296 entry daha
  • dizi güzel izliyoruz filan ama dizide gözüme çarpan bu "estetize edilmiş fakirlik" meselesine dair bir kaç kelamım var:

    --- spoiler ---

    diziyi izleyenlerin bileceği gibi, dizimizin esas karakterlerinin hepsi sürekli deli gibi fukaralıktan, varoştan ("o senin varoş kokunu alırım"), yoksulluktan vesaireden geldiklerini, efendime söyliyim, o günlerin ne kadar kötü olduğunu filan anlatıyorlar. ama ben izlerken "neresi varoş lan bunun?" diyorum. muhtemelen varoşun nasıl olduğunu bilmediklerinden değil, onu estetize etme gayretinden. mesela ömer'in ailesi: boğaz manzaralı dublex klas bir evde (eski meski bence harika) yaşıyorlar. ömer'in babası da marangoz, ama nasıl marangoz. tek başına ufak bi dükkanda kendi halinde tıkırdayan bir adam. kolay mı lan böyle aile geçindirmek. aha benim babam da marangoz(du). koca atölye eridi eridi en son kapattı adamcağız dükkanı, şimdi emekli maaşıynan geçinecem diye uğraşıyor. sadece o değil çoğu aynı durumda. kolay mı öyle büyüklerle rekabet edip küçük esnaf kalabilmek? kolay değil, ama bizim dizilerde bi marangoz estetiği var: zamanında remzi baba da böyleydi, bıçak sırtında nejat işler de böyleydi. ne o, marangoz olacak, böyle sanatkar filan estetik şeyler. tek başına takılsın, olursa aptal bi çırak, hayat gailesi yok geçim derdi yok... olsun ordan bi fabrika işçisi, sabahın köründe sefer tasıynan çıksın, akşamları yorgun döndüğü gecekondusundan. falan filan şimdi tasvir edemiyecem ama biz anlayalım izleyici olarak ne kadar fakr-u zaruret içinde yaşadıklarını. sen de o zaman kullanabilesin fakirlik, varoş filan gibi anahtar kelimeleri.
    velhasıl; bu istanbulun en steril semtlerinde, cetvelle çekiçle marangozlukla oynanan varoşçuluk oyunu hiç inandırıcı değil.

    --- spoiler ---

    yoksa severek izliyoruz.*
9641 entry daha
hesabın var mı? giriş yap