2 entry daha
  • içimizden biri lafı bana her zaman gereksiz ve gıcık gelir. fakat yazar behzat ç. karakterini öyle güçlendirmiş ve anlatmış ki behzat ç. bir yönüyle kesinlikle size benziyor. onu izlerken iyi veya kötü bir yerde "aha benim bu" diyebiliyor okur. bu çok önemli.

    yazar polisleri, türk polisini, gerçekten tanıyor; tavırlar, diyaloglar, tutumlar çok başarılı.

    "....
    - ne biçim sakal bu?
    - şimdi moda.
    - bizimle dalga mı geçiyorsun?
    - hayır.
    - kafaya mı alıyorsun?
    - hayır.
    - taşak mı geçiyorsun?
    ..."

    bunu türk polisinden başkası yapmaz.

    aynı şekilde toplumun da polise karşı yaklaşımını güzelce özetlemiş. köşeye sıkışanın "devlete millete yanlışımız olmaz" demesi ya da dil tarihteki solcu bir öğrencinin arkadaşını linçten kurtaran cinayet büro amirine "çarkın dişlisi" muamelesiyle "siktir git pis faşist" demesi. linç grubunun da "vatan hainini kollayan" polis demesi...

    bir de en önemlisi yazarın ankarayı çok iyi tanıması ve anlatması bir ankaralı olarak beni çok etkiledi.
    hilton'un girişindeki arnavut taşıyla döşenmiş iğrenç rampadan tutun da sulu han'ın ne zaman kalabalıklaştığına dair küçük detaylar ankaralı okur için kolay bulunabilecek şeyler değil. her satırı bir daha okuyup anlatılan bölgeyi gözünüzde canlandırıyorsunuz.

    kısacası gayet şükela.

    durun ya iki edit yapalım: ele alınca bırakılmayan sürükleyiciliği, okuru şakınlık içinde bırakan çalımları, güzel göndermeleri bunları da unutmamak lazım.

    yalnız çok zalim bir son olmuş sevgili emrah serbes, önceden hissedilse de "hayır çok zalimce" dedirtiyor okura. romandaki diğer cinayetleri umursamamanın cezasını çektiriyor...
96 entry daha
hesabın var mı? giriş yap