hesabın var mı? giriş yap

  • nasıl bir ülkede yaşadığımızın kısa özeti gibidir. adamın dükkanında olay çıkarıyorlar, dayak atıyorlar ve ertesi gün ekmek teknesi elinden alınıyor. bu kadar hoşgörülü bir ülkeyiz.

  • bence zordur ya. vallahi bak. var benim böyle bi tanıdığım. evlendi sonra bir de aşık olmadığıyla. aşık olduğu ona yar olmamıştı çünkü. sanırım o da "benim sevdiğim beni sevmiyorsa ben de beni sevenle beraber olurum"* diye düşündü.

    mesela hayal kuracaksın. insan kendiyle ilgili hayaller de kuruyor elbet ama 2 kişilik hayaller daha bi tadından yenmiyo. sevdiğin biriyle olursa tabi. ama aşık değilsin işte. ne zevk alıcaksın ki o hayalden? insan kurmaya üşenir.

    mesela bişeyine sinirlendin diyelim ki. seven insan görmezden gelir, kabullenir, geçiştirir falan. sen hem sinir olmuşsun hem de aşık değilsin, napcan? insan sevdiği kişiye daha fazla tolerans gösterir. peki ya sevmediğine?

    ailesiyle oturup kalkman lazım. ben sevmediğim adamın annesine "annem" babasına "babam" gözüyle bakamam heralde. kendi annem-babamla aynı evde yaşadığım halde gün içinde illa ki ararım naptınız ne ettiniz diye, onları aramak istemem ki? ailesini benimseyebilmek için adamı sevip benimsemek lazım önce.

    arkadaşları var bir de. arkadaşlarıyla takılmaktan hoşlanmıyosam sırf onun hatrı için katlanabilirim. ama işte sevmediğim bi insan için hatır gönül falan bana biraz yalan geliyo.

    zaten bir defa geliyoruz bu dünyaya. bu eziyeti çekmeye değmez. ömür boyu yalandan mutluluk sahneleri pozlamanın manası yok. feysbuka boy boy gelin-damat fotoğrafı koyunca mutlu olunmuyo. -muş gibi oluyo.

  • ben de bulaşığı yıkayıp sarı bezi tezgaha serdikten sonra bi cigara yakıp aynen bu şekilde tv'nin karşısına geçiyorum. ama haşortmanla.

    atam ülke kurmuş takımla uzanmış. yaptığı temizliğin de haddi hesabı yok.

    (bkz: kalp)

  • gazeteci barış pehlivan'ın ortaya çıkardığı durum;

    " pakdemirli’nin sakladığı skandal

    “çakmak çaksalar yakalıyoruz.”

    tarım ve orman bakanı bekir pakdemirli’nin bu sözünü duymamla telefonumun çalması bir oldu. arayan, bakanlıkta güvendiğim isimlerden biriydi.

    neler gizleniyor, bir bilsen” diye söze başladı. iddia üstüne iddia anlattı:

    meğer bakanlığa ait tüm bilişim sistemleri birkaç gün önce siber saldırıya uğramış. maalesef ki, ülkeye ait tüm tarım ve hayvancılık verisi de kaybedilmiş.

    açık söyleyeyim; inanmadım. doğrulamak için web adreslerini verdi.

    girdiğim her sayfa ya açılmıyordu ya da “bakımda” deniyordu.

    sözün özü: bu satırlar yazıldığı sırada hayvancılık ve tarım bilgi sisteminden veterinerlerin ilaç takip sayfasına kadar onlarca hizmete erişilemiyordu.

    yangından etkilenen çiftçilerin kayıtları bile sorgulanamıyor, afet bölgelerindeki arazi ve hayvanın verisine ulaşılamıyordu.

    hatta ve hatta bakanlık ile bağlı kuruluşlar arasında resmi yazışma bile yapılamıyordu.

    bakanlık kulisleri bu iddialarla kaynıyordu. öyle ki konuşulanlar şu yöndeydi:

    tarım ve orman bakanlığı’na bağlı kurumların bilişim sistemlerinin merkeze taşınması için 2020’de karar alındı. bu karar doğrultusunda geçen hafta süt üreticileri birliği’nin sistemleri taşındı. normal şartlarda uygulamadaki açıkları görmek için sızma testi yapılması lazımdı. ama iddia o ki; o güvenlik testi yapılmadan sistem çalıştırıldı.

