1 entry daha
  • hali bitkin, harap olmuş, sürgünde iki eli başında "şimdi ben ne yapacağım?" diye düşünen filozofumuzun işittiği en ilginç cümlelerden biri bu, orası muhakkak, hatta felsefe kadın'ın tüm tesellisinin odak noktası, diyebilirim.
    pantera 'nın walk'ında bir bölüm mübarek;
    "you can't be something you're not
    be yourself, by yourself
    stay away from me
    a lesson learned in life
    known from the dawn of time "

    aynen öyle; tesellinin boyutu tıpkı felsefe kadının boyu gibi gökleri deliyor.
    "visne igitur cum fortuna calculum ponere?" (ll, 3, 37) işte böyle soruyor kadın; "kaderle boy ölçüşebilir misin?"
    kaderimizin bize oynadığı oyunlardan neden şikayetçi oluruz ki, en mutlu anlarımızı düşündüğümüzde göreceğimiz şey de o kadere bağlıdır o halde? yani bizi mutlu eden de o, mutsuz eden de, mutluluk kavramının kendisi bizzatihi göreceliyken, yaşanmış olanları illa bir fatum çizgisiyle, alınyazısıyla, kaderle açıklıyorsak; o halde kaderin bizden bağımsız olarak bize sunduğu nimetleri kabul edişimiz gibi, onları bizden alışına da büyük bir serinkanlılıkla katlanmalı değil miyiz?

    boethius, kendisini tesellie tmesi için, felsefe kadına eserinde şöyle söylettiriyor;

    "dedisti, ut opinor, uerba fortunae dum te illa demulcet, dum te ut delicias suas fouet. munus quod nulli umquam priuato commodauerat abstulisti. uisne igitur cum fortuna calculum ponere? 10. nunc te primum liuenti oculo praestrinxit. si numerum modumque laetorum tristiumue consideres, adhuc te felicem negare non possis. 11. quodsi idcirco te fortunatum esse non aestimas, quoniam quae tunc laeta uidebantur abierunt, non est quod te miserum putes, quoniam quae nunc creduntur maesta praetereunt. 12. an tu in hanc uitae scenam nunc primum subitus hospesque uenisti? ullamne humanis rebus inesse constantiam reris, cum ipsum saepe hominem uelox hora dissoluat? 13. nam etsi rara est fortuitis manendi fides, ultimus tamen uitae dies mors quaedam fortunae est etiam manentis. 14. quid igitur referre putas tune illam moriendo deseras an te illa fugiendo? "

    "o zamanlar kader seni hafifçe okşarken, adeta sevgilisiymiş gibi üstüne titrerken onu aldattığından eminim. o ana kadar hiçbir bireye bahşetmediği ödülü aldın onun elinden. öyleyse kaderle boy ölçüşebilir misin? şimdi ilk kez sana kıskanç gözlerle bakıyor. ama sevinçlerin ile üzüntülerinin sayısını ve oranını düşünecek olursan, şimdiye kadar mutlu olduğunu reddedemezsin. eskiden yaşadığın o sevinçler geçip gittiğine göre, artık kendini şanslı bir adam olarak görmesen bile, kendini zavallı yerine koyman için de bir sebep yok, şimdi kederli olarak değerlendirdiğin günlerin bir gün geçip gideceğine göre. yoksa bu yaşam sahnesine ilk kez ayak basan bir yolcu, bir yabancı gibi geldiğini mi sanıyorsun? insan yaşamında bir tutarlılığın olduğuna mı inanıyorsun yoksa, çabucak geçen şu zaman insanın kendisini bile küle dönüştürürken? çünkü biz ender de olsa kadere bağlı şeylerin kalıcılığına güven besleriz, ama yaşamın son günü olan ölüm, hiç bitmeyecekmiş gibi görünen kaderin de bir nevi sonu olur. öyleyse ne fark eder, ha sen ölürken onu bırakmışsın, ha o kaçarken seni bırakmış?"

    felsefe kadının sözleri, dertli filozofu şaşırtmaz. hatta ona hak da verir fakat mevzuya değişik bir bakış açısından bakar;

    "tum ego: uera, inquam, commemoras, o uirtutum omnium nutrix, nec infitiari possum prosperitatis meae uelocissimum cursum. 2. sed hoc est quod recolentem uehementius coquit; nam in omni aduersitate fortunae infelicissimum est genus infortunii fuisse felicem."

