• küçüktüm ufacıktım, evde hep aynı şeyler dinlenir durulurdu; arif sağ, muhlis akarsu, musa eroğlu, gülcihan koç, yavuz top, şivan perwer ve bir de emekçi...
    diğerleri iyi hoş, kendileriyle hiçbir sıkıntım yok. anlıyorum ediyorum, şivan desen tümden anlamıyorum onu, onla da bir sıkıntım yok. yalnız şu emekçi biraz canımı sıkıyor. zira dediklerini hiç anlayamıyorum. yani anlıyorum da manayı anlayamıyorum. halbuse adamın sesi nasıl güzel, hiç duymadığım tonda, şeker gibi. ama beynimi zorluyor!! "mehmet zeki yoldaş" diyor, kim o? kızıl oldu karadeniz diyor, neden? denizin on beş yerden yara olması demek ne demek? neden istanbul'a yıkılsın diyor, istanbul'daki yiğitlere ne yapmış istanbul? muharrem hüseyin cemil kim yaaaa? bir de zeki var. bu diğer türküdeki mehmet zeki olsa gerek. offf. çok zor bu adam çok. aha "güle barut sermek" nee yaa? faşist ne demek? hem de faşist köpek. hımm arkadaşlarını vuranlar faşist köpeklermiş. kim bu adamın özgürlüğünü yok eylemiş, kim zulüm etmiş bu adama, diğer türkülerdeki gibi aşk acısı değil bu belli ki. öfff allahım ne diyor bu adam yahu.

    tüm bu soruları babaya sormaya kalktığında ise sadece bir gülümseme ve "hadi sen kitaplarına bak bakayım." cevabı.

    yıllarca ömrümü yedikten sonra büyüdüm. söylediği her bir kelimenin anlamını çözdüm tek tek. sesini hep severdim, duruşuna ayrı saygı duydum. şimdi çocuğum olduğunda önce ben anlatacağım mehmet zeki'yi, faşizmi, zulmü, halk savaşını, karadeniz'i kızıl eden o katil "vatan kurtarıcısı" kemal'i, o ki zulüm hala yıkılmadı.

    iyi ki olmuş hepimizin hayatında. iyi ki yormuş beynimizi.

    ek: du bi de link verelim türküsünden: http://fizy.com/s/1ain0b

    edit: görüntülüsünü buldum: http://www.youtube.com/watch?v=mdwqhutgjck
  • müzisyen. 1955 yılında maraş'ta doğdu. lise öğrenimini yarıda kesmek zorunda kaldı. saz çalmayı babasından öğrendi. aşık mahzuni, aşık meçhuli ve aşık ihsani'den etkilendi.
    ilk albümünü 1972 yılında gaziantep'te çıkardı.
    1974 yılında aşık daimi ile ümit kaftancıoğlu'nun hazırlayıp sunduğu radyo programlarına katıldı.
    1975 yılında aşık mahzuni, nesimi çimen, ismail ipek ve aşık ihsani ile birlikte anadolu turnesine katıldı.
    1976 yılında adapazarı'nda tutuklandı. ankara merkez ve zonguldak hapishanelerinde kaldı.
    1980'den sonra yurtdışına gitti. avrupa'da ve avustralya'da onlarca konser yaptı. 5'i türkiye'de olmak üzere toplam 17 albüm yayımladı.
    çalışmalarını hala almanya'da sürdürmektedir.
  • ilk başta sesi ferhat tunç'u andırsada onu dinlemek ayrıdır. yaptığı müzik dinleyenleri için ayrı bir yerdedir.
  • -emekçi'yi tanımıyor musun?
    nasıl tanımazsın hani biz küçükken turuncu bir kasedi vardı, hani sesini taklit etmeye çalışırdık, hani özgürlük mahkumlarını söyleyen adam, hani jandarmalar ev aramalarına başladığında kasetlerini toprağa gömerdik. evet evet işte o turuncu kaset.

    üniversitedeyim, belki lisans bitmiş. 1 mayıs yaklaşmış muhakkak, dinleyesim gelmiş yıllar sonra. yanımdaki arkadaşın emekçiyi tanımadığını hayretlerle öğrendim, inanamadım. bir hafta boyunca yılmadan her gördüğüme sordum:
    -emekçi'yi tanıyor musun?
    hayretlerle solcular dahil neredeyse kimsenin tanımadığını farkettim. çocukluğuma dair bu kadar net hatırladığım, bu müstesna adamı meğer bir avuç insan tanıyormuş.
  • beyaz yakalilarin aslında umurlarinda olmayan işçi kesimini tanimlarken kullandıkları sıfat. samimi değil.
  • türkiye alevilerinin, "aleviliğin müslümanlıktan ayrı bir din olduğunu" korkusuzca haykırabilmesi lazım diyen ozandır. alevidir.
  • bol miktarda var ve bazıları son derece bilinçsiz. bilinçsizliklerinde inat etmeleri türkiye'ye özgü değil. mallık dünyada salgın gibi. bunu söylerken yağacak eksi oyların farkındayım; ancak sabredip sonuna kadar okurlarsa niye bu derece sinirli olduğumu anlayacaklar.

