hesabın var mı? giriş yap

  • hergün televizyonda halka açıklama yapan ukrayna başkanı bugünkü konuşmasında çarpıcı açıklamalar yaptı.
    satır başları:
    ben dahil herhangi bir politikacı, eski politikacı, iş adamı ya da üst düzey devlet adamı vip işlemi görmeyecek. herhangi bir özel hastanenin vip işlemi yaparak birisini kabul ettiğini öğrenirsek hastaneyi kapatacağız. sizler de sıradan insanlarla aynı hizmeti alacaksınız. aynı hastanelere gideceksiniz. ayrıca tedavi için isviçre'ye, israil'e gidemeyeceksiniz. belki sonunda bu ülkeyi 28 yılda (sovyetlerden ayrıldıkları zamandan bahsediyor) nasıl bu hale getirdiğinizi anlarsınız.
    çin ile çok sıkı işbirliği yapıyoruz. bize test ve korunma malzemesi konusunda çok yardımları oluyor.
    taksi şoförlerine ayrıca teşekkür ediyorum. bu dönemde sağlık personelini hastanelere ve evlerine ücretsiz taşıyorlar.
    sıkıyönetim kurallarını bozanlar hapisle cezalandırılacaktır.
    yemek ve ilaçları yüksek fiyatla satanlar hapisle cezalandırılacak.
    üniversite öğrencilerini dışarı atanlara hapis cezası verilecek.
    vergiler salgın geçene kadar kaldırıldı.
    elektrik ve su fiyatları yarıdan fazla düşüldü.
    yaşlılara yiyecek yardımı. (bu zengin bir işadamının yardımı)
    tüm hastane hizmetleri ücretsiz verilecek.
    instagram linki

  • en kolay ve yararlı çözümü ihtiyacı olan evine bilgisayar girmemiş ve girmeyecek bir çocuğa gidip hediye etmeniz gereken bilgisayardır.ihtiyacınız olmadığı için tozlanmış.mutlu edin birilerini.

  • önce ülkenin en büyük hırsızları içeri alınmalı. sonra bu mahkumlar hırsızlık boyutlarına göre madenin katlarına yerleştirilmeli. o zaman bu kampanya tutar.

  • otobüste kucağımza aldığımız yaş üç kapsamındaki kız çocuğu:
    -siiiz davşanı taniyo musunuz?
    -hangi tavşanı?
    -dav-şa-nı tanoyo musunuz?
    -uzun kulaklı bir iki tavşan tanıyoruz
    -siiiiz penguni tanıyo musunuz?
    -penguen?
    -pen-gu-ni tanıyo musunuz?
    -eee bir kez karşılaşmıştık
    -siiiiz zülehayı tanıyo musunuz?
    -zürefa?
    -zü-lee-haa' yı taniyo musunuz?
    -hıımmm uzun boyunlu bir zürafa görmüştük.
    -anneeee biz bunları tanıyor muyuz?
    -yok kızım daha demin tanıştık.
    -züleha teyzemi taniyo bunlar....

  • öncelikle şunu belirtmeli, amacınız öykü yazmak ve dergilerde yayımlanmasını sağlamaksa, kesinlikle 2000 kelime ve aşağısında öykü yazmaya çalışın. günümüzün edebiyat dergileri hatta internetteki edebiyat portalları bile 2000 den fazla sözcük barındıran öyküleri dikkate almıyor. komik mi? evet. trajik mi? ona da evet. kısa öykü olarak adlandırdığımız formun 7500 kelimeye kadar yolu varken günümüz şartlarında kimsenin buna aldırış ettiği yok, biri mizanpaj diyor, öbürü okuma güçlüğü yaratıyor diyor, bir başkası bahane bulamayıp cortazar’ın şu meşhur veciz cümlesini ezbere söyleyip sırtını dönerek kaçıyor. velhasıl kelam, günümüz koşullarında evrensel standartlara uyarak kısa öykü kaleme alan yazar piyasanın üvey çocuğudur. kulağınıza küpe olsun.

    benden evvel entry girenler pek ala tavsiyelerde bulunmuşlar ama kanımca birkaç önemli noktayı kaçırmışlar. evet, doğrudur, öykü belli başlı safhalara ve tekniklere dayanır dayanmasına ancak önemli olan o teknik ve safhaları alaşağı edecek cüreti kazanabilmek ve bu cüretin varlık sebebini makul bir çerçeveye oturtabilmektir. bunun için de okumak yetmez, okumayı disiplinlerarası bir ölçeğe yaymak gerekir. şayet bunu yaparsanız, edebiyata dair bildiğiniz her şeyin paradigmayla bağlantılı olduğunu, esasta edebiyatın çok az kural ihtiva ettiğini (kadim hikâye arketiplerini kastediyorum) görür, size feyz almanız için önerilen ulu yazarların kerametlerinin kendi zaman – mekânlarının dışında çok da haşmetli olmadığını fark eder, vay anasını feyyaz deyip kahvenizi yudumlarsınız.

