hesabın var mı? giriş yap

  • 1960'li yıllarda amerika ve sovyetler birliği arasında ilk başta politik ve ulusal bir yarış olarak ortaya çıkmış; 20 temmuz 1969'da apollo 11'in uzaya inişi ve neil armstrong'un ay'da yürüyüşü ile amerika birleşik devletleri'nin üstünlüğü ile sona ermiştir.

    her ne kadar bu çekişmenin ilk başta somut bir hedefi olmasa da, her iki ülkenin de ortak amacı uzay alanındaki üstünlüğünü tüm dünyaya göstermekti. yarış, sovyetler birliği'nin ilk yapay uyduyu uzaya göndermesiyle başlar. sovyetler birliği'nin uzay çalışmalarından sorumlu kişisi olan sergei krolev 'in başarılı çalışmaları bununla da bitmez. ilk insansız uzay aracının uzaya gönderilmesi, 1961'de yuri gagarin'in uzaya giden ilk insan olması, gherman titov'un dünyanın çevresinde bir günlük dönüş turu yapması, valentina tereshkova isimli kadın astronotun uzaya giden ilk kadın ünvanını alması, 1964'de vokshod-1 uzay aracıyla ilk kez birden fazla kişinin uzaya gönderilme başarısı, 1965'te alexsey leonov isimli astronotun ilk kez uzayda yürümesi gibi bir dizi başarıyla sovyetler birliği uzay yarışına 1-0 önde başlar.

    amerika bu başarılar karşısında ilk misillemeyi 1957'de ilk uzay uydularını göndererek yapmak ister; ancak roket görevi tamamlayamadan patlar. daha sonra 1858'de explorer 1 isimli uydu başarılı bir şekilde uzaya gönderilir. 5 mayıs 1961'de alan shepard isimli astronot uzaya giden ilk amerikalı olma ünvanını kazanır. tam 20 gün sonra başkan john f. kennedy uzay çalışmalarına verdikleri önemi ortaya koyan ve amerika olarak kendilerine somut bir hedef koyduklarını anlatan bir konuşma yapar. bu hedef 1960 yılı sonra ermeden ay'a bir insan indirmektir. yaklaşık bir yıl sonra john glenn dünya'nın etrafında dönüş turunu tamamlayarak, amerika'ya bir kahraman olarak döner. bu gelişmeyle 1-1 olan yarış, bu tarihten sonra artık ay'a gidiş yarışı olarak farklı bir boyut kazanır.

    amerika birleşik devletleri'nin aksine sovyetler birliği ay'a ayak basma misyonuyla ilgili bir tarih vermez ve bu konudaki detayları devlet sırrı gibi saklamayı uygun bulur. aynı dönemlerde aslında sovyetler birliği kanadında bir takım sorunlar yaşanmaktadır. ülkenin uzay çalışmalarını yürüten ekibin başındaki asıl kişi sergei korolev sağlık problemi nedeniyle alındığı bir ameliyatta ölür. bu durum sovyetler birliği'nin yarıştaki üstünlüğüne darbe vurur; çünkü korolev'in yerine geçebilecek aynı ölçüde başarılı biri bulunamaz. n-1 uzay aracıyla ilgili bir takım sorunlar çıkar. 1967'de astronot vladimir komarov ay'a gönderilmesi planlanan kapsülün patlamasıyla görevi tamamlayamadan ölür. aynı yıl aynı görev için yola çıkarılan iki roket daha patlar. en büyük şanssızlık ve şok ise ünlü astronot, ulusal kahraman yuri gagarin'nin bir uçak kazasında ölmesiyle yaşanır. sovyetler birliği, tüm başarısız girişimlere rağmen amerika'dan önce ay'a ilk insanı indirmek için çalışmalarına devam eder.1968'de insansız bir uzay roketini ay'a gönderir ve fotoğraflarını çeker. bu gelişme sovyetler birliği tarafında büyük bir heyecan yaratır; ancak gönderilen bu roketin dönüş yolunda patlamasıyla ulusça bir hayal kırıklığı yaşanır. bir sonraki deneme 1969 yılında yapılır; ancak aynı yıl iki tane daha n-1 roketi patlar sovyet rusya'nın.

    1960 yılı sona ermeden ay'a bir astronot göndereceklerini söyleyerek ortalığı kızıştıran başkan kennedy'nin konuşmasından tam 8 yıl sonra, 20 temmuz 1969 yılında apollo 11 neil armstrong ile ay'a iniş yapar ve tüm dünya nefesini tutmuş dinlerken; ay'a ilk kez ayak basan astronot unvanını alan armstrong, tarihe geçecek o ünlü sözünü söyler: "bu bir insan için küçük; insanlık için büyük bir adımdır."

    neil armstrong'un verdiği mesajla yarış 2-1 amerika lehine son bulur.

  • bu tavsiyelere kulak verin bence, çünkü yaşayan adam gelir anlatır burada ve hepsi birer ayrı tecrübedir. şimdi olacağı gibi;

    öncelikle, aileniz çok zengin değil, miras falan kalmadıysa, en az 6 aylık şahsi giderlerinizi (kiradaysanız, kira, yemek, içecek, sosyal hayat için gereksinimler, vs) bir kenara koyun ve bunu unutun.

    ilk başlarda şaşalı ofislere, sekreterlere, elemanlara gerek yok, bunu da unutun. 300-400 liraya bir ofis tutup, bir masa iki sandalye başlayabilirsiniz. hatta direkt home office de başlayabilirsiniz. ama evde çalışamıyorum, olmaz derseniz ilk söylediğim bence makuldür.

    belli bir portföyünüz olmadan asla başlamayınız. ben şirketimi kurayım da nasıl olsa bir şekilde müşteri bulurum diye sakın ama sakın düşünmeyiniz, bu hataya düşmeyiniz.

    bir arkadaş ortaklık kötü demiş, buna katılmakla birlikte, ama'lı bir cümle daha ekleyeceğim. ama finansal destek sağlayacak güvendiğiniz ortaklara da yüzünüzü dönmeyiniz. zira ilk zamanlar hiçbir banka sizin suratınıza bakmayacağından finansal destek çok önemlidir.

    alacaklarınızı sıkı takip etmeli, tahsilatta gerekirse işi yüzsüzlüğe vurmalısınız, yoksa 90 gün vade olur size 150 hatta 180. sonra bağıra bağıra batar gidersiniz. nakit akışını sağlamak en öncelikli göreviniz olmalı

    sözleşmesiz iş yapmamalısınız. unutmayın ki; piyasada herkes sizin gibi düzgün, sözüne sadık değil.

    hiçbir zaman dürüstlüğünüzü kaybetmeyin. belki başlarda bu yüzden iş kaçırdığınız zamanlar bile olacaktır. ama bir kez adınız dürüst olarak piyasada nam saldı mı, sizi kimse tutamaz.

    böyle gaz verip de entarime son dikişi atarım işte. haydi hayırlı işler.

  • enteresan bir filmdir.. bas karakterin hayallerinin ara sira verildigi filmdir..

    --- spoiler ---
    aslinda bu "hayal" dediklerimin tam olarak hayal oldugunu iddia etmek zor.. zira filmin sonunda kem talihini tersine cevirmis rupert'in belki de gelecekte yasadiklarini izlemisizdir.. belki de gercekten rupert populer olduktan sonra jerry ona show'unu 6 haftalina devretmesini istemistir, rupert jerry'ye naz yapmistir vs. vs. vs..

    bunlari soyluyorum cunku , martin scorsese bir soylesinde taxi driver'da travis bickle'in yaptigi "temizligin" onun hayalinda, zihninde olabilecegini, yani o sekilde yorumlanabilecegini soylemistir.. bu filmde de filmin sonunun da bir hayal oldugunu iddia etmek de mumkun.. belki rupert hic unlu olmamistir, filmde izlediklerimiz, yani "hayal" dediklerim cidden hayalse, filmin sonunda bize gosterilen de belki rupert'in zihninin icinden gecendi, bir hayaldi..
    --- spoiler ---

  • çalıştığım şirkette mesai bittikten sonra
    özellikle kadınlardan oluşan 20-25 kişilik bir part-time temizlik ekibi vardı.
    personel gittikten sonra akşam 19.00 gibi gelir 21.30'a kadar temizlik yaparlardı.

