6 entry daha
  • mevlevilere mahsus o zâhidâne, ağırbaşlı ve aşıkâne üslup yerine daha heyecanlı, daha cevval, daha gösterişli ve daha samimi bir havada beste yapmış diye düşünürüm hep tanburi ali efendi hakkında. en nihâyetinde onun aşkları daha insansı, sıradan insanların, halkın da bildiği (ya da bildiğini zannettiği) türden, ilâhi bir sırrın ifâdesinden ziyâde güzel bir kadına rafine bir ifşadır. zaten kendi de deli dolu bir kişilik olan bu zatın uçarı ruhu, âşk hayaliyle yanıp tutuşan zihni, tutkunun ve güzelin peşinde geçmiş hayatı eserlerinin her zerresine, her nağmesine sinmiştir. belki de bunun içindir herbir eserinin ardından miras kalan his, nâyi osman dede'nin bir ayinini dinledikten sonraki o vecd ve olgunluk hissinden, ya da dede'den arda kalan o tarifsiz hayranlık hissinden çok farklı olarak alev alev bir aşıklık, başından sayısız sevdalar geçmiş bir adamın efkârıdır. artık her ne ise, en donuk gönülleri titretebiliyor ise bu adam, esaslı adamdır, büyük bestekâr, büyük müzisyendir

    çokca eseri arasında bu anlattıklarımı en iyi örnekleyenler sûz-i dil takımı (tüm eserler) ve altta güftesini verdiğim nihâvend yürüksemâisidir.

    bilmezdim özüm gamzelere meftûn imişim ben
    âfetzede dil, hasta ciğer, hûn imişim ben
    sevdâzedesin sen dediler zülfüne söyle
    çeksin beni zencire ki mecnûn imişim ben

    terennüm:
    gel işve-bâzım
    gel çâre-sâzım
    sevdi seni canan ey şeh-i huban,
    lutfeyle aman bendene ey nazlı civan
5 entry daha
hesabın var mı? giriş yap