    sonra da kaçınılmaz sonuçla yüzleşildi.

    bilinmez mi, hacker grupları kamu sistemlerini sürekli didikler ve açık arardı.

    ama işte liyakat sahibi insanları sorumlu koltuklara oturtmazsanız, olacağı buydu. öyle ya bu bilişim sistemlerinden sorumlu entegre idare ve kontrol sistemi daire başkanı son yıllarda kaç kez değişti?

    sona geleyim. şimdi ne mi olacak?

    iddia o ki, saldırganlar cryptolocker adı verilen zararlı yazılımla bakanlığın tüm veri tabanını şifrelemiş durumda. fidye istiyorlar ve böylesi saldırılarda ödeme yöntemi takibi zor olan bitcoin aracılığıyla gerçekleşiyor. cumhurbaşkanlığı dijital dönüşüm ofisi’nin ve türksat’ın da devreye girdiği ileri sürülüyor.

    acı olan şu ki, kaybolan hazine değerindeki verilerin yedeği de elde yok.

    düşünün; şu an biri sorsa tarım ve orman bakanı’na “ne kadar hayvanımız ve ekilebilir alanımız var” diye...

    bakan güncel bilgiyi paylaşamaz. "

  • gencecik bi adamken clevelandda çıkarılan ham petrolü duyuyor ve orda para kazanırım diyerek hemen oraya gidiyor.

    gittiğinde gördüğü manzara onu şok ediyor. cleveland halkı ahlaksız, eğitimsiz ve aylak tipler. petrol çıkarılır ve fıçılarla sevk edilirken inanılmaz kayıplar fark ediyor. bu çıkarma ve taşıma işini düzeltirsem burdan para kazanırım diye düşünüyor.

    ama hayatındaki esas eşik samuel andrews denen bi mühendis sayesinde oluyor. andrews ham petrolü çok verimli ve kaliteli şekilde kerosene çevirip gazyağı lambası diye bildiğimiz lambayı johna gösterdiği saniyede john işte şimdi zengin olduk diyor.

    john o muhendisin kaliteli kerosen projesine yatırım yapıyor bir bakıma satın alıyor.

    sonra bu kaliteli kerosenden epey para kazaniyor. 1863 de kendi petrol rafinerisi kuruyor. (24 yaşında)

    26 yaşındayken ortak olduğu clarke kardeşler johnun sürekli borç alıp işi büyütmesinden çok rahatsız oluyorlar ve rest çekiyorlar. şirketi ya sen al ya ben alayim ve ayrılalalım diyorlar. aralarındaki pazarlıkta son teklifi 73000 dolar ile john yapıyor. clarke kardeşler bu çok para diyip işten vazgeçiyorlar. böylece rafineri tamamen ona kalıyor ve hayatındaki 2. devasa eşik bu oluyor. belki o gün john şirketi satmış olsa böyle bi dev asla olmayacaktı ve dünya bambaşka bir geleceğe doğru şekillenecekti.

    şirket kendisine kaldıktan sonra kendisine daha fazla para bulmak için yeni bir ortak arıyor ve bu henry flagler oluyor. flagler alkol distile eden bi yatırımcı. o da epey zengin. john projelerini flaglera gösterdiği an flagler 100bin dolar ile ortak oluyor.

    bu arada bir çok detay daha var. mesela tom scott diye bir adam var. bölgedeki demiryolları ağını kontrol ediyor. ucuz petrolü satın alıp kendi demiryolu ile pittsburgha getirip orda kendi fabrikasında işleyip kendi demiryolu ile her yere satan bi adam. epey güçlü. dolayısıyle rockefeller için en büyük tehditlerden biri. ama bu adamın esas gücü demiryolu ve dünyanın geleceğini burda görüyor. john rockefeller ise tam tersi esas geleceği petrolde görüyor. demiryolları sadece bi aracı onun için.

    dolayısıyla tom scott bi hata yapıyor. demiryolları nakillerini sabote ederse johnu bitireceğini düşünüyor.

    john vakit kaybetmeden hamle yapıp bir iki demiryolu yatırımcılarına gidiyor. kendi ağımızı kuralım petrolümü sizinle taşıyayım diyor. adamlar korkuyor ama john büyük bir risk alıp taşıma garantisi sunuyor hepsine. yani atıyorum günde 500 varil sözü veriyor karşılığında çok ucuz nakliye sözü alıyor. demiryolu için de karlı bir durum oluşunca ikisi de kabul ediyor. ama bu anlaşmalar hep gizli kalıyor.