    bir iki gün yoğunluk dolayısıyla geç çıkmak zorunda kaldım.
    ben bilgisayarda mail yazarken ellerinde bezlerle yanımdan geçip gittiklerini gördüm.
    işe gömülmüştüm önemli bir iş vardı yetişmesi gereken.
    büfeye gidip bir kahve alayım dedim.
    o esnada o muhteşem kahkahayı duydum.
    içten gülen, kahkaha atan insanları hep sevmişimdir.
    bir anda mutluluk aşılarlar insana.
    sahibini tanısanız da tanımasanız da...

    baktım temizlikçi kadınlardan biri.
    beni görünce sıvıştı.
    çekindi herhalde.
    ülkemizde, kahkaha atan kadın imajı sonuçta pek iyi gözle bakılan bir şey değil.

    ertesi akşam bu durumun bir benzeri yaşandı.
    yine aynı kahkahayı duydum ve yine gülümsedim.
    başka bir departmandan benim gibi mesaiye kalmış bir arkadaşım vardı.
    adı esin.
    o onlarla haşır neşir oluyordu.
    kız muhabbeti yapıyorlardı.

    kahkahanın sahibini sordum ona.
    esin anlattı;
    kadın mide kanseriymiş.
    kocası bir inşaatta çalışırken düşmüş felç olmuş.
    evde yatalak durumdaymış.
    o sene üniversiteye hazırlanan bir kızı varmış.
    kadın gündüz evlere temizliğe gidiyor akşam da bizim şirkette çalışıyormuş.

    bu kadar zor durumda olan, zor günler geçiren bir kadının bu şekilde kahkaha atması
    bana çok ilginç geldi.
    aradan günler geçti.
    esin bir gün beni ve birkaç arkadaşımızı toplantıya çağırdı.
    mevzu bizim kahkaha atan temizlikçi kadınımızdı.

    kadının kızı dershaneye gidiyormuş.
    dershane parasını da kadının evine temizliğe gittiği bir avukat kadın ödüyormuş.
    ilk 2 taksiti vermiş ama sonra avukata icra gelmiş ve ortadan kaybolmuş.
    dershane de, parayı ödemezsen gelemezsin diye kıza söylemiş.

    2000 tl civarı bir şey.
    esin ve ben şirkette çalışan herkese mail atıp durumu anlattık.
    1 hafta içinde 3500 tl gibi bir para toplandı.
    dershane parası ödendi üzeri de kadına verildi.

    aradan 2-3 ay geçti.
    kahkaha atan kadına bir yerden az buçuk maaş bağlanmış ama
    sigortalı bir yerde çalışırsa alamayacak.
    şirkete demiş ki ''ben yine çalışayım ama sigortasız olur mu?''
    haliyle şirkette hayır demiş olamaz.
    sigortasız çalıştıramayız.

    o günden sonra kahkaha atan kadınla yollarımız ayrıldı.
    aradan bir süre geçti.
    şirketin balkonunda sigara molasındayım.
    telefonum çaldı.
    açtım.
    - quente bey
    - buyrun benim
    - ben gülcan
    - gülcan?
    - kahkaha atan kadın ( ama bu sefer atmadı )
    çok şaşırmıştım.
    - buyrun gülcan hanım
    kahkaha atan kadın ağlamaya başladı.
    bir süre dinledim, anlaşılmıyor.
    arada sesi gidip geliyor ağlamaktan, hıçkıra hıçkıra ağlıyor.
    - hayrola dedim dur bir nefes al.
    - quente bey, benim kızım hacettepe üniversitesini kazandı, allah sizden, esin hanımdan
    diğer arkadaşlarınızdan razı olsun ...

    boğazım düğümlendi.
    ellerim titremeye başladı.
    hayatımda hiç görmediğim bir kız üniversite kazandı diye bunlar olur mu?
    ağlamıyorum, gözüme bir şey kaçtı...

  • ülkemizin ne kadar gerilerde olduğunun göstergesidir.
    dün marinada lüks lokantadaki çatışma görüntülerini düşünün.
    lokanta lüks ama görüntüler tarih öncesi siyah beyaz kamera ile çekilmiş.
    oysa güney amerikada sıradan sokak çatışmaları hd kalitesinde.
    daha almamız gereken çok yol var.