9 entry daha
  • 3-4 yıl önce istiklal'de st. antuan kilisesi girişinde sağ tarafta küçük kitap köşesinden çekip çıkarmış, almıştım. kitabın uzunca bir bölümü otobiyografiktir. bu kısmını ne kadar okumaya çalıştıysam da, sürekli elim geri gitti. kitap da uzun süre kitaplığımda okunacaklar kısmında kaldı.

    geçen hafta inat ettim. tekrar elime aldım. bu otobiyografik kısımları açıkçası hızlıca geçtikten sonra, yaratılış, yer gök, zaman, hareket, tanrı, evren, gerçek, varlığın özü, hayatın amacı, ilk maddeden önce ne vardı... gibi felsefi sayılabilecek konularda teolojik referanslarla cesurca fikirlerini itiraf ediyordu aziz bey.

    pasajlarda kullanılan kelimeler ayrıca beni şaşkınlığa uğratmıştır. bilinç, tin, hareket, zaman gibi kendi döneminde kullanılması zor olabileceğini düşündüğüm kelimeleri itiraflarda kullanması şaşırtıcı geldi bana. ya çevirmenin etkisi ya da latincede bu kelimelerin varlığı o dönemin felsefi birikimini gözler önüne seriyor. bizde türk modernleşmesinde, tanzimat ve sonrasında dahi yabancı dildeki soyut kavramların karşılığı bulunamadığı için ortak dil yaratılamamış, reformlar aksamıştır.

    ve bana öyle geliyor ki; biliyorum daha önce kimse bu noktaya dikkat etmiş midir, ms. 390 lı yılların kartacası'ndan 1840'lı yılların danimarkası'na, kierkegaard'a doğru uzanan doğrusal bi çizgi varsa tarih içerisinde, st augustinus aynı çizgide konumlanıyor. korku ve titreme ile itirafların son pasajları aynı dilde ilerliyor.

    bana kalırsa soru şu olmalıdır ki, hristiyanlık henüz 300 lü yıllarda dahi bu denli sorgulayıcı iken, müslümanlık neden buna izin vermiyor?

    edit: soren kierkegaard ile benzer yönlerine dair bir makale buldum. iyi okumalar. *

    https://dergipark.org.tr/…wnload/article-file/52462
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap