7 entry daha
  • alıntıdır:

    acaba ömrün ebedî midir! hiç kat'î(kesin) senedin var mı ki, gelecek seneye belki yarına kadar kalacaksın?

    sana usanç veren, tevehhüm-ü ebediyettir(ebedî yaşayacağını zannedip allah'ın emirlerinden ve âhiret için hazırlanmaktan gaflet etmek. hiç ölmeyecekmiş gibi evhâm ile sâdece bu dünyayı ve dünya menfaatlerini düşünmek).

    keyf için, ebedî dünyada kalacak gibi nazlanıyorsun. eğer anlasa idin ki, ömrün azdır hem faidesiz(faydasız) gidiyor. elbette onun yirmidörtten birisini, hakikî bir hayat-ı ebediyenin(ebedi, sonsuz hayat) saadetine medar(sebep, vesile) olacak bir güzel ve hoş ve rahat ve rahmet bir hizmete sarfetmek; usanmak(bıkmak) şöyle dursun, belki ciddî bir iştiyak ve hoş bir zevki tahrike sebeb olur.

    not: 24'den birisi, günün 24 saatinin yaklaşık bir saati kadar zaman alan namazlar.

    alıntıdır:

    âkıl(aklı başında, akıllı) isen, ibadet cihetinde(yön, taraf) yalnız bugünü düşün ve onun bir saatini, ücreti pek büyük, külfeti(zahmet, zorluk) pek az, hoş ve güzel ve ulvî bir hizmete sarfediyorum, de. o vakit senin acı bir füturun(gevşeklik, usanç), tatlı bir gayrete inkılab( bir halden diğer hale geçmek, başka türlü olmak, kökten değişiklik) eder.

    işte ey sabırsız nefsim! sen üç sabır ile mükellefsin(bir şey'i yapmaya mecbur olan, vazifeli)

    birisi: taat üstünde sabırdır. (tâat: ibadet etmek. allahın (c.c.) emirlerini yerine getirmek. itaat etmek.)

    birisi: masiyetten sabırdır. (ma'siyyet: itaatsizlik, günah, isyan, emre karşı gelme)

    diğeri: musibete karşı sabırdır.

    merdâne (mertcesine. er'e yakışır surette.) "yâ sabûr" de, üç sabrı omuzuna al. cenab-ı hakk'ın sana verdiği sabır kuvvetini eğer yanlış yolda dağıtmazsan, her meşakkate ve her musibete kâfi gelebilir.

    alıntıdır:

    acaba şu vazife-i ubudiyet(ubudiyet vazifesi, allah'a (c.c) kulluk görevi) neticesiz midir, ücreti az mıdır ki, sana usanç veriyor?

    halbuki bir adam sana birkaç para verse veyahut seni korkutsa, akşama kadar seni çalıştırır ve fütursuz(bıkmadan, usanmadan) çalışırsın.

    acaba bu misafirhane-i dünyada âciz ve fakir kalbine kut(gıda, azık) ve gına(zenginlik) ve elbette bir menzilin olan kabrinde gıda ve ziya(ışık) ve herhalde mahkemen olan mahşer'de sened ve berat ve ister istemez üstünden geçilecek sırat köprüsü'nde nur ve burak(binek) olacak bir namaz, neticesiz midir veyahut ücreti az mıdır?

    bir adam sana yüz liralık bir hediye va'detse, yüz gün seni çalıştırır. hulfü'l-va'd edebilir (sözünden dönebilecek kişiye) o adama itimad(güvenmek) edersin, fütursuz işlersin.

    acaba hulfü'l-va'd(sözünden dönmek) hakkında muhal(imkansız) olan bir zât, cennet gibi bir ücreti ve saadet-i ebediye gibi bir hediyeyi sana va'd etse, pek az bir zamanda, pek güzel bir vazifede seni istihdam etse; sen hizmet etmezsen veya isteksiz, suhre(zoraki iş yapan, zorla iş yapan) gibi veya usançla, yarım yamalak hizmetinle onu va'dinde ittiham ve hediyesini istihfaf(hafife alma, küçümseme, önemsememe) etsen, pek şiddetli bir te'dibe(edeplendirmek, terbiye vermek) ve dehşetli bir tazibe(azap vermek) müstehak olacağını düşünmüyor musun? dünyada hapsin korkusundan en ağır işlerde fütursuz hizmet ettiğin halde; cehennem gibi bir haps-i ebedînin havfı(korkusu), en hafif ve latîf bir hizmet için sana gayret vermiyor mu?
4 entry daha
hesabın var mı? giriş yap