• sağı ve solu aşağıdaki gibi tanımlayan yazar;

    "sol, geniş kalabalıkların refahını, ışığa kavuşturulmasını, fizik ve moral kalkınmasını ister. sabırsızdır, gençtir. zafer uğrunda birçok fedakarlıkları göze alır. tecrübesizdir. devrimin ve büyük reformların bütün haksızlıklara son vereceğine inanır.

    sağ, sayıya değil değere önem verir. daha önce kazanılmış hakların devamını ister. kalabalıkları yok sayar, vesayet bulundurulmalarına taraftardır. yerleşmiş kuvvetlerle oynanmasına razı olmaz, karamsardır. devrimlerin faydadan çok zarar getireceğine inanırlar.

    insan, bazı bahislerde sağdır, bazılarında sol. bu itibarla bu kelimeleri aşmak lazım."

    (bkz: sosyoloji notları)
  • kompleksli türk aydıncıklarının psikolojisini ve son ikiyüzyıllık batılılaşma maceramızı anlatan şu sözü de çok güzeldir:

    "batı karşısındaki durumumuz, efendisinin ilaçlarını çalıp içen uşağın durumudur"
  • "altınlarını cam karşılığı dağıtan kızılderiliyi hiçbir zaman gülünç bulmadım. cam, altından çok daha asil. israil peygamberlerinden beri lânetlenmiş bir maden, altın. adı, tarihin bütün cinayetlerine karışmış. pıhtılaşmış kan, insan kanı. cam güzel, çünkü kirli bir mazisi yok. cam güzel, çünkü kalbi var, kırılıverir."
    cemil meriç
  • ''insanlar sevilmek için yaratıldılar, eşyalar ise kullanılmak için. dünyadaki kaosun nedeni; eşyaların sevilmeleri ve insanların kullanılmalarıdır.''
  • felsefeyle sosyolojiyi onun kitaplarindan ogrenmeye calisan bir kusak vardir. oysa ki meric, felsefe sosyoloji ogretmeye calismamis. zaten felsefe, sosyoloji, tarih gibi sosyal bilimlerde altyapisi olanlara hitap eden bol cagrisimli coskulu bir uslubun yazilarin yazari o...
    eskiden pek bilinmezdi. sagcilar da solcular da pek ilgisizdi. zaman cok seyi degistirdi. simdilerde sagcilar da solcular da pek bi ilgili. zamanin degistiremedigi sey su ki bu adam hala pek bilinmiyor. bu yuzden olsa gerek nitzsche'nin yazilarinin kaderine ugrama tehdidi icinde yazilari. anlamindan, ozunden, basindan sonundan koparildigi icin solcuyla solcu, muminle mumin, sagciyla sagci, sosyalistle sosyalist, ateistle ateist, deliyle deli, milliyetciyle milliyetci, evrenselciyle evrenselci, ahlakciyla ahlakci, asikla asik pek cok aforizmanin sahibi bir kartpostal yazari olma yolunda... en arzu etmedigi sey geliyor galiba basina. okur sayisi azaldikca hayran sayisi artiyor...

    ozunden kopardigim bir cemil meric alintisi da yazayim da tam olsun:

