47 entry daha
  • türköne, 80 öncesinde ankara'da 54-55-56 doğumlu ülkücü gençlerin içindeydi. ahmet turan alkan, mustafa çalık ve belki de nihat genç ve onlarca daha başka isim. 80 sonrasında ülkücüler farklı yerlere savruldu. kimi hapse, kimi idam sehpasına, kimi yer altına, kimi yurtdışına, kimi eli kalem tutanlar akademiye. bazıları da özal'ın kollarına.

    mümtaz'er türköne ise akademiyi tercih etti. zar zor ve derslere giremeden bitirdiği mülkiye'nin sonrasında mustafa çalık ile birlikte dil öğrenmek için istanbul'a boğaziçi üniversitesi'nin hazırlık sınıfına geldiler. 12 eylül darbesi yüzünden bu okulu yarım bıraktı. sonra mülkiye'de akademik kariyer. 90'da tamamladığı doktora çalışması 91'de kitaplaştırıldı. islamcılığın doğuşu üzerine yapılmış ilk ve önemli çalışmalardan biriydi bu. bu arada da yavaş yavaş şöhreti artıyordu. ülkücülükle arasına nicedir koyduğu mesafe yüzünden teşkilattan da tepkiler alıyordu.

    ve tansu çiller kendisini keşfetti. daha doğru bir ifadeyle [ve tahminle] tansu çiller'e kendisi önerildi. önce özal, sonra demirel ve çiller'in en sevdiği siyasetçi ve danışman tipi eski ülkücüler oldu. teşkilatçılık, 80 öncesinin ateş ortamında pişmişlik, devletin bürokratik derinliklerine nüfuz edebilme yeteneğiyle ülkücüler 80'lerin ikinci yarısı 90'larda çok ekmek yedi. devletin o zamanlar kürt sorunu ve benzer meseleler karşısında kodladığı dışlayıcı, şiddete meyyal milliyetçi dil ve tavır için ülkücüler biçilmiş kaftandı.

    turgut özal 1992'de üçüncü izmir iktisat kongresinde bir konuşma yapmış bu metin türkiye günlüğü dergisinde yayınlanmıştı. sscb'nin yıkılması üzerine etrafını av sahası olarak gören ve azgın iştahı kabaran özal, "türkiye’nin önünde hacet kapıları açılmıştır” demişti. önünde kapı açılanlardan biri de türköne'ydi.

    1996'da avukat şükrü karaca, araştırma şirketi sahibi hüseyin kocabıyık ve türköne'den oluşan ekip tansu çiller'e danışman oldu. aynı ekip öncesinde mehmet ağar ve yalım erez'le de çalışmıştı. işte ne olduysa burada oldu. türköne bir yandan refah ve doğru yol koalisyonunun meşruiyetini formülize ediyor bir yandan da tehditi artan askeri vesayete karşı kendince sivil bir dil çatıyordu. ve bu dönemde susurluk skandalı patladı. tansu çiller'in susurluk'la ortaya dökülen pisliklere karşı can siperane politikasının arkasındaki isim de yine türköne'ydi.

    "tansu çiller, meral akşener ikilisi" o dönemde askerle epey karşı karşı gelmiş ve bir yandan "demokrasi mücadelesi" veriyor görünüp öte yandan susurluk porteleri için "devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir" diyerek meseleye bakışlarını özetlemişlerdi. bu karanlık cümlenin arkasında türköne'nin olduğu söylenmişti. böylece ismini duymuştuk. hatta o zamanlar ülkücü çevrelerde türköne'ye yeniden iltifatlar edildiğini hatırlıyorum.

    mümtaz'er türköne ismini ikinci kez ertuğrul özkök sayesinde duymuştum. 98'de özkök, “son iki yıldır dyp genel başkanı çiller'in, siyasi konularda danışmanlığını yapan çok ilginç bir öğretim üyesi var. adı doç. mümtaz'er türköne... türköne, son zamanlarda çiller üzerinde en fazla etkisi olan kişi...” diye yazmıştı.

    ilerleyen yıllarda bir devrin yükselen değeri merkez sağ çökünce türköne bir ara kaybolup 2000'leri beklemiş ve "yenilediği" söylemi ile yine doğru ata oynamıştı. "işte ne olduysa burada oldu" cümlesini yine kurabiliriz. meşhur cemaate yaklaşan türköne kitaplarını bu tür yayınevlerine kaydırdı, zaman gazetesine yazar/yorumcu oldu. akp'nin kanaat önderi gibi çalışmaya başladı. eşinin akp'den milletvekili olmasıyla bu ilişkisini organik hale getirdi. tipik bir organik aydın olduğunu böylece yineledi.

    90'larda çiller'in, susurluk sonrası "milliyetçi/devletçi kahraman dilini" ve 28 şubat'ın gelişine binaen "askeri vesayet karşıtı sivil dilini" o inşa etmişti. şimdilerde ise işte bu "ilk diliyle" hesaplaşmadan, onun hesabını vermeden "ikinci dilinin" ekmeğini yemeye çalışıyor. bunun ezikliğiyle de olsa gerek sık sık vicdan kayması yaşayıp, muvazenesinin kaybediyor. ergenekon bahanesiyle geçmişte hoşlaşmadığı ne varsa hepsine bulaşıyor. deniz gezmiş'i handiyse ergenekoncu ilan ettiği yazısı unutulmayacaktır.

    özellikle akp'nin daraltılmaya çalışılan siyaset alanına ve ergenekon örgütüne yönelik yazılarına bakınca klasik bir zaman okuru "vay be ne demokrat, işte özlediğimiz sivil tavır" diyebilir. ülkücüler, milliyetçi siyasete getirdiği hakarete varan eleştirilere kızabilir. solcular, türkiye soluna yönelik çirkin sözlerine tepki duyabilir. ki ergenekon terörü üzerine yazmasın demiyoruz. ah bir de bunun susurluk çetesiyle olan bağlantısını bizimle paylaşsa...

    bütün bunlar bir yana mümtaz'er türköne türkiye'de fırsatçılığın, hesapsızlığın ve hafızasızlığın kimlere nasıl ikbal kapıları açtığının mümtaz bir örneğidir. her daim önde gideceğine bu yüzden şüphemiz yok.
916 entry daha
hesabın var mı? giriş yap