hesabın var mı? giriş yap

  • öncelikle sigara içmeyiniz. yani hiçbir şekilde ozenmeyiniz ve bulaşmayınız. bunu tüm samimiyetimle söylüyorum.

    insan fiziksel, mental ve ruhsal olarak bir bütündür. kendinizi her açıdan geliştirmeye odaklanın lütfen. zengin ya da fakir farketmez, fiziginiz her zaman iyi olabilir arkadaşlar. düzenli ve sadece vücut ağırlığınızı kullanarak bile uzun vadede güzel ve sağlam bir vücudunuz olur. bu önemlidir. bazen psikolojik açıdan zayıfladığınızda güçlü bir fizik ve disiplin sizi ayakta tutacaktır/geri dönüşü kolaylaştıracaktir. *ayrıca erkekler temelde aldıkları tüm kararlari karşı cins ile etkileşimi maksimize etmek için alırlar. haliyle bu açıdan da faydasını göreceksiniz.
    -ayrica kişisel hijyene önem verin lütfen-

    gerekli, gereksiz demeden okumaya özen gösterin. mümkün olduğunca çok konu hakkında az da olsa bilgi ve birikim sahibi olunuz. hayatı da bol bol tecrübe etmekten kaçınmayınız. genelde boka sarıyor işler ama olsun, en azından anlatacak bir hikayeniz olur.

    ve sevmeyi bilin arkadaşlar. toprağı, ağacı, bayrağı, bir çocuğu, kediyi ya da kadını farketmez... sevgi yüreğinizi yumuşatır ve size farklı pencerelerden bakma imkanı tanır. belirli bir yaşa gelip, belirli bir güce kavustugunuzda sevgisiz ve ruhsuz, hayatını metaya endekslemis ucuz bir insan olmayın.

    iş, kariyer, para vs bu konulara girmiyorum. hayat basittir ya doğduğun ülke iyi olacak ya da ebeveynlerin zengin olacak. bu ikisi dışında kalan herkes için maalesef hayat her zaman zordur. bunları ana hedef haline getirip değersiz ve sevgisiz olmayın. bakın bir siyasi yaklaşım olarak algılamayin lütfen lakin bugün tüm yönetici kadroları bu tür insanlardan oluşuyor. hani diyoruz ya hiç mi şeref yok lan sizde diye... gerçekten şerefsiz bir insan olmayın. ben vaktinde gasp da yaptım, hırsızlık da yaptım. lakin bana torpilimiz var gel şuraya yerles dediklerinde içim ürperdi. ihtiyaç ya da zevk için bir anlık kötü kararlar verdim, evet bunu yaptım ama bir ömür boyunca bir insanın umutlarını, hayallerini çalıp üzerine yerleşmek mi? bu hayatımda bana korkunc gelen nadir şeylerden biridir.

    bunları 20 yaşına varmadan yaşadığı şehrin adeta içinden geçmiş, deli dolu günleri arkasında bırakmış biri olarak söylüyorum. egildikce büyüdüğümüzü umarım benim kadar geç anlamazsınız.

    son olarak iş ve gelecek anlamında dijitallesebildiginiz kadar dijitallesin. farklı bir gelecek inşaa ediliyor ve baş aktörleri arasında sizler de olacaksınız. sermaye hızlı bir şekilde genç kuşaklara kayacaktir. kesinlikle zanaat öğrenin fayans ustası olun, marangoz olun... bu teknolojik gelişmelerden uzak kalmanızı gerektirmez arkadaşlar. aksine kendinize kaynak yaratmanız, zihninizi ve bedeninizi güçlü tutmanız için güzel bir zemin hazırlar. saygılarımla.
    *herkes yabancı dil öğrenin demiş genelde. kesinlikle haklılar, büyük bir avantaj ama ülke gerçekliklerinden biraz kopuk buluyorum. aktif kullanım alanları bulamamak ile beraber ciddi bir vakit ve enerji istiyor. ben kendi adıma buna harcanan vakit ve enerjide dijital katma değer üretimine yönelmenizi tavsiye ediyorum.
    *bir başka başlık altındaki girdimden alıntıdır.

  • yarı doğulu mistisizmden bıkmayan, senariste her şekilde baskı kuran, sanki televole dünyasındaymışız gibi hala "halk bunu istiyor" diyerek iş yapan, kendine çöpte yer bulmak konusunda başarılı, vasatı öven, kendi ülkesinden başka diziyi acaba hangi az gelişmiş ülkeye satarım diye düşünen, toplantıda oyuncuların insta takipçisi kaç diye öğrenmek isteyen, ülke sınırını geçtim global anlamda da rezil olmayı madalya kabul etmiş, sadece "büyük" hikaye peşinde olup küçük dünyalar kuran ve tüm parayı onun bunun palazlandırmasıyla bir yerlere gelmiş vasat oyuncuların maldivler tatilini finanse etmek için ayıran yapımcıların bize dayattığı son eser.

