8 entry daha
  • kuaför hadisesi önemli bir hadisedir. bir kadının en rahat edebileceği ya da cehennem eziyeti yaşayabileceği yerlerdir. çoğunlukla ikincisi geçerlidir. hele ki benim gibi saçtan baştan hiç anlamayan, ne istediğini ifade edemeyen bir kadınsanız. bir yeri sabitleyip oraya kendinizi anlatmanız en iyi yöntemdir. tam on yaşımdan beri bilumum aktivite için gittiğim bir kuaför var. geçimsizliğime, anlatım özrüme, alışkanlıklarıma, zevklerime o kadar hakimler ki, girip ne istediğimi söylemem (kesim, topuz, fön, vs vs) yetiyor. geri kalan tarz, şekil, renk vs için hiç bir şey söylememe gerek kalmıyor. kahve istediğim şekilde, gazeteler hazır.

    kolay olmadı tabi bu. kendi düğünümde üç kere bozdurup yaptırmışlığım vardır. ama beni çok iyi tanıdıklarından diğer gelinleri çağırdıkları saatten iki saat önceye randevu vermişlerdi mesela.

    şimdi normalde kuaför bu kadar önemliyken, depresyon kuaförü kat kat daha önemlidir. herhangi bir kuaföre gittiğinizde var olan depresyonunuzu beş katına çıkarmanız işten bile olmayabilir. insanın, özellikle kadınların hayatlarında en statik olan nane kuaför olmalı.

    ama esas anlatmak istediğim başka aslında benim. senelerden 99, biz lulla, ben, ve ayfer * aynı okulda okuyan üç yoldaş. ama bildiğin kavga yoldaşı değil salt. hayatın her alanın yoldaşı. neredeyse 24 saatimiz birlikte geçiyor. sürekli beraber olan kadınların aynı zamanda regl olması hadisesi gibi, beraber mutlu oluyoruz, beraber ağlıyoruz, beraber depresyona giriyoruz, beraber hayattan bıkıyoruz falan.

    depresyonun en önemli maddesi; depresyondayken saçlara kıyılır!! ayfercik, lulla ve benim birlikte olduğumuz kadar çok bizimle olamıyordu geceleri. biz kimi zaman benim evimde kimi zaman dışarıda ayfer'siz, kimi zaman ayfer'lerde üçümüz deli şarap içmeleri yapardık. (ayfer'lerin evinin tavanı hala şarap lekesi süslüdür heralde)

    demin dediğim gibi ayfer sadece onların evine gidersek bu gece içmelerine katılabiliyordu. ya bunun verdiği suçluluktan, ya saçlarına aramızda en az önem erdiğinden, ya da en delimiz olduğundan depresyon anlarında şu diyalog gerçekleşirdi hep:

    - ooof hayat korkunç
    - ooof içim daralıyor-
    - ooof kızlar yine depresyona girdik
    - hadi ayfer'in saçlarını kestirelim.
    - aa hadi...

    o an neredeysek en yakın kuaföre gider ayfer'in saçlarını kestirirdik. hepimiz rahatlardık.

    bir gün taksim'deyken yin egeldiler bize. "hadi" "hadi" çıktık dışarı, sıraselviler'de ilk gördüğümüz kuaföre girdik. kuaförin karısı bir abla da ordaydı. kuraldır. depresyon sebebiyle gitmişsen kuaföre söylenir. söyledik, abla bizden daha heyecanlı. ayfer'in güzelim saçları küt küt gidiyor , abla kenardan replik yazıyor:

    - ooh oh, ooh oh hafifledin hafifledin. maşallah kuş gibi oldun kuş gibi.

    ayfer her kesimde olduğu gibi gerilmiş, biz lula ile rahatlamışız mis gibi ablaya gülmekle meşgulüz. abla hala yandan solosunda:

    - kuş gibi oldun kuş gibi.

    o gün bugündür ne zaman birimiz saçımızı kessek yineleriz bu geyiği:

    - oh oh kuş gibi olmuşsun kuş gibi.

    ah be ayfer'im ne gereği vardı büyüyüp, iş güç sahibi, meşgul abla olmaların. eskisi gibi olsa arardım yine seni, bugün benim değil senin saçlarını keserdik. ben değil sen kuş gibi olurdun.

    - oh ohh kuş gibi olmuşuz hepimiz kuş gibi.
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap