• bugünkü açıklamada anlatım bozukluğu gibi duran pensilvanyadan samimiyet var lafını açıkçası garipsedim. "bu feytullah gümbür gümbür getiriliyor da, bizim baykol da buna ön ayak mı oluyor bir şekilde" diye düşündürdü bir an.
  • (bkz: deniz baykal'ın istifa etmesi)

    tahminim o ki bunca yıldır "kötü muhalif, halkın dilinden anlamıyor, koltuk sevdalısı" gibi şeylerle suçlanmasına karşılık sevenini sevmeyenini sinirden çatır çatır çatlatarak, inatla genel başkanlığını sürdürmesine rağmen bu günlerde en olmayacak bir şekilde iftiraya uğraması sonucu "eee sokarım böyle işe, bokunu çıkardınız arkadaş" diyerek siyaset hayatına son vermiştir.
  • mevcut şartlarda silivri'ye gönderilemediği için evine gönderilmiş, olabilecek en alçak biçimde siyasetten tasfiye edilmiş kişidir.

    yalnız bu komplonun bir bumeranga dönüşeceği ve hazırlayanlara geri döneceği şimdiden gözüküyor. iktidar bu işin altından kalkamayacak ve seçimlerde çok büyük bir hezimete uğrayacak.
  • cinsel ahlakı yüzünden değil de (beni ilgilendirmez) hala utanmadan skandal üzerinden iktidara bok atan aymazları yetiştiren ideolojinin savunucusu olduğu için sevmediğim adam.
  • aslında o görüntüleri ahlaksızlık olarak nitelemenin kendisi ahlaksızdır. o görüntüler gerçekse eğer 4 kişiyi bağlar. baykal ve eşi ve o milletvekili kadın ve eşi. geri kalan kişilere ne kimin kiminle ilişkiye girdiği. geri kalan hiç kimsenin o görüntüler üzerinden yorum yapması, düzeysiz ve çirkin demesi, resmen o görüntüler üzerinden siyaset yapması, toplumun dibine kadar bozuk olan ahlakının bozulacağını iddia etmesi, marifetmiş gibi görüntüleri ulaştırma bakanına haber verip kaldırtması, yalanlama çağrısında bulunması ahlaki değildir. ahlaksızlık, o görüntülerde olmak değil, o iki kişinin isteği dışında onları yılan gibi gizlice, sinsice çekmek ve yaymaktır.
  • kendisini eleştirmenin artık popülistleştiği kişidir. kim soldan anladığını göstermek istiyorsa 1917 den, marx'dan troçki'den değil de baykal'dan bahsetmelidir günümüzde. baykal solcu değildir demek çünkü ben solcuyum demektir de. ama solculuk kavramını bu kadar boş beleş hale getirmeleride işte bu salakça sırf eleştiri üretme zihniyetinde yatmaktadır. kızıyorum bu şahsın üzerinden bütün bu popülist menşevik solcularına. kızıyorum çünkü ilk defa kürt açılımını bulunduğu partide, akp den daha önce oluşturan, rüşvete el uzatmayan, şeffaf siyaseti olan, kemal kılıçdaroğlu gibi bir insanı toplumumuza kazandıran bir siyasi kadro oluşturan bu adam, tüm cephelerden saldırıya uğrarken ve namussuzlukla ithaf edilirken , penis'ilvanya direktifli, çalık holdingler gemicikler siyaseti yapanların namuslu olmasını, bu adamdan daha az saldıranı olması benim canımı yakıyor.
    dip not : saldıran kişi sayısını türkiye genelini baz alarak düşünüyorum. ekşi sözlük yahut bloglarla ilgili değil.
    dip not 2: eğer iş bu entry zamanın ötesine gidecekse buyursun gitsin. hiç yoktan sanal olarak bediüzzaman oluruz.. *
  • 1. bu adamin, belki bildigim bir tek yolsuzlugu olmamasi disinda, hicbir ana muhalefet vasfi yok. ustune tam olarak su klisenin cikis sebebi: "baykal'a ragmen chp'ye oy verdim". tabii ki eksisozluk "in-out" olma kurallari cercevesinde milliyetci muhafazakar damgasini yemek istemeyen kimse bunu kabul etmeyecektir, ama besimizden biri chp'ye oy verdigine gore bunu yargilardan bagimsiz bir istatistiki deger olarak cebe koyalim.