  • annemin bir dayısı var, ekrem dayı, biz bildiğimizden bu yana bekar, kendi halinde takılan, sessiz sedasız bir adam. izmir'de yaşıyor ama ne zaman başka birilerinin evinde kalması icap etse, evlerde öyle pek de istenmeyen bir adam oluyor. sebebini çok sonraları, vefatının ardından annemden öğrendim.

    ekrem dayı, yakışıklı bir adam, bakınca gençliği hızlı geçmiştir diyeceğiniz insanlar var ya, onlardan. saçları beyaz ama hala gür, güzel güler hatta keyfi yerindeyse şöyle bir kahkaha savurur, sağlam içer. gençliğinde bir kadına aşık olmuş, evliyken ve çocuklarına rağmen. hani hep öyle gelir ya insana, çocuk olunca gönül işleri bitirilmeli gibi, ya da çocuklar büyüyene kadar bu işler ertelenmeli, doğrusunu böyle bildik hepimiz. ekrem dayı, bildiklerine öğrendiklerine rağmen aşkının peşinden gitmiş, sonra da kavuşmamışlar hiç kadınla. günahı boyunlarına ama kadın da biraz şeymiş diyorlar, bilirsiniz, kötü kadın işte. bu lafı duyunca da kötülük mevzusunu bir kere daha masaya yatırası gelir insanın.

    sonrası beklenen son, sevdiğine kavuşamayan, hani hiçbir zaman o eskisi gibi olamayan insanlardan ekrem dayı da. kavuşamadıkça içmiş, içtikçe işinden olmuş, işinden oldukça içmiş, içtikçe yalnızlaşmış. insanların evinde olmasından rahatsız olacağı, çocuklara kötü örnek bir adam olarak kabul edilmiş çoğusu tarafından.

    mevzunun sonunda, yani benim aklım onu tanıyacak kadar erdiğinde, kimseye bir zararını görmediğim, neden arkasından öyle kısık sesle konuşmalar yapıldığını anlamadığım, az gülen ve az konuşan bir adamdı. kulübeden hallice bir yerde yaşıyormuş ve ölümünden önce, o kadar parasızlık çekmiş ki, cebine para koyan uzaktan akrabaları kanser olan babalarını ekrem dayının sırtında taşıtıyormuş hastane odasına kadar.

    ekrem dayı, bir sanayi sitesinde, eski arabasını yaptırıp dönerken tamirci çırağının yaptığı kaza sonrası vefat etti. kazayı duyanlar, ilkin, alkollü araba kullandığı için sonunda kendini öldürdüğü yakıştırmasını yapmış da gerçeği öğrenip evine gidence, yalnızlığını ve yoksulluğunu anlatıp durdular. ölünün arkasından yalnızlığa, vefasız akrabalara, hayırsız çocuklara, hayattayken nasıl da kıymet bilinmediğine ağıt yakmak bizde bir cenaze ritüelidir zaten. öldüğünde o derme çatma kulübeye gitmişler ya, "bir tane çürümeye yüz tutmuş mandalina varmış masanın üstüne, tabağın içinde" dedi annem, başka da yiyecek hiçbir şey yokmuş.

    nasıl bazı yerler bazı insanları, bazı kokular bazı anları hatırlatır. mandalina da bana hep ekrem dayı'yı hatırlatır ve ağır roman'daki o sözler gelir aklıma:

    "savrulurken raconun kırmızı pelerini o zarif öfkeye, zaman ki sana hasta olmuş, incelikli haytasın. nüksederken raksına mahallenin maşallahı, eyvallahı; güzelleş be oğlum şimdilik ölümüne kadar hayattasın. şimdilik, ölümüne kadar hayattasın..."

  • sanat yapiti uretebilmek icin gerekli yasam bicimi.

    şöyle: sabah sekiz bucuktan aksam dokuza kadar pc basinda hesap kitap yapip, eve dondugunde de sadece tv izleyecek enerjin kaliyorsa suc ve ceza'yi yazamazsin

  • türkiye için yapılacak en iyi hamleyi yaptı ümit özdağ. diğer egoist liderler gibi kendisini aday göstermedi. açık açık ülke için en iyi adayı söyledi.

    bu bile ümit özdağ'ın ülkesini ne kadar sevdiğini gösteriyor. adamın derdi kendisi değil ülkesi. 10 yıldır seçim kaybedip hala kendisini aday gösteren, koltuğu bırakmayan birini destekleyenler utansın.

  • -sahabe hikayelerini pehlivan tefrikası gibi uzatmayı öğrenin
    -hak, adalet, doğruluk gibi kavramların üzerinde durmak yerine, uhud, kerbela gibi üzücü olayları anlatıp, insanları ağlatın
    -tasvirlere önem verin, anlattığınız olaya şahit olmuşsunuz gibi, ayrıntılara girerek anlatın

    -yolunuz açık, şeytan yar ve yardımcınız olsun

  • kusura bakmayın ama istanbulu beğenmek için o drone kadar yüksekten bakmak gerekir ona. sokaklarının arasında, evlerinin içlerinde hangi cehalet, geri kafalılık, hayata ve hakikate duyulan nefret ve haset hüküm sürüyor siz biliyorsunuz. denizi, boğazı, cami minare ışıkları, 4 levent trafiğiyse hoşunuza giden şey orasını bilemem. doğru düzgün kent planlaması yapılamamış bir şehrin binalarına bakıp mest olanlara gözlerini insanların yüzlerine çevirmelerini tavsiye ederim. bakalım istanbulda güleryüzlü ve mutlu kaç insan kalmış. hanginiz beşiktaş sahilinde şöyle denize nazır oturup soluklanabiliyor artık.