• albüm güzel, tamam. ama ben 1-2 ay dinledim, sonrasında bir daha açıp da teybe takmadım bunu (ha ama mesela o arada ne bileyim belki 1500. kez youthanasia dinledim, 2000. kez countdownla air guitar solosu attım; milyonuncu kez rust in peace'le headbange durdum filan)

    yani bazen diyorum ki şu mustaine uyuşturucuya tekrar başlasa da havamızı bulsak. adamın en yaratıcı dönemlerinde kafası bir milyondu çünkü. ama ne zaman tövbe etti namaza niyaza başladı bir daha o tadı alamadık (tamam youthanasia'yı da ayık kafayla yaptı ama yeni bırakmıştı demek ki bünye tam atamamış zehri zaar)...

    gerçi bir yandan da düşününce, adam artık aile babası olmuş, yuvasını kurmuş. kendisine tapan bir karısı ve harikulade iki çocuğu var; thrash metal mi önemli çoluğun çocuğun rızkı mı diye sormazlar mı adama?
  • 15 mart 2011'de çıkacak yeni rise against albümü. albümden help is on the way adlı şarkı internete salınmıştır bile.
  • bugün piyasaya çıkmış olan rise against albümü.

    01. architects
    02. help is on the way
    03. make it stop (september's children)
    04. disparity by design
    05. satellite
    06. midnight hands
    07. survivor guilt
    08. broken mirrors
    09. wait for me
    10. a gentlemen's coup
    11. this is letting go
    12. endgame

    ilk dinlemelere dayanarak söyleyebilirim ki ("ilk dinlemeler" bir hafta boyunca aralıksız dinleme anlamına geliyor konu rise against olunca) hayal kırıklığı olan appeal to reason'dan fersah fersah ileride, gayet şık bir albüm olmuş. şarkı sözleri yine rise against kalitesinde zaten. konsept bir albüm olduğu söylentileri dolaşsa da, tim mcilrath'in bunu yalanladığını söyleyenler var. fakat bana da bazı şarkılar birbirine bağlantılı gibi geldi. bunun dışında help is on the way katrina kasırgasını konu alırken, make it stop (september's children) adından da anlaşılabileceği gibi eylül ayında yaşları 13-17 arasında değişen birkaç çocuğun (sanırım) homofobik şiddete maruz kalmasından sonra intihar etmeleri olayını, disparity by design gelir dağılımı eşitsizliğini, survivor guilt de yine savaş karşıtlığı konusunu ele alıyor. özellikle bu şarkıda geçen ve bir filmden olduğunu tahmin ettiğim iki kişinin kısa bir konuşmasını içeren alıntı çok güzel.

    -what are you talking about? america isn't going to be destroyed. (neden bahsediyorsun? amerika yok edilmeyecek.)
    +never? rome was destroyed, greece was destroyed, persia was destroyed, spain was destroyed. all great countries are destroyed. why not yours? how much longer do you really think your own country will last? forever? (hiçbir zaman mı? roma yıkıldı, yunanistan yıkıldı, iran yıkıldı, ispanya yıkıldı, bütün büyük ülkeler yıkıldı. seninki neden yıkılmasın? senin ülken daha ne kadar sürer diye düşünüyorsun? sonsuza kadar mı?)

    şarkı böyle başlıyor, ilerleyen kısımlarda savaş destekçisi milliyetçi arkadaşımız asıl ayarı yiyor.

    -you shameful opportunist! what you don't understand is that it's better to die on your feet than to live on your knees. (seni rezil fırsatçı! senin anlamadığın şey şu, ayaklarının üzerinde ölmek dizlerinin üzerinde yaşamaktan daha iyidir.)
    +you have it backwards. it's better to live on your feet, than to die on your knees. (sen ters öğrenmişsin. ayaklarının üzerinde yaşamak, dizlerinin üzerinde ölmekten daha iyidir.)

    yine nakaratta geçen ve savaşın anlamsızlığını en basit haliyle anlatan, bazı insanların kafasına vura vura içine sokmak istediğim şu dizeler var bi de:

    fought your fight (savaşını verdim)
    bought your lie (yalanını yuttum)
    in return i lost my life (sonucunda hayatımı kaybettim)
    what purpose does this serve? (bu ne amaca hizmet etti şimdi?)
    what purpose did i serve? (ben ne amaca hizmet ettim?)

    genel ve bağlantılı olduğunu düşündüğüm konsept ise mevcut dünya düzeninin boktanlığına daha fazla dayanamayarak isyan eden, kontrolü ele geçiren ve bir nevi "temizlik yaptıktan" sonra yeni bir sayfa açan insanları (belki de bizleri?) anlatıyor.

    gone are the old guards
    gone are the cold, cold wars
    weightless we go forth
    on wings of amnesty

    let's shed this unclean skin
    and start to feel again
    with no more shoulders
    shoulders to cry on

    diyerek bir umutla geleceğe doğru bakıyoruz.

    görünüşe göre bu sene daha çoook dinleyeceğim şahane bir albüm.
  • showcase kanalında ilk bölümü yayınlanan yeni bir tv serisi. vancouver'da yaşayan dünya satranç şampiyonu arkady balagan analitik zekası sayesinde polis teşkilatına çeşitli vakaları çözmede yardımcı olmaktadır. karşımızda sıradışı bir karakter var. vancouver'da lüks bir otelde yaşayan ve nişanlısının bir suikasta kurban gitmesinin ardından agorafobik hallere bürünen satranç dehamız tüm gününü otelde geçirip üzerinde çalıştığı vakalarla kendini meşgul etmektedir. lüks otelde kah bornozla kah pijamayla dolaşıp etrafta evindeymiş gibi davranmaktadır. öncelikle pilot bölüm itibariyle kahramanımızın tavırları tripleri gregory house'ı sık sık anımsattı bana. kanadalılar house gibi bir karakter yapıp amerika'da geniş bir izleyici kitlesine mi ulaşmaya çalışıyor bilemem ama bu durum biraz rahatsız edici geldi. fakat her halükarda ilk bölüm itibari ile ayakları yere basan bir senaryo ve iyi oluşturulmuş karakterler var. bu da bir dizinin devam etmesi için gerekli en büyük etkenlerden biri. zira son zamanlarda nbc'nin sıkıntısını çektiği durum bu keza the cape ve the event ayakları yere basamayıp havada kalmış karakterleri yüzünden güme gitti.
    bakalım bu dizinin akıbeti ne olacak. pilot bölümü devam etmeye değer olduğunu gösterdi ama yine yeni başlamış breakout kings ile aynı kulvarda yarışacak gibi gözüküyor çünkü temelde beslendikleri hikaye aynı.
  • ikinci bolumu turkish hold game adiyla yapilmis dizi. ama bu kadar mi dandik olur, turk diye elin hirvat aksanlisini turk diye lanse etmislersozde turk hirsiz turkcesi zorlama prompter'dan televole turistlerinin aksani gibiydi. 10.dakikada kapadim. house'in yandan yemisi.
  • house ve the mentalist karışımı olmaya çalışan bir dizi. bu konuda başarılı olup olmayacağını ilerleyen bölümlerde göreceğiz. ama showcase'te olmasa daha hayırlı olabilirdi gibi geliyor bana.
  • klasik, zeki ve eksantrik tavırlı baş kahramanı ardındaki bir drama dayandırıp, ona dedektifçilik oynatan bir dizi. konu ve olaylar klasik olsa da güzel işlendiğinde her defasında zevk verebilecek türden. ancak ilk bölümüyle bende hayal kırıklığı yarattı. nedeni bu çok zeki adamımızın olay çözüşünde herhangi bir deha görememem.

    --- spoiler ---
    s01-b01

    kusura bakmasınlar da 6 yaş için yapılmış adeta. olaylar resmen şöyle ilerliyor;
    -çocuğu kim kaçırdı?
    -babalarından biri kaçırdı?
    -neden kaçırmış olabilir?
    -yok canım kaçırmaz seviyor oğlunu
    -o zaman kim kaçırdı?
    -tanıyan biri olmalı
    tamam o zaman hooop büyükannesini arayalım
    -annesinin cenazesine kimler geldi?
    -bunlar bunlar bunlar
    -onlar kim?
    -aaa bir tanesi çocuğa çok benziyo kesin babası, demek ki bu kaçırmış
    hooop yakaladık.

    --- spoiler ---

    evet resmen bu denli sığ. hani zibilyon çeşidi olan csi'lar daha büyük heyecan ve ilgi uyandırıyor insanda, ya da birbirinin aynısı bir sürü polisiye dizi. zeki adam var elinizde tamam ama senaryoyu yazanlarda karakterlerinin zekasını yakalayabilecek zeka yok belli ki. belki ilerde daha komplike olay örgüleriyle heyecanlandırırlar, hayranlık uyandırırlar bilinmez ama şimdi yok cık ı ıh.

    sherlock çekilse de izlesek.
  • death note'taki l karakterini araklamışlar dizi yapmışlar.
    otelde yaşıyor - check
    pijamayla geziyor - check
    çok zeki, deli dahi- check
    polise yardım eden süper hafiye - check

    dedem de yapar böyle diziyi.
  • frank brady tarafından yazılmış bir kitap.bobby fischer ın hayatı anlatılmakta.kitabı tam ismi (bkz: endgame: the spectacular rise and fall of bobby fischer) .
  • nedenini bilmediğim şekilde solistin sesinin eski performansında olmadığını hissedince üzüldüğüm rise against albümü olup ilk izlenimde diğerlerine göre daha az hardypunky bir müzik yakalamışlar efendim.
hesabın var mı? giriş yap