    2. simdi bu yuzde yirminin paylasilan varyansina baktigimizda, yani bu yuzde yirminin icinde kimler kimler var soyle bir ayristirmaya kalksak, bence en az yuzde on, hatta belki daha fazlasi "baykal'a ragmen" chp'lidir. hatta o kadar ki, bu chp'liler arasindan chp'ye oy veristen vazgecilmesi, belki "baykal bilincli olarak sola kostek" komplo teorilerine kadar variyor, buna ikna olmamissa da chp'li, caresizlikten ve aliskanliktan yillardir tek bildigi "sosyal demokrat" partiye oy veriyor, durum icler acisi bir ogrenilmis caresizlik, bunu da cebe koyalim.

    3. da, adami yargiladigimiz sebep evliyken zina yapmasi. simdi bu noktada kisisel duygularima gecis yapmak istiyorum izninizle: yasadigim surece baykal'a asla oy vermeyecek olsam da icimden gecen su zira; politikacidan insanligini birakmasini istiyoruz. kulagi tersten tutarak baslayayim, bir politikaci var diyelim, yillardir evli, evlilikte cinsellik bitmis, ev arkadasi olunmus, sevgi var aliskanlik var, cocuklar var, tipik evlilik tablosu bu degil mi? benim bildigim kirk yillik evli ve hala birbirlerini kiskanip tutku kavgasi yapan cift yok, daha cok "hayatimin sahidi" moduna geciliyor. simdi bu hayat arkadasi kadin bir rahsan degil, her an esiyle birlikte degil, kendi dunyasinda, ve politikaci son yirmi yilinin buyuk bolumunu sekreteri, ozel kalem mudur, her ne titri varsa bir bayanla geciriyor, kendinden genc, alimli, ustelik aradaki guc dengeleri dogasi itibariyle belirlenmis, bu nedenle muhtemelen adam abir hayranlik da var. iste bu noktada "cok sasirdim, baykal gibi bir adam bunu nasil yapar, cok durusttu, bir tek yolsuzlugu yoktu" kismi anlamsiz kaliyor. ben bunun olagelmesinden daha dogal hicbir sey dusunemiyorum neredeyse?

    samimiyetle sorguluyorum kendimi, baykal'in esinin yerinde olsam, boyle bir seyin gelismesini beklememem icin tek sebep olurdu: esimin politikaci olmasi. benim icin degil, iliskimiz icin de degil, ileride baykal'in basina gelen gibi bagirsaklarini ortaya dokmesinler diye bir iliskisi olmadigini dusunurdum. aslinda sunu diyorum: bunun kadini erkegi yok ve hicbirimiz de sandigimiz kadar erdemli degiliz, aysecik rolunde porno cevirmeyelim. hayatimda hicbir sevgilimi aldatmadim, bildigim kadariyla da aldatilmadim, ama bu ne aldatmayacagimin, ne de aldatilmayacagimin garantisi. zira ve belki benim etik degerlerimde bir yamulma var, ama bu olaya objektif yaklastigimda ve pratik egerlere bakip tum titrleri cikardigimda, son yirmi yilini bir arada geciren bir kadin ve erkegin arasinda bir iliski baslamasindan daha olasi hicbir sey goremiyorum. ha iste bu baykal oldugu icin ve zaten basta politika icinde olmayi kabul ettigi icin kabul edilemez kismi ayri bir arguman.
    --

    simdi cebe koyduklarimizi cikartirsak, birinci ve ikinci maddelerde belirttigim sebepler baykal'in politik durusuyla ilgili o kadar belirleyici ki, ucun benim icin kisisel olarak zerre onemi yok. bana gore, bu bir insanin politikadan cekilmesi icin sebep degil, dunya nufusunun buyukce bir kisminin gunluk pratiklerinde tekrarladigi seyi yapmis baykal, kendini hapsettigi bir iliskiden cikmadan, onun da avantajlarini yasayarak daha baskisiz, daha ozgur ve en onemlisi daha el altinda bir alternatife donmus. eger politik durusunu destekledigim ve kendi durusumla iliskilendirebildigim bir noktada olsa, on ayri iliskisinin olmasi da beni zerre rahatsiz etmeyecegi gibi, oy vermeye de devam ederdim. ki hos, bu bir gidis degil, baykal bu toplumda kadin olmadigi icin geri de donecek, yuzunu birkac sene eskitsin yeter. kadin olsa kismina girmiyorum bile, ne isi var orospularin politikada, di mi?