    çok kötü bir üslupla başlamak gerekirse, türkiye'de son derece beyinsiz olan yaratıklar var ve her geçen gün bunlarla tekrar tekrar karşılaştıkça, bu ülkeye ilişkin umudumu daha da yitiriyorum. ister elitizm deyin, ister jakobenizm deyin. artık sınıf bilinci olmayan lümpen yaratıklara acımayacağım. herkes hak ettiği gibi yönetilir. bu hükümete oy verenler, sonuçlarına katlanmak ya da siyasi tercihlerini gözden geçirmek durumundadırlar. nokta.

    geçen gün bilkent'ten taksiye bindim. "bilkent hööö" diye kusmayın, önce bir okuyun. bir adet "bilimsel seminerler dizisi"ne katıldık, oradan topluca akşam yemeğine geçeceğiz. arabalara sığmadık, kalanlarımız taksilere bölündük mecburen. taksiyle çok uzak mesafe olmayan; ancak ulaşımı da zor olan bir yere geçeceğiz.

    yolda giderken konu akp'den ve kadrolaşmadan açıldı. şoför, haddi olmayan bir biçimde "akp'ye niye kızıyon" dedi. bir sinirlendim, "benim yakın akrabalarım tekel işçisi, günlerdir direniyorlar, senin tuzun kuru herhalde, adamlar her tarafı satıp savdılar, işçilerin kazanılmış haklarını gasp etmeye çalışıyorlar" dedim. adam "ama sen karşındakini hiç dinlemiyorsun ki, bırak da biraz biz konuşalım" dedi. benim kan beynime sıçradı ve "%47'nin konuştuğu yeter artık! biraz da muhalefet konuşsun" dedim, lafı adamın ağzına tıkadım. "beyni olmayan kafalar" diyordu bekir coşkun. aynen öyle. konuşmaya kalksaydı bilindik klişeleri sıralayacaktı: "sen tekel işçilerinin kaç milyar para aldığını biliyon mu? yan gelip yatıyorlar hamuduyla götürüyorlar! tekel zarar ediyordu, hükümet orayı sattı iyi oldu, zaten devletin malı deniz yemeyen domuz" ...

    bugün tekel işçilerine destek vermeye gittim. insanlar perişan haldeler ve direnmeye devam ediyorlar. gerçekten, oraya gidip onların mücadelelerine destek vermemek mümkün değil. bizzat yakın akrabalarımın neler çektiğini çok iyi bildiğim için, ve onlara kızmaya kıyamadığım için, başlangıçtaki "beyinsiz" ithamımın, tekel işçilerini kesinlikle kapsamadığını tekrar tekrar vurgulamak istiyorum. adamlar direniyorlar; bir de direnmeyenler var. biat edenler ...

    tekel işçilerinin yanından dönüyorum, bir otobüse bindim. şoför. tipik ego şoförü. melih gökçek'in büyükşehir belediyesinin ego'su yani. şoför, sözleşmeli. tekel işçilerini haksız, hükümeti haklı buluyor. tayyip'in oğlunun dolar hesabı ile 2,5 (iki buçuk) milyon dolarlık gemiciğinin olduğunu söylüyorum, gıkını çıkarmıyor. ego'da on sene olmuş adam sözleşmeli çalışıyormuş. hukuka güvenmiyormuş. hükümeti haklı, işçileri haksız buluyor. neden? tekel zarar etmiş, ben patron olsaymışım ne yaparmışım? ulan sen kendini niye patron yerine koyuyorsun? sen işçisin, işçi!!! hakkını arasana! kurbanlık koyun musun sen!

    adama "tekel'in alkol bölümü nurol-limak şirketine 292 milyon dolara satıldı, birkaç ay sonra nurol-limak bu şirketi 900 milyon dolara başkasına sattı. halkın 600 küsur milyon doları ne oldu?" diye soruyorum; "herkes yaptı" diyor. "herkes yaptı"sı var mı? akp'sine toz konduramıyor, pes yahu! o 600 milyon dolar bugün tekel işçilerinin kesesine girmedi, nurol-limak'ın kesesine girdi. kimin sayesinde? akp'nin sayesinde.

