, özel portakal bağçeleri
kurulmuş, her taraf yeşilliğe bürünmüşdü. câmi'in etrâfında, diğer bağçeler,
havuzlar, fiskiyeler, çeşmeler vardı. müslimânların abdest alabilmesi için
birçok şadırvanlar yapılmışdı. câmi'in zemîni, en kıymetli mermer ve süslü
tahtalar ile işlenmişdi. tavanın yapılması için kullanılan kıymetli lübnan
tahtaları, ayrı bir güzellik, ayrı bir heybet veriyordu. dıvar ve tavanlarda
oymalar, işlemeler ve çok güzel yazılar vardı. insan, câmi'e girip bir göz
atsa, sanki bu muhteşem sütun ormanı bitmiyecek gibi görünüyordu. geceleyin,
binlerce gümüş kandillerden fışkıran renkli ışıklar, câmi'i aydınlatıyordu.
1632 senesinde mısrda vefât eden meşhûr târîhçi ahmed el-makkarî,
(nehy-ut-tîb min-gasni endülüs-ir-ratîb) kitâbında, bu câmi'den bahs
ederken, onu aydınlatan lâmba ve kandillerin 7425 adet olduğunu, bunların
senenin normal günlerinde yarısının geceleyin yakıldığını, ramezân ve
bayramlarda, diğer mübârek gecelerde ise, hepsinin yandığını, lâmba ve
kandillerin yanması için, senede 24000 okka zeytinyağı sarf edildiğini,
ayrıca câmi'e güzel koku vermek için, her sene 120 okka amber ve öd ağacı
yakıldığını yazmakdadır. minârelerin tepesinde nar şeklinde başlıklar
bulunuyordu. bu başlıklar, mücevherler, inciler, zümrüdlerle süslenmiş, taş
araları altın parçaları ile örtülmüşdü. lübnanda hıristiyan papazların
yazdığı (müncid) lügat kitâbında, kurtuba câmi'inden iki nefîs manzara resmi
vardır.
hıristiyanlar, 1492'de endülüs devletini mahv edip kurtubaya
girince, ilk iş olarak, bu câmi'e saldırdılar. bu çok güzel, haşmetli binâya
atlarıyla girdiler. câmi'e sığınmış olan müslimânları, merhametsizce
boğazladılar. o kadar ki, câmi'in kapılarından kan akmaya başladı. ondan
sonra, altın minberi parçalıyarak aralarında taksîm etdiler. fildişinden
yapılmış rahleleri paylaşdılar. minberde saklanan ve osmân radıyallahü anhın
yazdığı kur'ân-ı kerîmin bir eşi olan inci ve zümrüdle işlenmiş nefîs
mıshaf-ı şerîfi ayaklarının altına alarak çiğnediler. böylece, minber ve
kur'ân-ı kerîm, bu iki eşsiz nefîs eser, temâmen yok edildi. vahşî
ispanyollar, bütün müslimân ve yehûdîleri kılıç tehdîdi ile zorla hıristiyan
yapdılar. ellerinden kaçabilen yehûdîler, osmânlı devletine ilticâ etdiler.
bugün, türkiyede bulunan yehûdîler, bunların torunlarıdır. hâlbuki,
müslimânlar, ilk def'a bu memleketleri zapt etdikleri zemân, orada yaşayan
hıristiyan ve yehûdîlere hiç dokunmamış, onların kendi dinlerine göre ibâdet
etmelerine kat'iyyen mâni' olmamışlardı.
hıristiyan ispanyollar, görülmemiş bir vahşet ile müslimân ve yehûdîleri yok
etdikden sonra, bu şâheser câmi'i yıkmağa başladılar. önce minârelerdeki
altın ve zümrüdle işlenmiş nar şeklindeki başlıkları indirerek yağma
etdiler. bunların yerine âdî taşdan yapılmış, güyâ melek şeklinde çirkin
başlıklar koydular. tavandaki o haşmetli, güzel tahta süsleri sökdüler.
yerdeki güzel mermerleri kırıp parçaladılar. yerlerine âdî taşlar dizdiler.
dıvarlardaki bütün güzel süslemeleri yerle bir etdiler. sütunları yıkmağa
çalışdılar. fekat, ancak bir kısmını devirebildiler. geri kalan sütunları
âdî kireçle badana etdiler. yıkılan sütunlar, yüzlerce idi ve câmi'in içinde
büyük bir mermer yığını hâlinde serilmiş, kalmışdı. 20 kapıdan çoğu taşlarla
örülerek kapatıldı.
nihâyet, en son bir vahşet eseri olarak, 1523 senesinde câmi'in
içine bir kilise yapmağa karâr verdiler. bunun için, o zemân ispanya ve
almanya imperatörü olan 5. ci karlosdan [ya'nî almanya imperatoru beşinci
charles quint'den [1500-1558] izin istediler. charles quint,
bu teklîfi evvelâ red etdi. fekat, müteassıb kardinaller onu mütemâdiyen
sıkışdırıyor, din uğruna bu işin muhakkak yapılması îcâb etdiğini
savunuyorlardı. bunların başında çok büyük nüfûzu olan kardinal alonso
maurique bulunuyordu. bu kardinal, aynı zemânda papayı da bu iş için
kandırmışdı. papanın da câmi'in kiliseye çevrilmesini arzû etdiğini gören
charles quint, bu işe muvâfakat etmek zorunda kalmışdı. kilise yapmak için,
birçok sütunlar dahâ yıkıldı ve câmi'de kalan sütun sayısı 812 ye kadar
düşdü. ya'nî, en azdan 600 kıymetli mermer sütun yıkıldı. yapılan kilise,
câmi'in ortasında haç şeklinde 52x12 metre eb'âdında çirkin bir binâ olarak
kendini gösterdi. charles quint, bizzat kurtubaya gelerek bu kiliseyi gördü.
çok üzüldü, (yapdığınız vahşeti görünce, size bunun için izn verdiğime çok
pişmân oldum. dünyâda bir benzeri bulunmayan, bu güzel eseri böylece tahrîb
edeceğinizi bilseydim, size müsâ'ade etmez ve hepinizi cezâlandırırdım.
yapdığınız bu çirkin kilise, eşi her yerde bulunan âdî bir binâdan
ibâretdir. hâlbuki, bu haşmetli câmi'in bir nâzîrini yapmak imkânı yokdur)
dedi. bugün bu haşmetli binâyı ziyâret edenler, harâb olmasına rağmen, islâm
mi'mârîsinin bu büyük eserinin güzelliği, büyüklüğü karşısında hayrân
kalmakda, ortada bir cüce gibi görünen kilisenin hâline acımakda ve böyle
bir haşmetli eserin bu hâle gelmesine müteessir olmakdadırlar.)
yukarıda okuduğunuz yazı, hıristiyanlardan kurulmuş ve içlerinde din adamı
papazların da bulunduğu bir heyet tarafından yazılmışdır. sırf hakîkatdir. kurtubadaki câmi'in ismi
bugün (la mezquita kilisesi) dir. bu kelime "mescid" isminden gelmekdedir.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap