• esnaf müşteri diyaloglarıyla yarmaya devam eden çizer:

    müşteri kan ter içerisinde bakkalda:
    - küçük bi şişe su istiyorum..
    - bana mı dediniz küçük diye?
    - şişeye dedim..
    - madem laftan anlıyor söyleyin şişeye kendi gelsin..
    (müşteri hala kan ter içinde susamış vaziyette):
    - arkadaşım, polemiğe susamadım ben..
    - susamadığınız için büyüyor tartışma.. susabilseniz sorun yok..
  • gırgır'ın popüler olduğu dönemlerde ekşi sözlük diye bir oluşum olsaydı, ekşi sözlükten yiğit özgür takip eder gibi behiç pek takip ediyor olurduk. leman'ın son sayısındaki kareyi yazmadan edemeyeceğim:

    adam kasaba girer:
    - bi kilo kuşbakışı..
    - kuşbaşı mı abi?
    - hayır.. kuşbakışı.. kuşların kasap olayına nasıl baktıklarını merak ediyorum.. hayvanların kesilmelerine falan..
    - kuş pazarına gitseniz abi.. daha doğru olur onların yorumları..
    - bi tane papağan olsa.. papağan eti yok ama di mi sizde?

    burada yiğit özgür'den de sürekli aşina olduğumuz bir esnaf-müşteri ilişkisi vardır. ancak yiğit özgür'ün çizdiği karelerde esnaf sıyırmış, müşteri esnaftan daha sıyırmış tiplerken (2000li yılların getirisi, kafalarda huni falan var toplumca kafayı yemiş olduğumuz mesajını vermeye çalışır gibi), behiç pek'in esnafı da müşterisi de aşırı efendi, ağırbaşlı, bilinçli (80li yıllardan kalma) tiplerdir..
  • sekreter - müdür bey, sizle görüşmemek isteyen bir bey geldi...
    müdür - görüşmezse görüşmesin yavrum, banane...
    s - ay üçüncü gelişi bu, çok ısrar ediyo, ne diyim?
    m - ne görüşmiycekmiş? senlen görüşmesin ne görüşmiycekse...
    s - söyledim ama sizle görüşmemek istiyo mutlaka.
    m - pazar günü müsaitim, şehir dışındayım pazar günü...

    yerde yuvarlana yuvarlana odamın tozunu alıp süpürmüşüm farkında olmadan...
  • yine esnaf müsteri diyaloguyla yarmis leman yazari cizeri:

    - neleriniz var?
    - adana kebabimiz var...
    - istanbul sulu etiniz yok mu?
    - anlamadim abi?
    - istanbul sulu eti... minareler, topkapi sarayi vs.
    - siluet mi abi?
    - istanbul'da da mi var su sorunu?
  • ''hababam sınıfı tatilde filminin sonunda okul müdürü özel çamlıca lisesi'nin kapatılacağını ilan edince mahmut hoca'nın kalbine iner. mahmut hoca hastanede yatarken özel çamlıca lisesi'ni istimlak edecek olan müteahhidin adamları okulu boşaltırlar; ve biz sabahattin ali'nin hapishane şarkısı 5 şiiri'nin dizeleri edip akbayram'ın sesinden dinleriz. aldırma gönül aldırma.. herhalde izleyen herkesin yüreğini burkan bu şarkı çalarken, hababam sınıfı öğrencileri okullarını bahçeye taşınarak mahmut hoca'yı duygulandırır.

    filmin bir kreşendoyla izleyenlerin gözlerini yaşattığı bu bölümünde mahmut hoca, son bir umut, özel çamlıca lisesi'ni alıp yıkacak olan müteahhidin ofisine gider. adamı tanımamaktadır; ama içeri girdikten sonra adam mahmut hoca'yı tanır. sivas lisesi'nden 317 şeref'tir bu. mahmut hoca'yı görür görmez tanımıştır çünkü sivas lisesi'nde fakir bir öğrenciyken mahmut hoca onu yetiştirmiş, yeri geldiğinde paltosunu vermiştir. mahmut hoca'nın son ricasını kırmayan şeref, özel çamlıca lisesi'nin bahçesinde ders yapan öğrencileri izler. 317 şeref'in aklı başına gelir, melih kibar'ın film müziğinin temposu adagio'dan allegro'ya ve allegrissimo'ya dönüşürken özel çamlıca lisesi'nin öğrencileri okullarına kavuşur. muhteşem bir katharsis.

    yurt sathında öyle sanıyorum ki tek kişi bile yoktur ki bu filmin finalinde duygulanmamış, 317 şeref'in kendisini yetiştiren öğretmenine yardım etme fırsatını, mahmut hoca'nın öğrencileri sokakta kalmasın diye çırpınmasını duygulandırıcı bulmamış olsun.

    ama ne her zaman sanat hayatı takip ediyor, ne de hayat sanatı. mahmut hoca hababam sınıfı için ne anlam ifade ediyorsa, çocukluğu gırgır, fırt, pişmiş kelle okuyarak geçmiş milyonlarca insan için çok daha fazlasını ifade eden behiç pek, hababam sınıfı tatilde filmindeki gibi bir müteahhitle sorunlar yaşıyor. ama durun, 317 şeref'in hakkını da yemeyelim. 317 şeref en azından daha sonra hatasının farkına varıp yaptığını telafi etmeye çalışıyordu. ama bizim hikayemizde belki sizi, belki anne babanızı güldüren, türk mizahı'na muhlis bey'i, zalak mahmut'u, biraz da savaşalım'ı, kahraman masa esat'ı, aksaray paşaoğlu'nu ve daha başka sayısız tiplemeyi kazandıran, on binlerce karikatüre imza atan, birçoğumuzun okumayı öğrenmesinde etkili olan behiç pek, filmdeki mahmut hoca kadar şanslı değil. bir inşaat şirketi behiç abi'nin evini salonunun duvarını yıktı, salonun ortasına yaş beton döktü. behiç abi bu olayın ardından rahatsızlanan eşi için hastanelere taşındı. beklediği en azından bir özürdü ama ortalıkta 317 şeref'ten ve de onun numarasızından eser yoktu. doğru dürüst bir özür bile dilemediler.

