• necip fazil kisakurek'in huzunlu $iiri . yavuz gokmen'in de favorisiydi . oldugunde bile .

    *

    ne hasta bekler sabahi,
    ne taze oluyu mezar,
    ne de seytan bir gunahi,
    seni bekledigim kadar.

    gecti istemem gelmeni,
    yoklugunda buldum seni;
    birak vehmimde golgeni,
    gelme, artik neye yarar?

    *
  • şiirlerinde kendi mükemmelini arayan necip fazıl kısakürek, kitaplarının yeni baskılarında sık sık sözcükleri ve kimi zaman dizelerin tümünü değiştirirdi. çile'de son halini vererek bastığı 1937 yılında yayınlanan bu şiirinin 2. dizesi, örümcek ağı adlı kitapta "ne kanlı şehidi mezar" olarak yer almaktadır.
  • bu bir yazar. ama kaleminden çıkanı gözü görmüyor sanırım. sadece yazıyor, yazdıklarını okumuyor sanırım.

    "aynı sendikalar gibi tkp de aslında o zaman bu zamandır derin birileri ihtiyaç duyduğunda orada burada harekete geçecek, bir kısım gençleri yine gerektiğinde harekete geçirmek adına üniversitelerde konuşlandıracak bir yapılanmadır."

    kendisi bu yazısında bahsettiği sendikaların isimlerini ve bunların hangi dönemlerde derin birileri ile ilişki içine girdiği hatta daha da ileri giderek belirttiği gibi hangi emirleri yerine getirdiğini açıklamak zorundadır.

    aksi müfteriliktir.

    referandumlarında evet oyu çıkartabilmek için iftira atmaları ancak ve ancak ne kadar alçalabildiklerini göstermesi açısından bir veri olur..

    (bkz: #19795746)
  • mecnun'un leyla'sıdır bir bakıma. ilk kıtada, hasret ve bekleyiş doruğa ulaşır. öyle ki taze ölü - mezar ve hasta - sabah metaforu ile anlatılır bir sabırsızlık söz konusudur. fakat iki kıta arasında neler yaşanmıştır bilinmez, o aceleci tavırdan eser yoktur artık. arayan ve bekleyen aramanın ve beklemenin esas olduğunu, aranan ve beklenen'in bu bekleyişte giderek önemsizleştiğini ve yok hükmünde olmaktan kaçamayacağını fark eder.
    "bırak vehmimde gölgeni
    gelme, artık neye yarar"

    artık bekleyiş meselenin özü olduğuna göre, beklenen'in gelmesi yani vuslat bile bu ateşi söndüremeyecektir. bekleyen, aşkla harmanlanmış, bir olmuştur...
  • cahil. cahil ama cok bilmis gibi davraniyor, fakat cehaletininin karanligi ile taassubunun pis kokusu kelimelerinin arasindan acikca yayiliyor;

    'son olarak; diğer protestoculara işlem yapmak saçma ama tek yumruk denen derin organizasyonların kurduğu grubun kesinlikle stada alınmaması gereklidir zira aynı kolektifler gibi; seçim öncesi tezgahların bir parçası oldukları çok açıktır.'

    bak 'bence' falan demiyor. bildiginin dogrulugundan cok emin. iki grubun kurulusu hakkinda da zerre bilgi sahibi degil gorunuse gore. ama sorun degil, mutlaka tezgahtir nasil olsa, 'cok acik' cunku. bunun icin bilgi sahibi olmaya gerek yok kendisine gore.

    vay arkadas, bunlarla ayni havayi soluyoruz biz ya...
  • platonik aşkın en güzel numunesi saydığım bu şiirin son mısrasında virgülü "artık" kelimesinden sonra getirirsek daha güzel bir tonlama yapacağız kanımca kararımca.
  • necip fazılın enfes siiri. yavuz gökmenin hasta yatagında yazdıgı köşe yazılarından birinin baslığı "ne hasta bekler sabahı"ydı. ardından da bu şiirin ilk dörtlüğünü yazmıstı. sanki içine dogmus gibi son yazısıymıs gibi yazmıstı. zaten birkaç gun sonra da vefat etti.
  • bir eserin, şu ya da bu türden bir çerçeveyle tahdit edilip "bu bir sanat eseridir" diye önümüze sürülen şeyin ismi, eserin neresine tekabül eder? içine? dışına? sınırına? başka yerlerde uzun uzun tartışmak lazım elbet, iç-dış kavramlarını da sorgulayarak. bu şiir de (#297999) bu soruyu tekrar anlamlı kılması açısından ayrıca güzeldir bence. özlem değil, bekleyiş değil, ne bileyim, yoksun değil... beklenen. şiirin anlatmadığı, anlatmaya niyetlenmediği o nesneye (abartalım, bekleyişin o belirsiz nesnesine) uzanan bir isim, bu anlamda şiiri bir deneyimin kendi üstüne kapanmış tasviri olmaktan çıkaran. ya da başka bir algılayışla: şiirin ne anlattığına dair tekrar düşünmeye sevk eden, şiirin sınırlarını (genişleten değil!) değiştiren bir isim. yahut, neyse zorlamayalım, herkes kendi evinde zorlasın - niyeti varsa.

    ayrıca, elbette (bkz: bekleyen).

    ps: "şiirin anlattığı şey"den bahsetmek sorunlu bir mesele, evet. affınıza sığınıyorum.
  • "kafiye, şairin elinde dizginlenmesi zor bir attır. kafiye, zayıf şairleri istediği yere çeker ama büyük şairler bu atı iyi dizginlerler ve ortaya şiir çıkar" cümlesinde anlatılanların somut halidir. okurken akar bu şiir, hiç çarpmazsınız gereksiz yerlere. bir an bile tıkanmaz. kafiyeler göze batmadan anlamla beraber öyle işlenmiştir ki seyretmekten alamazsınız kendinizi.
  • seçimler yaklaşınca ekşi'ye geri dönmüştür. ha benim aktroll'üme.
hesabın var mı? giriş yap