    zamanla clevelandda bir suru rafineri acildıkça rekabet oyle artiyor ki fiyatlar dip yapiyor. john bu işin sıkıntıya yol açacağını düşünüyor.

    john bir gun “bu işi aşmak için diger firmalari satin almam lazim ama bunun icin paramiz yok, bana cok para lazim nasil olcak bu” diye dusunurken henry flagler denen arkadasi “anonim şirket kuralim ve hisse satalim” diyor.

    john “yok artik, bu muhtesem bi fikir henry, senin kadar ticari zekaya sahip olmak isterdim” diyor.

    ve standart oili kuruyorlar. hisse satis reklamlari yapiliyor ve sirkete hisse talebi yagiyor. 2 sene içinde tüm sermayeyi tam 3 e katlıyorlar hisse satışı ile.

    yatırım için anormal paralari oluyor. john hemen koşa koşa rafineleri tek tek satin almaya gidiyor.

    once ufak ve ucuzlari aliyor. 15-20 rafine aldiktan sonra sona kalan gucluleri tehdit etmeye basliyor.

    ya bize ortak ol ya da ailen sefalet çeksin diyor. herkes ortak oluyor.

    clevelanddaki tüm rafineriler komple johnun oluyor. (1872 yılı yani henüz 33 yaşında)

    tom scott bir sürü komplo deniyor. çok sert oynuyor. halkı isyanlara teşvik ediyor. petrol madenlerini ateşe verdirtiyor vs. bu sürecin sonunuda halk rockefellerı suçluyor hep.

    sonraki süreçte avrupa ve amerikada ciddi ekonomik kriz çıkıyor. nakit krizi o kadar artıyor ki herkes iflas ediyor. rockefeller hariç. o bu süreçte kendini korumasını biliyor. kriz alım fırsatıdır diye düşünüyor.

    ve bu ekonomik krizle batan diğer eyaletlerdeki bütün petrol rafinelerin satın almaya başlıyor. ancak yasalar gereği kendisi satın alamadığı için paravan şirketlerle satın alımlar yapıyor hep.

    sonra iş demiryollari tehditini kirmaya geliyor. ufak boru hatları döşeyerek petrolü demiryollarına ihtiyac duymadan taşıyacak alternatifler yatırımlar yapıyor.

    tom scott buna karşılık ülkedeki diger rafineleri sahipleri ile konuşup karşı örgüt kurmak için çalışmalar yapıyor. john hemen bir görüşme ayarlayıp bunu yapmamaları için tehdit ediyor ama reddedilince savaş başlıyor.

    rockefeller çok büyük oynayıp bütün rafinelerinden petrol sevkiyatini tamamen durduruyor. böylece demiryollari zarar etmeye ve is durdurmaya basliyor. rockefeller bununla da yetinmiyor. ülkedeki tüm petrolü satın alıp sevkiyata çıkmalarını engelliyor. böylece demiryolları tamamen duruyor. demiryollari iscileri ayaklaniyor ortalık harap oluyor. 1877 de amerikan tarihinin en büyük işçi ayaklanmalarından biri oluyor bu.
    demiryolları bu sürecin sonunda tamamen batıyor.

    bu öyle sert bir savaş ki demiryolları 10 milyon kaybettiyse rockefeller da nerdeyse bi o kadar kaybediyor ama bu aldığı müthiş risk ile demiryollarını batırmayı başarıyor.

    rockefeller demiryollarına ait ne var ne yok her şeyi satın alıyor. (3.4 milyon dolara)

    ancak bir sıkıntı var. rockefellerı da bu işten çok zararlı çıkarabilmek ve hatta rezil etmek için satışın 1 gün içinde tamamlanmasını şart koşuyorlar. rockefellerın 1 gün içinde 3 milyon nakit bulması lazım ve 1 gün içinde banka sahipleri ile görüşüp parayı buluyor. (yetenek ve güven farkı, iyi network başarısı)

    standart oil oyle buyuyor ki 40 yaşındayken amerikan petrolünün %90 ı onun oluyor. kendi istihbarat agini, kendi yasadisi ordusunu kuruyor. politikacilari satin aliyor vs vs

    o kadar büyüyor ki devlet en son bir sekilde tekel davalari sonucu 7 parçaya bölmeyi başarıyor.