    "eserlerim kimbilir ne budalalar yetistirecek!"
  • kendi kaleminden:
    " bir

    yirmi dört yil önce mahkemede marksist oldugumu haykirmistim. ümitsizlikten dogan bir isyandi bu, bir nevi meydan okuyus, yalnizlik içinde bir sey olmak ihtiyaci. yillari zilletler içinde geçen, kah türk, kah sehirli oldugu için horlanan göçmen çocugu bir yere tutunmak, bir camiaya baglanmak istiyordu. sinifi yoktu. dünyada baska milletler oldugunu dahi bilmiyordu. ama kucaginda yasadigi topluma yabanciydi. o, sehirden gelmisti. konusmasi da, giyinmesi de farkliydi. yalniz yasadi, bir cüzzamli gibi. oynamadi, çocuk olmadi, içine ve kitaplara kapandi. sonra lise yillari.. yine yalniz, yine yabanci. açlik; midenin, etin ve ruhun açligi. hayalindeki dünyalar birer birer yikildi. önce, öbür dünya. bu haksizliklar gayyasi suurlu bir tanri'nin
    eseri olamazdi. lmandan süpheye, süpheden inkara, inkardan maddecilige geçis: büchner, ebul ala, hayyam. ama suurundaki bu devrim onu çevresinden bir kat daha kopariyordu. küstah, tedirgin ve yalniz. sonra yeni bir arayis, yeni bir bütünlesme ümidi: türkçülük. yutar gibi okudugu kitaplar: yusuf akçora, türk yurdu koleksiyonlari, türk yilligi, riza nur'un tarih'i. mektep idaresi ile anlasmazlik. mubassirdan yedigi tokat. bu defa sehirli oldugu için degil, türk oldugu için, sömürgecilige karsi oldugu için hirpalanis. tarik mümtaz'in gazetesinde "firsat yoksulu" takma adiyla siirler. beyrut'ta çikan yildiz ve türk düsmanlarina savas ilani. binbir ümitle kosulan lstanbul. gerçegin soguk çehresi. ve kabusa dönen sovenizm rüyasi. nazim'la tanisma, kerim sadi. sefaiet. ve kahkari bir hezimete benzeyen dönüs. iskenderun sancagi. ve alisilmamis bir hürriyet havasi. putlari kirilan göçmen çocugu yeni bir put bulmustur: sosyalizm. tercüme kaleminde reis muavinligi. ve istemeyerek kabul edilen nahiye müdürlügü. sonra degisen dünya. telefonla isine son verilis. köy ögretmenligi. ve bir nisan sabahi evinin aranisi. nezaret, hapishane.

    marksistim dedigi zaman tek isçinin elini sikmis degildi. sadece namuslu olmak, korktugu için sustu dedirtmemek istiyordu. zaten yasanmaz bir dünyada idi artik. cinsi buhran, ruhi buhran. en küçük bir pirilti yoktu hayatinda. bir siginakti marksizm, bir kaçisti, bir yasama gerekçesiydi. belki de inaniyordu marksizme. eziliyordu ve ezilenlerin yanindaydi. ama kimdi bu ezilenler? bilmiyordu. kitaplardan
    tanimisti sosyalizmi. ne kadar anlamisti? anlayabilir miydi? sinif kavgasi yoktu hatay'da. çünkü sinif suuru yoktu. marksizm, gerçekten meçhul'e, yani rüyaya kaçisti. insanlari seviyordu. ama sigindigi her kale insanlardan biraz daha uzaklastiriyordu onu. beraat etti. ne var ki bütün dostlari, bütün tanidiklari selami sabahi kestiler. yirmi yil pesini birakmadi polis. yirmi yil bir jan valjan hayati. her hangi bir bati ülkesinde büyük bir fikir adami, bir teorisyen olabilirdi. ezdiler... acaba ezilen daha kaç kisi? her aydinligi yangin sanip söndürmege kosan zavalli insanlarim: karanliga o kadar alismissiniz ki yildizlar bile rahatsiz ediyor sizi! düsüncenin kuduz köpek gibi kovaiandigi bu üikede, düsünce adami nasil çikar? önce cografi kaderle savas. cetlerinin topragindan kopus. dimetoka'dan reyhaniye'ye. dilleri, gelenekieri, zevkieri ayri bir topiuiuk. sonra içtimai kader. isiemedigi bir günahin çilesini çekmege mahkum edilis. nihayet felaketlerin en büyügü: karanlikiara çivilenis. zavalli dostum! büyüklere yainiz aciiarinia mi benzeyeceksin? düsünce dikenli bir taç. isa'dan gandi'ye kadar tanri'ya nisbeti oian her uiu, tanri'iarin hismina ugradi. tanri'ya nisbeti oimadan tanri'iarin hismina ugramak, hazin.

    iki

    60'iara kadar tecessüsierimin yöneidigi kutup: avrupa. cografyamda asya yok. yainiz dilimie türk'üm. istanbui'da çikan ilk yazim heine. sairi çok mu seviyordum? yoo.. tanimiyordum ki. fransiz soiu, hitier aimanyasi'nin adini anmadigi yahudi yazari gökiere çikariyordu. heine ne kadar aiakadar ederdi bizi? silezyali dokumaciiardan bize neydi? sonra baizac.. türk irfani 30'lara kadar insanligin komedyasi'ndan habersiz yasamis. hangi insanligin? kültürumüze ükazandirmak istedigim baizac bir yabanciydi. ön yargiiariyia, inançiariyia, kahramaniariyia yabanci. sonra hugo: asirlarin efsanesi, hernani, marion delorme. yarim kaimis bir kiral egleniyor. ve basianip birakiian bir sefiller çevirisi. ayin bibliyografya'sinda bir yii kadar yazdim. konu: tercüme tenkitleri. oradan "yücel"e geçis. tanrikut'un gün dergisi: edebiyat tarihinde dejenereler, lucretius. ver haeren'den manzum bir tercüme: emek. amaç, yirminci asir, v.s. fransizca'dan türkçe'ye bir iügat hazirlamak istemistim. a harfinin basiarinda kaidi. emile'in dörtte birini kazandirdim türkçe'ye. dilini ögrenerek içinde eridigim fransiz kültürünü türkiye'ye tasimak istiyordum. babiali boyuna tercüme istiyordu. ama çevrilmesi teklif edilen kitaplar hiçbir sanat, hiçbir düsünce degeri tasimiyordu. o dönemlerde söhret ve haysiyet bir baskasi olmaktan ibaretti. hem de kendimizden çok daha sig, çok daha tatsiz bir baskasi. arz-i mevudun altin meyveleri alicisiz kaliyordu.

    hint, benim için asya'nin kesfi oldu. avrupa'dan görünen asya, avrupalinin gözü ile asya. ama nihayet asya. bu yeni dünyada da kilavuzlanm avrupaliydi demek istiyorum. ilk hocam: romain rolland. ama büyü bozulmustu. anlamistim ki tarihte baska avrupa'lar da var. çagdas düsünceyi kaynaginda yakalamak için on dokuzuncu asir avrupasina döndüm. bu yolculugun ilk meyveleri: saint-simon'la proudhon. hint'e kadar dünyam birkaç düzine benden ibaretti. bitkaç düzine yanki. cografyamda tek kita vardi, kafamda tek yarimküre. irfanima katilan yeni bir dünya idi hint. ama sonunda hint de bir kaçis, bir arayisti.

    konya yolculuklarimda ilk defa olarak baskasi ile temas ettim. baskasi, yani, kendi insanim. kaderin karsima çikardigi genç üniversiteli "sen bizden degilsin" dedi. "sen bizden degilsin"! evet, ben onlardan degilim. ama onlar kimdi? uçurumun kenarinda uyaniyordum. demek bosuna çile çekmis, bosuna yorulmustum. bu hüküm hakikatin ta kendisi idi. tanzimattan bu yana türk aydininin alin yazisi iki kelimede dügümleniyordu: aldanmak ve aldatmak. senaryoyu baskalari hazirlamisti. biz sadece birer oyuncuyduk. nesiller bir ütopyanin kurbani olmuslardi. ama bu ütopya sonuna kadar yasanmadikça, gerçegi görebilir miydik? kalabalik, kayaya yapisan bir midye suursuzlugu ile geleneklerine sarilmis, cebin ve uyusuk. arada bir uyanir gibi oluyor. sonra tekrar daliyor derin uykusuna. avrupa'yi tanimamak, gaflet. avrupa'yi taniyan, ülkesinden kopuyor. bu lanet çemberinden nasil kurtulacagiz? gerçegi görmek hatayi sonuna kadar yasamakla mümkün. yigin avrupalilasirken, aydinlar türklesmeli. ve çalismaga basladim. spinoza kirk dört yasinda ölmüs. nietzsche kirk dört yasinda delirmis. ben yolumu kirk dört yasindan sonra buldum.

    son yaprak

    kimi basinda taçla dogar, kimi elinde kiliçla.. ben kalemle dogmusum. insanlar kiyiciydilar, kitaplara kaçtim. kelimelerle munislestirmek istedim düsman bir dünyayi. siirle basladim edebiyata, civildiyan bir kus kadar rahattim yazarken, kulaklarimda bir ses ugulduyordu, etrafimdakilerin duymadigi bir ses. ve defterler kendiliginden doluyordu. sonra ilmin, ilhami dizginleyen sert disiplini.. histen ve hissiden utanis. nazimdan nesre, öznelden nesnele adayis. 940'lardaki yazilarimin ayirici vasfi, ukalalik. bati irfanini ülke ülke, devir devir kesfe çikan genç bir tecessüs. ilk kitabim 1942'de dogdu. yetmis bes sayfalik bir arastirma: balzac. ve yüz sayfalik bir tercüme: altin gözlü kiz. sonra ferragus, duchesse de langeais (kitapçida kayboldu). otuzundaki kadin. balikçi kiz (kitapçida kayboldu). kibar fahiselerin ihtisam ve sefaleti.

    fransiz ve ingiliz edebiyatini balzac'la beraber dolastim. balzac'i tanimasam romanci olmak isterdim. yillarca insanligin komedyasi'yla ugrastiktan sonra roman yazmaga kalkismak küstahlik olurdu. düsünce hayatima yön veren öteki ustalar: rousseau ile ibn haldun. rousseau'dan nietzsche'ye, nietzsche'den hegel'e ve sakirderine geçis. ibn haldun, islam dünyasindaki kilavuzum.

    tiyatronun yabancisiydim. üzerinde rahatça kalem oynatacagim tek saha kaliyordu: deneme. denemenin belli bir muhtevasi yok. her edebi nevi kucaklayacak kadar genis, rahat ve seyyal. kaliplasmamis oldugu için çekici. iki handikapi var: mazimize uzanmiyor, çagrisimlari sevimsiz.

    hint edebiyati, saint-simon, bu ülke veya umrandan uygarliga ayni kaynaktan fiskirdilar. hint edebiyati'nin "bilimsel" ve alisilmis edebiyat tarihi ile ilgisi adindan ibaret. kitapta yasayan, düsünen, konusan: yazarin kendisi. saint-simon'da konu bir fikir adaminin karanlik ve muhtesem macerasi. bir fikir adaminin, daha dogrusu bir fikrin. ama konusan ve düsünen yine yazarin kendisi. llim: iskelet.

    monografi, tenkit, edebiyat tarihi.. imzami tasiyan her yazida ben yasiyorum. bütün bu neviler kendimi anlatmak için bir vesile. bir balzac'in, bir ibn haldun'un, bir makyavel'in arkasina gizleniyorum, kendimi yasiyorum onlarda.. kendi öfkelerimi, kendi ümitlerimi, kendi ümitsizliklerimi. isledigim türe insani getirdim, yarali bir çagin insanini.

    bir çagin vicdani olmak isterdim, bir çagin, daha dogrusu bir ülkenin, idrakimize vurulan zincirleri kirmak, yalanlari yok etmek, türk insanini türk insanindan ayiran bütün duvarlari yikmak isterdim. muhtesem bir maziyi, daha muhtesem bir istikbale baglayacak köprü olmak isterdim, kelimeden, sevgiden bir köprü. sanat düsüncenin, düsünce mukaddeslerin emrinde olmali. hakikat, mukaddeslerin mukaddesi.. hakikat ve sevgi.

    hafizasini kaybeden bu zavalli nesilleri biz mahvettik, bu cinayet hepimizin eseri, hepimizin yani aydinlarin.

    uslupta ilk ceddim: sinan pasa. sonra nazif, cenap ve hasim. amacim: yazari okuyucudan ayiran bütün engelleri yikmak, sesimi bütün hiziplere duyurmak. suurun, tarihin, ilmin sesini. öyle bir ifade yaratmak istiyorum ki, türk insaninin uyusan suuruna bir alev mizrak gibi saplansin. sanatla düsünceyi kaynastiran israfil'in suru kadar heybetli bir dil.

    türk islam medeniyeti ahlaka, feragate dayanan bir medeniyet. gerçeklestirdigi degerler edebiyattan da, felsefeden de, ilimden de muazzez. ben bu mazlum medeniyetin sesi olmak istiyorum. korumak istedigim saheser: insanin kendisi. tarihine vecitle egildigim bu büyük, bu gerçek, bu mert insani osmanli yaratmis ve yasatmis. kendini tanimak irfanin ilk merhalesi. düsünenin görevi insanindan kopan, tarihini unutan ve yolunu sasiran aydinlari irsada çalismak: kizmadan, usanmadan irsat. gerçek sanat ayirmaz, birlestirir.