    de, iste tum bu olanlarin tek ve en can sikici yani, baykal'in bu sebeple politika sahnesinden cekilecek olmasi, ustune bu kadar ucuz bicimde bagirsaklarinin dokulmesi. bir politikacidan beklentilerim evlilik disi iliskisi olup olmadigi ekseninde donmedigi, ve bence donmemesi gerektigi icin de, belki "hayirlara vesile olacak" olsa da, baykal'in bu sekilde politika sahnesinden cekilmesi canimi sikiyor.
  • "esen kal" , "hoşça kal" gibi veda sözcüklerinden sonra "bay kal" veda sözcüğünü güzel türkçemize kazandırabilecek kişi. muhtemelen sitemkar vedalarda kullanılır bu sözcük.
  • -baykal in the wind-

    goodbye cehape's rose ;
    may you ever grow in our hearts .
    you were the grace that placed itself where baytok was torn apart .
    you called out to your contry ,
    and you wore your boxers for those in pain .
    now you belong to heaven,
    and the stars spell out your name .
    and it seems to me you lifed your life like a baykal in the wind

    never fading with the sunset when vakit sets in
    and your footsteps will always fall herealong muhalefet's lowest ills,
    your candle's burnt out long before ,
    your legend ever will .
  • "deniz baykal'ın dramı, türkiye'ye ve güncel politik koşullara özgü özelliklerine karşın, bütün burjuva politikacıların -daha da geniş bir tarih aralığından bakarak söylersek- bütün kudret sahiplerinin bir gün başlarına gelmesinden kaçınamayacakları bir hal. bu dramın mutlaka, bir "zina" öyküsü olarak gerçekleşmesi de şart değil, insana dair her şey, kudret sahipleri de insan olduklarına göre, bu dramın merkezine yerleşebilir: meraklar, arzular, hevesler, tutkular, korkular, kıskançlıklar...

    insani olan herşeyin kudret sahipleri için bir dram haline gelmek üzere bağrında beklediği çelişki şurada: her toplumsal düzen kendini sürdürebilmek için, toplumun üyelerinin uymazlık edemeyecekleri; uymadıkları, benimsemedikleri takdirde toplum dışı sayılacakları bir dizi değeri, ilkeyi, akideyi, davranış kuralını her gün yeniden üretir, üyelerine öğretir, dayatır, yerleştirir. bu değerlerin yerine yerleşmesi, bir alışkanlık, tersi düşünülemeyecek bir doğru davranış ilkesi haline gelmesi çok uzun ağır ve sancılı bir süreçtir. insanlar aslında bireyselliklerinin bütün potansiyellerini dışa vurmalarını kısıtlayan, doğal yönelişlerini iğdiş eden; eşitsizliklerle bölünmüş bir toplumun bireylerinin hepsini birbirine benzeterek herkesi bir hizaya sokan bu normlara kolayca boyun eğmez. değerler dediğiniz şeylerin gerisinde bunların gücüne meydan okuyuşlarını hayatlarıyla ödemiş olan, milyonlarca insanın kişisel trajedisi yatar. değerler, bu kanlı trajediden almaları gereken ibret dersini almış görünen milyonlarca başka insanın boyun eğişleri üzerinde yükselir; kudret sahipleri de, devlet ve din eliyle aşağıdan ve yukarıdan her türlü şiddetle desteklenerek topluma dayatılan bu değerlerin taşıyıcısı rolünde görünür.

    deniz baykal'ın başrollerinden birinde göründüğü dram işte bireyin bu insani tutkularının peşinden gitme hakkıyla, topluma benimsetilmiş hâkim değerlerin taşıyıcısı olma rolü arasındaki çelişkide yatıyordu. bu çelişki kim olursanız olun sonsuza kadar sürdürülemez, ya da kudret sahipleri yasak bireysel tutkularının peşine düştüklerini, zorbalık ya da dışlamayla toplumsal değerlere uymaları için boyun eğdirdikleri öteki bireylerden sonsuza kadar saklayamazlar. ilk tanık, ilk fısıltıyla birlikte bireysel olarak meşru ve doğal olan her ilişki devlet adamının dünyasında bir dramın mizansenine dönüşür. deniz baykal'ınki ne ilk ne son...