    "ey bütün erdemlerin besleyici anası! anımsattığın her şey doğru! sahip olduğum ne varsa, çok kısa sürede elde ettiğimi reddedemem. ama onları aklıma getirmek beni müthiş kızdırıyor. <işte buraya dikkat> çünkü talihsizliklerin içinde en berbatı bir zamanlar mutlu olmuş olmaktır." çiğdem hoca burada dante, inferno, 5.121 vd 'den bir dipnot düşüyor: "mutluluğun ne olduğunu bilmiş olmak." (a.g.e. sf: 370)

    yanılmıyorsam ya nietzsche'de, ya goethe'nin werther'inde bir yerde fakat kesinlikle bir alman'da; böyle bir şey daha geçiyordu; "en acısı, en mutsuz anda en mutlu olunan anları anımsamaktır,, gibisinden bir şeydi, o yüzden pek şaşırmadım buradaki dehşet ifadeye, dehşet diyorum çünkü, bizzat sefil filozofun, kendi yarattığı kurgusunun ağzından kendi sefilliğine teselliler yağdırırken böylesi bir sonuca, yani yaşıyor olmayı hatta mutluluğun ne olduğu hususunda bilgi sahibi olmayı en trajik olan olarak betimlemesi müthiştir.
    bu konuda konuşmaya girişince, prometheus'un ateşi çalışına ardından pandora'nın gönderilmesine ve bu yolla insan'ın acıyla karşılaşarak, insanlaşmasına uzanabiliriz ama, ekşi sözlük'te üzerinde sıkça durdum bu konunun: (bkz: pandora/@jimi the kewl) (bkz: hybris/@jimi the kewl)

    felsefe kadın'a göre; kaderimizin tersliğinden (!) yakınmamalıyız.

    "igitur si quod in omni fortunae tuae censu pretiosissimum possidebas id tibi diuinitus inlaesum adhuc inuiolatumque seruatur, poterisne meliora quaeque retinens de infortunio iure causari?"

    "kaderinin sana sunduğu bütün armağanlar arasında, tanrısal öngörünün hiç zarar verilmeden ve bir bütün olarak korumana izin verdiği en değerlisine sahip olduğuna göre, en iyileri hala elindeyken şanssızlığından bu kadar yakınmaya hakkın var mı?"

    bedbaht filozofa ailesinden örnekler sunar; "muhteşem derecede iyi olan kayınpederin hala sağ" der mesela, veya "karın" veya "her iki çocuğun da consul -bu olağanüstü bir şeydi.-" ailen her ne kadar sen sürgünde de olsan, hala başlarına gelmiş hiçbir felaket yok, sen niye üzülmeye devam edersin, herşeyini yitirmişçesine kendini mahvedersin, demeye getirir.

    "o te, si tua bona cognoscas, felicem, cui suppetunt etiam nunc quae uita nemo dubitat esse cariora. 9. quare sicca iam lacrimas; nondum est ad unum omnes exosa fortuna nec tibi nimium ualida tempestas incubuit quando tenaces haerent ancorae quae nec praesentis solamen nec futuri spem temporis abesse patiantur. -- "

    "ah sen ne kadar mutlu bir adamsın, keşke elindeki iyiliklerin farkına varabilsen! ölümlüler her şeyi bir yana bırakıp kendi yaşamlarına sahip çıkarken, senin şu an elinde bulunan iyiliklerin, yaşamın kendisinden çok daha değerli olduğundan kimsenin şüphesi olmayacaktır! bu yüzden hadi sil gözyaşlarını. kader nefretini henüz tam ailene kusmadı. başında dönüp duran fırtınalar henüz dayanamayacağın kadar sert esmiyor. çünkü çapanı sağlam bağlamışsın, ne şu anın tesellisinin, ne de gelecekteki umudunun yok olmasına izin veriyor."

    bunun üzerine boethius cevap verir;

    "et haereant, precor; illis namque manentibus, utcumque se res habeant, enatabimus. sed quantum ornamentis nostris decesserit, vides."

    "öylece sağlam kalması için de dua ediyorum, çünkü o sağlam kaldıkça, koşullar ne olursa olsun, suya batmayacağım. yine de elde ettiğim rütbelerden ne kadar çok yitirdiğimi sen görüyorsun."

    bu son sözü de gösteriyor ki; ailesinin durumu konusunda felsefe kadın onu ikna etmiştir sıra rütbesini kaybetmesi hususunda ondan alacağı tesellidedir. şöyle der kadın;

    "promouimus, aliquantum si te non iam totius tuae sortis piget."

    "şu anki durumundan tamamen nefret etmediğine göre, belli bir yol katetmiş sayılırız."

    rütbelerin ve insanın maddi hayatını süsleyen şeylerin anlamsızlığı üzerine teselli üzerine konuşma da bu başlık altında başka bir entirinin malzemesi olsun bakalım.
5 entry daha
hesabın var mı? giriş yap