hesabın var mı? giriş yap

  • artık kimse rte iyi de çevresi kötü demesin.

    adam yüzde yüz şuurlu ve sorumlu. tarihe not düşülsün.

    yarın öbür gün "aa haberim yoktu," diyemez. kimse olmasa bile temel bey 2,5 saat dil dökmüş "vaziyet bu gel vazgeç bu yoldan," diye.

  • oruç falan tutmuyorum da engelle butonumu baya şenlendiren olay.

    iyiki gelmiş bu ramazan sözlükte ne kadar ergen mal var hepsini ortaya çıkardı daha ilk günden.

    keske biraz daha saygili olsak erzurumdaki saygisiz herife laf edip burada oruc tutanlari galyana getirmek ifade ozgurlugu degildir. oruc tutmayan kararina saygi istemekte ne kadar hakliysa oruc tutana da bu saygiyi gostermek zorundadir. insan irki duzelecekse anca boyle duzelir yoksa birbirimizle savasir dururuz.

  • sürekli filmin uzunluğuna vurgu yapıp, vay be, o kadar da sıkıcı değilmiş, diyen sinemaseverler sanırım hep kısa metraj izliyorlardı.

    birçok sinefilin yere göğe koyamadığı the godfather 175, devam filmi 200, once upon a time in america'nın director's cut versiyonu ise 229 dakikadır. daha tonla örnek verebilirim!

    demek ki neymiş, uzun filmler de çekiliyormuş! artık papağan gibi aynı şeyi tekrarlamayın da filmi okuyun, iki orijinal bir şey söyleyin!

    edit: imla

  • "paris, teksas’ı yönettiğim zaman (...) new york times’tan, los angeles times’a kadar pek çok yerde ‘buna ihtiyacımız yok.’ gibi yazılarla karşılaştım. amerikalılar kendilerine dışarıdan gelen bir bakışa değer vermiyorlar. hâlbuki avrupa’da birbirine o kadar yakın gelişmiş kültürler var ki, bizler birbirimizi eleştirmeye açığız. amerika ile avrupa’yı veya almanya’yı karşılaştırdığım zaman beni ümitlendiren bir şey var: burada insanlar en azından sorunlar üzerine konuşabiliyorlar. buradaki kültür konuşmak ve sorunları çözmek adına daha açık. ancak amerikalılar dışarıdan görülmeye açık değiller. belki de kendi kültürlerini en üst düzeyde kültür olarak, amerikan sineması etiketiyle pazarlamalarının nedeni de bu."
    (bkz: wim wenders)

    edit: güncelleme

  • yavaş yavaş lezzetlenmeye başlıyor namussuz. palamut güzeldir gençler. bol bol tüketin, tükettirin. ama akdeniz-ege civarı palamutları nispeten tatsız olur, onu belirteyim. şahsi kanaatim, çanakkale tarafına doğru lezzetini bulmaya başladığı yönünde. şu ara tanesini de 10 lira civarında satıyorlar ki, ben bunu fazla buluyorum. ederi 5 liradır (otoriteyim amk). bu fiyata aldığınız palamuta acımayın.

    gelelim lezzetli ve pratik bir tarife.

    bu arkadaşı alıyoruz. keyfinize göre ister balıkçıda, ister evde dilim haline getiriyoruz. ideal bir palamuttan kuyruk kısmı fileto halinde iki parça olmak üzere 4-5 parça çıkar. çıktı mı? güzeell..

    şimdi, bir baş soğanı rendeliyoruz. genişçe bir kaba bu rendelenmiş soğanı, yarım bardak zeytinyağı, yarım bardak limon suyu ve bir miktar tuzla birlikte koyup, palamut dilimlerini bu karışıma bir güzel buluyoruz. sonra da buzdolabına koyup 2 saat kadar bekletiyoruz.

    efendime söyliim, kızartma aşamasında da palamutlarımızı alıp, hafif tuzla karıştırılmış mısır ununa bulayarak önceden kızdırılmış zeytinyağında kızartıyoruz. bu işlem sırasında kendinizi kaybetmemeniz gerektiğini, az pişmiş palamutun, kıtır kıtır kızarmış halinden daha evla olduğunu hatırlatmak gerek. ama bilhassa kadın kısmı bunu anlamaz, anlamak istemez. illa çok pişsin ister. ısrar edip gerginlik yaratmayın. onlara iyice pişirin anasını satiim, tahta gibi palamutu yesinler. kendinizinkini rengi hafif sarardığı zaman tavadan alın, afiyetle tüketin.

    ha, bir de, adettendir. insanoğlu balık görünce hemen rakı şişesine saldırır. fekat, ben yukarıdaki tarifi buz gibi bira ile birlikte denemenizi hararetle öneriyorum.

  • sebep - sonuç ilişkisi kurmaktan aciz aptallar yine başlamışlar ötmeye.
    aptal mısınız yoksa aptal rolü mü yapıyorsunuz?
    serbest piyasaya sahip bir ülkede ucuzdan bir mal - hizmet alana saldırmak nedir ulan?
    gecenin bir saati kimin yüzünden böyle bir hata oldu diye sormayın siz anca cırcır ötün aptallar.

    edit: ellerinde olmaması gereken bir sürü doları 7 küsürden bozarken şov yapıp kendini ifşa edenler oldu da ne oldu diye sorarlar adama.

  • insanlarla çok çabuk içli-dışlı olmaktır. yeni bir ortama girdiğinizde belli bir süre insanlarla aranıza mesafe koyun, zaman içinde zaten kimlerle bir paylaşım içine girebileceğinizi anlıyorsunuz.

    insanları tanımaya çalışmayın, biraz zaman geçsin onlar zaten kendilerini size tanıtacaklar.

  • uçak indiğinde efendi gibi oturup sıranın akmasını bekleyen, valizine saldırmayan, insanları darlamayan o medeni kişiler var ya… heh işte onlar bu ülkenin aydınlık yüzleri.

    diğerleri bir halta yaramayan ortadoğulu çomarlar. ayağa kalkıp bekleyince daha hızlı ineceğini zanneden sığırlar.