    ve necip basınımız bir insanın evinin duvarlarının durup dururken yıkılıp, salonun ortasına beton dökülmesinde ve bu evin sahibinin türkiye'nin en önemli karikatüristlerinden biri olmasında hiçbir haber değeri görmedi. apple'ın yeni çıkacak telefonu, internetteki komik videolar, ünlülerin pahalı evleri haberlerini hemen her gün sektirmeden veren gazetelerimizin sayfalarında bu olaya verecek yer yoktu. öyle ya, yarın öbür gün bu gazetelerde sayfa sayfa reklam verecek olan ben değilim, siz değilsiniz, behiç abi hiç değil. bırakın adamın köpeği ısırmasını, köpeğin pirelenmesini bile haber yapan necip basınımız, anlaşılan o ki kendisine reklam verenlerinden biri yarın öbür gün gelip evinizi yıksa bunda da haber değeri görmeyecek. teşekkürler türk basını.

    hoş, görse ne olacak ki. hababam sınıfı tatilde filminin sonunda gözleri dolan bir takım insanlar, 317 şeref kadar olamayacak; ama yatırım diye, ama ilerde daha da değerlenir diye behiç abi'nin evini yıkan şirketin dairelerini almaya devam edecek. ve o insanlar ''ilerde değerlenir'' diye aldıkları evde oturup, televizyonda bininci kez yayınlanan hababam sınıfı tatilde filmini izleyecekler ve final sahnesinde hemen herkes gibi gözleri dolacak.

    behiç abi'ye ve eşine büyük geçmiş olsun. hem evleri, hem sağlıkları bozuldu. ama olsun, düzelir. sabahattin ali gibi ''aldırma gönül aldırma'' der geçeriz. ama necip basınımız ve bu hikayenin mevcut ve potansiyel aktörlerinin kaybettikleri, kaybedecekleri erdemler geri gelir mi, onu bilemeyiz..'' *

    (bkz: keten inşaat)
  • - buyrun. ne arzu etmiştiniz?..
    - ne satıyorsunuz siz?..
    - siz ne istiyorsunuz?..
    - ne sattığınızı öğrenmek istiyorum..
    - ne kadar istiyorsunuz?

    *
  • turkiye'den cikmi$ en iyi mizah yazarlarindan kabul ettigim cizer.. zamaninda girgir'da muhlis bey ko$esini yazmi$ hatta latif demirci'yle yollari ayrildiktan sonra bir sure pi$mi$ kelle'de devam ettirmi$, yolculugunu lmanyak'ta toros ile hamile ko$esine getirmi$tir..

    mukemmel zalak mahmut tiplemesini unutmamak gerekir.
  • hayatım boyunca tanıdığım en naif, en yardımsever insanlardan biri olarak kalacak dünya tatlısı bi insan.

    lise yıllarında katılacağım bir yarışma için leman'ın adresini bulup bi arkadaşımla neredeyse herşeyin limon sarısı olduğu ofise gitmemizle tanışmış oldum behiç pek'le.bahadır boysal'la birlikte behiç pek vardı o gün sadece.biz ikisini de tanımıyorduk, bir proje yarışmasına katıldığımızı, afişimiz için projeyi temsil eden bi karakter yaratmak istediğimizi anlattık, dinledi.bütün kibarlığı ve yardımseverliğiyle bize çok tatlış bi karakter çizdi, ardından renklendirmeleri yapan yetenekli insan dakikalarca bizimle uğraşarak ortaya çok güzel birşey çıkarttı.projemiz ödül aldı ve o zaman bizim için çok büyük olan bir para ödülü kazandık.

    şimdi düşünüyorum da bu iş için para alan üniversitelerdeki sümüklü asistanlar bile randevusuz gelme, pff kim geldi ya triplerine giriyorken; habersizce gelen iki liseliye kapılarını samimiyetle açan ve seve seve yardım eden bu insan ne kadar güzel bi insanmış, çok güzel bi insanmış.
  • her hafta leman'ı aldığımda ilk okuduğum yazar-çizer. bu hafta kasetçi ve müşteri karikatürü beni yerlere yatırmıştır.

    -geçenlerde bi yerde bi şarkı duydum...adını bilmiyorum. var mı sizde?
    - nasıl bir şey?
    - notaları böyle böyle havada uçuşuyor gibi...çinçinli minçinli bişey...
    - notaları hatırlayabiliyor musunuz?
    - evet...çok minik golf sopaları gibi. bazıları bitişik...
    - ben size şunu vereyim. hepsinin içindeki notalar aynıdır. bi tek sıraları farklı.
    - dıdıl dıdıl diye bişey oluyodu onun arasında.
    - abi dıdıllıdır bu zaten. dıdılsız malı satar mıyım ben?
  • bu hafta leman'da manav ve müşterisi arasındaki diyaloğu karikatürize ederek yardırmıştır

    - bir kilo patlıcan, bir kilo kabak, yarım kilo domates, iki kilo üzüm, bir de karpuz.
    - hemen veriyorum abi.
    - eee. vermedin.
    - önce patlıcanı tartıyorum.
    - kabağı vermedin, üzümü.
    - tamam abi, sırayla...
    - ne sırası lan! önce ben geldim.
hesabın var mı? giriş yap