hesabın var mı? giriş yap

  • amerikan filmlerinde ve dizilerinde buzdolabını açınca sucuk, salam, sosis, yaş pasta, üç çeşit sos, tuhaf meyveler ve 6'lı içecekler görünür lakin biz buzdolabını açtığımızda sararmış peynir, sofraya getirilip bir kere bile yenmemiş çilek reçeli ve buruşmaktan manevi hayata yönelmiş zeytinler görürüz. artık ben de dolabı açtığımda supangleler pudingler avakadolar görmek istiyorum. dünden kalan içi çorba dolu tasın yanında tek başına hayatı sorgulayan mandalina değil!

  • ulan yok yere gözlerim yaşardı ya.

    ne güzeldi lan. gerçekten ne güzeldi ya.

    siyasal islam, cehenneme kadar yolun var.

  • zengin bedevi, çölde devesi ile giderken, az ileride “su, su" diye inleyen birini görünce, hemen devesinden atlar ve ona kana kana su içirir. ardından da karnını doyurur.

    bedevinin yardım ettiği kişi kendine geldikten hemen sonra, zengin bedeviyi etkisiz hale getirerek, bedevinin neyi var neyi yok, hepsini alır.
    sonrada bedevinin devesine binerek oradan uzaklaşmaya başlar.

    soyulan bedevi hırsızın arkasından defalarca, “sakın bunu kimseye anlatma" diye bağırır.
    hırsız bedevi önce aldırış etmez buna ama uzaklaştıkça kafasına dert olur ve geri döner. soyduğu bedevinin yanına gelerek ona sorar;
    “neden kimseye anlatma" diyorsun. kumların üstünde oturan soyulan adam şöyle der;
    eğer bu yaptığını anlatırsan, bundan sonra çölde gerçekten aç ve susuz kalanlara hiç kimse yardım etmez.

    not: alıntı.

  • ayna kırılmasının uğursuzluk getireceğine olan inanış, en eski batıl inançlardan biridir. kökeni ilk aynanın yapılışından yüzyıllar öncesine, hatta ilk çağ insanına kadar gider. göllerde veya su birikintilerinde, kendi aksini gören ilkel insan şaşırmış, bunun kendisinin ruhu olduğunu sanmış, suyu bulandırıp görüntüsünün kaybolmasına neden olanları da düşman bilmiştir.

    ilk aynaların kullanılışı eski mısır devirlerine rastlar. bunlar pirinç, bronz, gümüş hatta altın gibi metallerden yapılmış ve çok iyi parlatılmış yüzeylerdi ve de tabii ki kırılmaları mümkün değildi. bu devirde de bu parlak yüzeylerden yansıyan görüntünün o insanın ruhunun bir yansıması olduğuna inanılıyordu. sonraları buna vampirlerin ruhları olmadığından bu parlak yüzeylerde görüntülerinin de yansımadığı inancı ilave edildi.

    cam kapların yapılmaya başlanılmasından sonra da, içindeki sudan yansıyan görüntünün ruhun bir yansıması olduğu inancı devam etti ama camlar kırılabiliyordu ve o zaman da içinde bulunan ruhun bir parçası vücudu terk ediyordu. birinci yüzyılda romalılar bu uğursuzluğun süresini 7 yıla çıkardılar. romalılar hayatın her yedi senede bir kendini yenilediğine inanıyorlardı. camın kırılması sonucu ruh ve dolayısıyla insanın sağlığı tahrip olduğundan, vücudun kendini yenileyerek, sağlığına kavuşması için yedi yıl geçmesi gerekiyordu.
    bu batıl inanç, 15. yüzyılda italya'da, venedik şehrinde, arkası gümüş kaplı, çok kolay kırılabilir ve pahalı ilk aynaların yapılması ile birlikte iyice gelişti. inanç biraz da ekonomik boyut kazanmıştı. aynayı taşıyanlar, evlerde aynaları temizleyen hizmetkarlar, aynaları kırmaları halinde, yedi yıl boyunca, ölümden daha beter felaketlerle karşılaşabilecekleri hususunda uyarılıyorlardı.

    bu inançla beraber geliştirilen bazı önlemler de oldu tabii. örneğin: aynanın kırılan parçaları toplanır ve güneye doğru akan bir ırmakta yıkanırsa veya toprağa gömülürse kötü şans yok edilmiş olur. ancak kırılan parçaları alıp evden çıkarken içlerine bakmamak gerekir. yatak odalarındaki aynaların üzerleri kullanılmadığı zamanlarda örtülmelidir ki ruh içinde kalmasın. ölen bir insanın evindeki aynaların da üzerleri örtülmelidir ki ruh gökyüzüne doğru olan yolculuğunda bir engelle karşılaşmasın. 17. yüzyılın ortalarında ingiltere ve fransa'da ucuz maliyetli aynalar üretilmeye başlanıldı ama batıl inanç o kadar yerleşmişti ki, günümüzün modern dünyasında bile hala devam ediyor.

    (bkz: luzumsuz bilgiler ansiklopedisi)
    (bkz: ayna kirmak)

  • cevabı birazda osmanlı hanedan/yönetim sisteminde saklı olan sorudur.

    osmanlı dışardan cariye alması ve ülkede başka güçlü bir beylik, aile vs oluşmasına izin vermeyerek yani bir nevi soylu/aristokrat sınıfını engellemiş, olanı da kaderi parmağının ucunda, 2 dudağı arasında kişiler olarak dizyn etmiştir. bunu yararları elbette vardı ama zararları da vardır.

    avrupadaki gelişme bu soylu kesimin kolonilerden gelen zenginlikle eğildiği konulardır. kimi bilim adamı, kimi kaşif, kimi sanatçı olmuş, kimide bunlara fon sağlamıştır.

    ağzı süt kokan, çakma osmanlı torunu tarihçi özentisi fesli veletler 'cumhuriyetttt araba yapamadı' derken esas sorun burada bizim araba yapamamız değil, avrupada bunların 200 sene önce başlamış olması ve bunu yapanların ya soylu ya zengin tüccar ya da onların fonladığı kişiler olması ile alakalı. avrupada hala seceresi 300-400 sene önceye dayanan aileler ve onları nsoyluluk veya ticaretle kurdukları bir nevi hanedanları hala devam ediyor. geçmişte osmanlıda böyle 1 aile gösteremezsiniz.

    osmanlı zaten 1800lerde savaş gemilerini ingiltere'ye sipariş ediyor, silahları fransa ve almanyadan alıyordu... yahu o çanakkaleyi geçilmez yapan krupp toplar bile alman malıydı . adamların şirketinin kuruluşu 1800. o yıllarda anadoluya çivi çakamıyordu osmanlı.

  • haberi okumadan önce anneye saçını taraması için tarak hediye etmek istemiştim ama annenin açıklamalarını okuyunca;

    "ne derdin var rezil, terbiyesiz. ne derdin var hayvan. en iyi okullarda okuyorsun. en iyi şeyleri yiyor içiyorsun hayvan. 40 yıllık devlet memuruyum rezil ettin bizi. "

    fikrim değişti.

    kadın muslukları açıp bütün imkanları sağlamış. kız ilgi beklemiş anne de, kızına en iyi şeyleri sunmakla ergen kızının mutlu olacağını düşünmüş.

    anneye 8 de 4, kıza da atlarken, denize atlar gibi burnunu eliyle tıkadigi için 8 de 1 kusur veriyorum.

    8 de 3 kusur ise buraya yazdığım için bana.

  • kendisiyle bolca vakit geçirmişliğim, sokak arasında top oynamışlığım bile var. başlığı görünce o günler geldi aklıma, gerçekten çok şanslıymışım. (bkz: super baba) dizisi semtimizde, bazı sahneleri ise evimizde çekiliyordu. dizinin bütün kadrosu, kamera arkası arkadaşımız olmuştu... bu güzel insanlarla bir kare bile fotoğrafımın olmayışı içimi çok burkuyor. o zamanlar en teknolojik aletim tetristi.