    tekel'in tütün bölümü, depolarındaki tütünün değerine satıldı. binalar araziler hediye-hibe edildi yani. demek ki ne imiş? zarar eden kurumun binalarını ve arazilerini bedavaya peşkeş çekebilirmişiz. bak bak bak! zararını bu şekilde mi kapatacaksın? sen patron olsan, hani arkadaş patron olmaya çok meraklı ya, zarar eden şirketinin binalarını ve arazilerini bedavaya verip, şirketi içindeki bilgisayarlar ve masalar sandalyeler fiyatına satar mısın? sen salak mısın arkadaşım? ben evimi satacak olsam, evimi geçindiremesem, herhalde "zararımı finanse edebileceğim" bir paraya satarım. içindeki çamaşırlar koltuklar kanepeler fiyatına satmam.

    daha başka bir gerizekalılık. artık örnek vermekten dilimde tüy bitti, ama insanlar salak olmaktan bıkmadılar. adam sendikacı. hani sözüm ona "işçi sınıfı"nı temsil edecek ama adam "sarı sendikacı". sarı bile değil. renk bulamıyorum çünkü adamlar bütün renkleri kirlettiler. adamlar iktidarın lolipopunu utanmadan ağızlarında çeviriyorlar. maliye'nin başındaki adamın "suç bizde ki merhamet ediyoruz" lafına aldırmaksızın, hükümetle can ciğer kuzu sarması oluyor. insan oturduğu koltuktan utanır. bu kadar mı zavallısın.

    türkiye'de emekçinin profili nedir, biliyor musunuz? "bıçak kemiğe dayanıncaya kadar" gıkını çıkarmaz, bıçak kemiğe dayanınca da günlerce sokaklarda yatar ve hakkını alamaz. dövünür durur. o süreci başından itibaren takip ederek önlemini ona göre alacaktın. özelleştirmeler yapılırken ve çalışan kesimin hakları tırpanlanırken, sesini çıkaracaktın, meydanlara inecektin, akp'yi sallayacaktın. 22 temmuz'da, "müslüman cumhurbaşkanı seçtirmediler" diyen akp'nin kara propagandasına inanmayacaktın. işçi düşmanı akp'yi silip süpürecektin.

    şimdi ne oldu? 3 şubat'ta genel greve gidilecek inşallah. size yine destek veriyorum, ama akıllanın artık be birader!
  • benim babam o.

    68 yaşında, memleketin en ücra köşelerinden birisinde hâlâ dozer sırtında... günün 12-13 saati, 60 tonluk makineyi hem fiziksel, hem de zihinsel emekle idare ediyor.

    ben de 28 yaşımdayım. memleketimizin en ücra köşelerinden birisinde, cehaletle savaşıyorum. hem zihnimi, hem bedenimi bu uğurda yıpratıyorum.

    bu işler öyle memleketin en baba topraklarında, en baba okullarında, en baba ortamlarında günlerini gün edip aralara çerez olarak da devlete sallamaya benzemiyor. diskodan bardan çıkıp cebindeki benim bir aylık maaşım faturasındaki telefonla "gaz yedik, kafamıza copla vurdular" diye tivit atmaya, duvarlara yazmaya hele hiç benzemiyor.
  • solcuların sağcılardan gaspettikleri terim. sanki biz skimizin ucuyla iş görüyoruz. sanki sizin gtünüz terlerken biz daşşamıza vantilatör açtırıyor, trtr1 dinliyor, istikbaharata çalışıyoruz hep öyle mi? sizinki emek bizimki çömelek mi lan. siz işcisiniz ezilmişsiniz halksınız biz de oçyuz. hayır cahil beyefendi emekçi cahildir. ya bırak değişsin şu kavramlar ya. sene olmuş 2016 hala emekçilik oynuyonuz ya. adam düşünce gücüyle skini oynatıyo sen de kas yap taş taşı . yazık yazık. az gelişmiş toplum olun .az derken çok gelişmiş olun. çok geçirmiş toplum olun yoksa geçirilmiş olursunuz. emekcilik bir yere kadar iyidir. icat edene kadar.. yazın bunu .. kışın bunu .. skin..

    theme?

    deme ..
  • emekçi'nin türküleri başka sanatçılar tarafından söylenilmiş.

    fırat bender'in maden oçağı orjinaline en yakın biçimde söylenilmiş. diğerleri biraz daha farklı söylenilse bile, genel olarak halk müziği içinde kalınmış.
    mevzu olan türkü

    demek ki, emekçi türküleri, jazz, rock, hip hop vs olarak söylenilmiyor. gerekli midir sorusu da sorulabilir böylesi bir tarz açılımının, bence denenebilinirdi.
hesabın var mı? giriş yap