    arkamda kilometre taslari ve yaprak yaprak dökülen rüyalar. yeni bir kitabi bitirmek üzereyim: magaradakiler. eflatun'un magarasi bu. içinde bizler variz. besir fuat'lar, ali suavi'ler, hilmi ziya'lar... türk aydininin yüz yillik drami. sonra da genel olarak bati aydini ve rus intelijansiyasi...
  • "burjuvazi yaptiklarini anlamak, yapacaklarini ise programa baglamak istiyor", "her asirda bir kac kisi dusunur, gerisi dusunulenleri dusunur sadece" gibi saglam tespitleri olan fikir işçisi. inanilmaz bir okuyucudur...
  • "benim trajedim şu bir kaç satırda: sevebileceklerim dilsiz, dilimi konuşanlarla konuşacak lakırdım yok. yani, dilimle, zevklerimle, heyecanlarımla, yarımla 'büyük doğu' kadrosundanım. düşüncelerimle, inançlarımla 'yön'e yakınım. bu bir kopuş, bir parçalanış."

    cemil meriç
  • "dusen tutunacagi dali secemez" ,hayatimda duydugum en guzel tespitlerden biridir ve sahibi cemil merictir
  • unlu dusunurlerimizden. sag kesimin bir kisminin cok saygisini kazanmis olmakla beraber islamci ya da ulkucu gibi cenderelerle hapsedilemeyecek* nev-i $ahsina munhasir bir cizgide yer almasi ve attila ilhana 70'lerde yazdigi mektupta eserlerinin hep sagci yayinevlerinden cikmasinin sebebinin eski dostlarinin vefasizligi oldugunu, kendi aklinin kendisine ait oldugunu soylemesi dikkat cekicidir.

    "cemil meriç, kendini, “yazar ve hocayım.başlıca işim düşünmek ve düşündüklerimi cemiyete sunmaktır”diye tanımlayan özgün bir fikir adamıdır.1916 da hatay'da doğdu.ailesi balkan savaşı sırasında yunanistan’dan göçmüştü.
    fransız idaresindeki hatay’da fransız eğitim sistemi uygulayan antakya sultanisinde okudu.tercüme bürosunda çalıştı, ilkokul öğretmenliği ve nahiye müdürlüğü yaptı.”hatay hükümetini devirmeye çalıştığı”suçlamasıyla yargılanıp hapis yattı.1940’da istanbul üniversitesine girip fransız dili ve edebiyatı öğrenimi gördü.mükemmel düzeyde fransızca okuyup yazan meriç,ingilizceyi anlıyor,arapçayı kendi ifadesiyle “söküyor”du.elazığ’da(1942-45) ve istanbul’da (1952-54) fransızca öğretmenliği yaptı.1941’den başlayarak insan,yücel,gün,ayın bibliyografyası dergilerinde yazmaya başladı.iü’de okutmanlık yaptı.(1946-63),sosyoloji bölümünde ders verdi(1963-74).1955’de gözlerindeki miyopinin artması sonucunda görmez oldu,ama olağanüstü çalışma ve üretme temposu düşmedi.20.asır,dönem,yapraklar,yeni insan,kubbealtı,türk edebiyatı dergilerinde yazıları yayımlandı.hisar dergisinde “fildişi kuleden” başlığıyla sürekli denemeler yazdı.1974’de emekli oldu ve yılların birikimini ardarda kitaplaştırmaya girişti.1984'de önce beyin kanaması,ardından felç geçirdi,13 haziran 1987 de vefat etti.ilk telif eseri balzac üzerine küçük bir incelemeydi.hint edebiyatı(1964) daha sonra bir dünyanın eşiğinde başlığıyla iki kez daha basıldı.saint simon,ilk sosyolog ilk sosyalist,1967’de çıktı.1974’den sonra yayımlanan kitapları şunlardır:
    bu ülke(1974), umrandan uygarlığa(1974), mağaradakiler(1978), kırk ambar(1980), bir facianın hikayesi,(1981), işık doğudan gelir(1984), kültürden irfana(1985).
    fransız edebiyatından yaptığı çevirilerin yanı sıra, uriel heyd'in ziya gökalp, türk milliyetçiliğinin temelleri (1980), thornton wilder'in köprüden düşenler (1981) ve maxime rodinson'un batı'yı büyüleyen islam (1983) adlı eserlerini de türkçeye kazandırdı.
    cemil meriç'in "bütün eserleri" toplu halde basılırken, daha önce yayımlanmamış iki kitabı daha yayınlandı:
    jurnal 1 (1992) ve jurnal 2 (1993)
    cemil meriç’in kimisinin izini kendisinin de kaybettiği ve “kitapçıda kayboldu”diye andığı çok sayıda çevirisi de vardır."*
hesabın var mı? giriş yap