    gene de deniz baykal'a karşı kurulan komployu ortaya çıkartmak akp hükümetinin boynunun borcu. ya bunu yapacak, ya da başka hiçbir kanıta gerek kalmaksızın komployu akp'nin kurduğuna ilişkin imaların gerçek olduğunu kabul edeceğiz. hükümet olmak hukuken bütün yurttaşları en önce de siyasi karşıtlarını komplodan korumakla görevli olmak demektir.

    baykal'ın başına gelenler, "veda hutbesi"ni okuyuncaya kadar bütün öğeleriyle birlikte bir dram ağırlığındaydı gerçekten. ne var ki, önder sav'ın "sarıgül bacağından vurduracaktı" laflarıyla başlayan alaturkalık, baykal'ın "veda hutbesi"yle birlikte bu dramı bir çeşit farsa dönüştürdü. siyasi karşıtlarının komplosunu boşa çıkarmak, sözümona "cumhuriyetimiz"e karşı girişilmiş bir komploya karşı savaşmak için her türlü ikbalden vazgeçerek başka bir mevziye çekildiğine, tarihsel bir ibret dersi verdiğine inanmamızı isteyen baykal'ın lafın ötesine geçen tek eylemi daha koltuğu soğumadan soluğu pensylvannia'daki bir "ranch"te alması oldu.

    meğerse, partisinin, kendisinin, "ergenekoncu" müttefiklerinin son 10 yıldır türkiye'nin başına gelen bütün melanetin müsebbibi gösterdikleri, "laiklik karşısındaki en büyük tehdit", "cumhuriyetimizin en sinsi düşmanı" olarak niteledikleri, kısaca "f tipi" diye kodladıkları fettullah gülen ve onun cemaati, baykal'ın hayatının bu en güç anında şefkat umacağı asıl sığınakmış.

    sosyalist enternasyonal üyesi,"laikliğin biricik savunucusu", siyasi islamcı "akp'nin en azimli karşıtı", "halkçı" chp'nin komplo ile saf dışı edilen başkanının partisine vasiyetini şöyle de tercüme edebilir miyiz: "tayyip erdoğan'ın statüko ile ittifakına karşılık, biz de artık gülen cemaatiyle ittifak edebiliriz. hepimize helal olsun!"

    deniz baykal'ın başına gelenlerin, rakiplerinin komploları kadar kendisinin siyaseti okuma konusundaki aymazlığının da eseri olduğunu başka hiç bir şey bu "veda hutbesi" kadar açıkça ele veremezdi. deniz bey'den geriye bir tek feraset kırıntısı bile kalamayacakmış demek ki.

    deniz baykal'ın bir farsa dönüşen dramı, bundan 50 yıl önce alelade bir zina öyküsü olarak ortada dolaştırılırken, bir kadının bütün bir millet önünde tek başına meydan okumasıyla bir çağdaş trajediye dönüşüveren benzer bir siyasi-hukuki komployu anımsatıyor ister istemez.

    askeri diktatörlük altında her gün siyaseten ve hukuken aşağılanarak yargılanan eski sevgilisi devrik başbakan adnan menderes'le onun kudretli günlerinde yaşadığı hiçbir kural ve yasaya sığmayan aşkını darbe mahkemesinde, yüzlerce erkeğin ortasında "bu adamı sevmiştim hakim bey" diyerek savunan primadonna ayhan aydan, bugün kendisini siyasi rakiplerinden savunmak için okyanus ötesindeki bir vaizin üfürüğüne sığınan deniz baykal'ın yanında gerçek bir ahlak anıtı gibi daha da çok parlıyor.

    iyi ki kadınlar var!"*

    *ertuğrul kürkçü

    `okyanus ötesinden gelen üfürükle kutsanan cumhuriyet`

    http://bianet.org/…len-ufurukle-kutsanan-cumhuriyet
hesabın var mı? giriş yap