    chevron, exxon, shell, bp gibi devler bu bolunme sonucu surec içinde oluşan firmalar.

    oyle buyukler ki devletleri kontrol ediyorlar. yatirimlar dustukce orda darbe, isyan, ekonomik kriz hatta savaş vs cikarip ulkeleri istedikleri gibi yonetiyorlar.

    illuminati denen hadise de bi bakima budur.

    bu surecte bi kaç kritik şansi var. 3 tanesi;
    -çok verimli keroseni bulan muhendis arkadas.
    -anonim sirketi fikrini bulan henry flagler
    -ampulun icadi ile butun yatirimlarinin patlama riski dogduktan kisa sure sonra otomobillerin ortaya cikisi ile işlerinin daha da devleşmesi.

    yani özetle sıfırdan başlayarak, yaptığı akıllı yatırımlar ile 40 yaşında dünyaya hükmetmeyi başarıyor.

    60 lı yaşlardan sonra ciddi hayır işlerine ağırlık veriyor. 97 yaşında ölüyor. öldüğünde bıraktığı servet olağanüstü.

  • sayıştay raporlarına göre iski'ye ait cliolar 100 km'de 63 litre yakıt yakarak adeta akaryakıtı içmiş.

    iski'nin diğer araçlarının yakıt tüketim ortalamaları;

    1-renault clio: 100 km’de 63,19 litre
    2- fiat doblo: 100 km’de 34 litre,
    3- fiat doblo: 100 km’de 33 litre
    4- fiat doblo: 100 km’de 27 litre
    5- fiat doblo: 100 km’de 24 litre
    6- ford tourneo: 100 km’de 42 litre
    7- ford tourneo: 100 km’de 37, 45 litre
    8- renault fluence: 100 km’de 22,32 km

    link

  • film eleştirisinden ziyade, önceden biraz araştırdığım bir mevzuya değindiği için, anlamayanlara mevzuyu anlatma amaçlı yazıyorum. filmi izlerken zaten bildiğim birçok şeye atıfta bulunuldu. reddit yazısını da okuyunca anlamadığım şeyler de anlaşıldı. bu arada, yönetmen direkt olarak reddit'te sorulara kendisi cevap vermiş. isteyen direkt oradan da okuyabilir. ben biraz daha paimon ile ilgili yazmışımdır, fazlası yok.

    --- spoiler ---

    ilk olarak, filmde geçen paimon, yani cehennemin dokuzuncu kralı, gerçek hayattan alıntıdır. senaristin uydurması değildir. şuradan paimon ile ilgili bilgi alabilirsiniz. efsaneye göre, cinlere hükmeden hz. süleyman tarafından yazılmış olan goetia'nın , ya da daha popüler ismiyle lesser key of solomon'un, ya da daha kurgusal ismiyle süleyman'ın şifresinin içinde yer alan 72 cehennem kralından birisidir. şeytana olan bağlılığı ve emrindeki lejyonların güçlülüğüyle bilinir. avrupada hala bu tür saçmalıklara riayet eden insanların olduğu da hepinizin malumu sanırım. başta aleister crowley olmak üzere, bir çok occultist goetia okumuş, ezberlemiştir zaten. olay ezoterizm meselesi biraz da. neyse, geçelim spoiler kısmına.

    şimdi, en başta bilmeniz gereken şey şu, tüm senaryonun kilit noktası ellen adlı büyükanne. bu kadın hayatı boyunca paimon'u diriltmeye çalışmış, işe kendi çocuklarından başlamak istemiş ama bu esnada oğlu kendisini asmış, yani becerememiş. fakat sonra kendi kızı annie'nin çocuklarına, yani kendi torunlarına göz dikmiş. büyüler ile annie'yi tamamen ele geçirmiş ve bundan sonra da annie asla o büyüyü bozamamış.

    annie'nin terapi toplantısında bahsettiği geçmişi, 16 yaşında kendisini asan erkek kardeşinin annesi için "içime insanlar sokmaya çalıştı" demesi filan tamamen anneanne ellen'ın paimon'u diriltme çabasından ibaret.

    başarısız olunca, annie aslında bilincinde annesinin kendisine yaptığından haberdar olmasından mütevellit, annesini uzaklaştırıyor ailesinden. bu sebeple ellen, ilk erkek torunu olan peter'a ulaşamıyor ve diriltme işini beceremiyor. ama ikinci çocuk charlie ile işler değişiyor, ellen kızıyla barışıyor, çocuk bakma işinde yardım etme bahanesiyle eve giriyor ve gerçekleştirmek istediği şeyi, her ne kadar bir kadın vücudu olsa da, charlie ile gerçekleştiriyor. anlayacağınız, film boyunca izlediğiniz charlie aslında paimon'un ta kendisi. charlie doğumundan itibaren aslında hiç kendisi olamamış.

    tabi bu esnada annie uyurgezerlikten muzdarip. hatta bir gece uyanmış ve çocuklarını ve kendisini tiner ile baştan aşağı yıkadıktan sonra elinde kibritle beklerken birden kendine gelip ayılmış. o esnada çocuklarına ben sizi öldürmek değil kurtarmak istiyordum bile demiş. buradan anlamanız gereken, annie aslında bilinci ellen tarafından büyü ile kontrol edildiği için, sadece uykudayken kendisi olabiliyor. uyurgezer hali aslında annie'nin büyünün etkisinden kurtulmuş hali. ellen'ın kendisine yaptığı büyüyü bildiği için, annesinin lanetini ortadan kaldırmak ve paimon'un vücut bulmasını engellemek için, çocuklarını ve kendisini yakmak, öldürmek istiyor. uyurgezerlik ve yaşananların açıklaması da bu.

    charlie'nin geçirdiği kaza tamamen planlı. charlie bir kadın; paimon ise bir erkek vücuduna ihtiyaç duyuyor. dolayısıyla charlie ölmeli ve paimon dünyada serbest kalarak ennie'nin soyundan bir erkeğin vücuduna girebilmeli. charlie feci şekilde ölüyor ve paimon serbest kalıyor. onu öldüren direğin üzerinde paimon'un mührü var. ayrıca ellen da ölümünden sonra occultistler tarafından mezarından çıkarılarak kafası kesilenlerden. zaten annie de filmin sonunda bir ip yardımıyla kendi kafasını koparacak. anlayacağınız, charlie'nin ölüm şekli de rastgele değil.

    tavan arasındaki ellen cesedi paimon'a tapanların işi. mezarını kazıp cesedi çıkarıyorlar ve tavan arasına saklıyorlar. amaçları ise paimon geldiğinde kraliçelerinin orada olmasını sağlamak. queen leigh.

    charlie'nin odasındaki satony, liftoach, zazas gibi yazılar occultistlerin kitaplarında geçen ve şeytanla ilgili laflar. önemli anlamları yok ama filmin başından sonuna kadar orada oldukların bilmeniz yeterli.

    joan başından beri annie'yi etkisi altına almak istiyor ve bunun için evine sürekli reklam broşürleri filan bırakıyor ama etkili olamıyor. en sonunda charlie'nin ölümü ile olaya müdahil olabiliyor ve amacı sadece annie'yi manipüle edip peter'ın kontrolünü eline alabilmek. annie'nin kendi kendine gerçekleştirdiği ritüel ile çember tamamlanıyor.

    peter en nihayetinde, en güçsüz olduğu anda paimon tarafından ele geçiriliyor ve paimon dünyaya ayak basıyor.

    tüm aile ve yaşadıkları, büyükannenin emelleri uğruna verilen kurbanlardan başka bir şey değil.
    --- spoiler ---

    bence çok sağlam filmdi, keyifle izledim ve gerildim. dikkatle izlenmez ve alaya alınırsa eminim ki bir zevk alınmaz. korku filmi dediğiniz şeyi izlemenin bir raconu var. ışıkları kapatıp sesi açacaksın, telefonla oynamadan, gözün sürekli ekranda izleyeceksin. anlamadığın yerde filmi durdurup geri dönecek, ayrıntılara dikkat edeceksin.

    son zamanlarda izlediğim en oturaklı korku filmiydi. tavsiye ederim.

    edit: link patlamış, yenilendi.

  • adamların devrinde, arabayı, evi geçtim artık telefon, laptop bile lüks sınıfına girdi, zenginlik göstergesi oldu. öyle hızlı bir şekilde fakirleşti halk.

    bunlara oy veren zır cahillere hakkımı helal etmiyorum!