    bundandır ki tarih karşısında riske girerek muhalifi olmayı tercih ettiğim yaratıcı yazarlık atölyelerinde eğitmenler daha en baştan, atölyelerin iyi yazar çıkarmaya muktedir olmadığını dile getirip sorumluluğu hemen size, cevherinize atarlar.
    lafı gelmişken söyleyeyim. yazarlık atölyeleri kitaplarından yeterince para kazanamayan bazı yazarların piyasadaki yazar olma heveslisi potansiyel kitleden yararlanmak için ışıltılı, dostane bir tebessüm takınarak oluşturduğu çok güzel bir parsa toplama mekanizmasıdır. hem okurla yazar arasında halkla ilişkiler faaliyeti tesis edilir hem yazar kendini ve ismini pazarlar hem de kısa günün kârı para kazanılır. hepsi böyle değil elbette ama büyük bir kısmının var oluşundaki temel faktör bunlardır. atölyelerin faydası nedir? sizi sizin gibi yazar olmaya heveslenmiş, aynı hayallerle yanıp tutuşan insanlarla tanıştırması, okurken farkına varmadığınız bazı yazma tekniklerini öğretmesi. bir de belirtmeden geçemeyeceğim, bazı kurnaz tipler bu tip atölyelere network kurmak için katılarak yazarlarla ahbap oluyor, kendini sevdirerek bazı edebiyat dergilerinde torpille öykülerini yayımlatıyorlar. peki zararı nedir? aristoteles’in poetika’sından (şiir ve tiyatro için olsa da öykü ve roman yazarı için de ufuk açıcıdır) veya ne bileyim raymond queneau’nin biçem alıştırmaları’ndan rahatlıkla öğreneceğiniz şeyler için ayrıca para vermeniz en asgarisi. asıl zarar, uçsuz bucaksız, olanakları sınırsız edebiyatta zihin dünyanızı bir düzine yazarın sınırlarını çizdiği daracık bir alana hapsetmenize, şahıslara ve zamana ait doğruları evrensel doğrular sanmanıza yol açması.

    yazar kısmısı yazacak konu bulamadığı vakit geçmişin koylarına demirler. zira orada her zaman anlatılmaya hazır hatıra kümeleri barınır. önemli olan o koya gidip anlatacak birkaç hatıra seçmek değil, bunu ben dahil sanırım iyi kötü her yazar yapmıştır, mühim olan o koya kazık çakmamak. bilmem, farkındasınız sanıyorum, şu an türk edebiyatının üçte biri, yazarların hatıralarından oluşmakta. hatta birkaç yazar var ki dayısını, dedesini ondan daha iyi tanıdım, çok lazımmış gibi... hatıralar kesinlikle anlatma becerisi gerektirir lakin yaratma kabiliyetini şart koşmaz. bu yüzden kanımca o koyda çok oyalanmayın, yeni kurgular, yeni olasılıklar, yeni zamanlar, mekânlar yaratın.

    ayrıca, anlatacağınız şey üzerinde titizlenmeniz gerekiyor; konuyu en iyi nasıl aktarırım, hangi anlatıcıyı seçmeliyim, flashbackler olmalı mı, karakterlerimin diyalogları nasıl olmalı, kurguyu tersten mi yazmalıyım gibi gibi sorular sormalı, en doğru olanını seçmelisiniz. bazen öyle şeyler olur ki, aynı öyküyü bir değil, iki değil, üçüncü kere yazarken bulabilirsiniz kendinizi. bu açıdan evet, öykü yazmak roman yazmaktan daha zordur zira roman form itibariyle bazı çaresizliklerinizin, gelgitlerinizin üstünü kapatmaya fırsat verir, öyküde ise bu denli rahat olamazsınız.

    ama son tahlilde, şimdi dirilseler ellerini öpeceğim, hayatları boyunca sadece öykü yazmış birçok yazar olsa da, kanımca roman daha meşakkatli ve mukaddestir. zira roman yeni bir dünya, alternatif bir gerçeklik yaratma cüreti olduğu gibi sabır da gerektirir. çoğu insan iki üç sene tek bir metin üzerinde çalışmayı kaldıramaz. ek olarak öykü formunda hangi yazar iyi, hangisi kötü, kim vasat, kim çalakalem, kim mahir karar verirken metnin dışında çok fazla parametre devreye girerken, roman erler meydanıdır.

    yazar mitosu, yazarın ölümü, tolerans kazanımı, postmodernite ile postyapısalcılık hakkında da birkaç şey yazmam gerekir ama entry hayli uzun oldu, kimse okumayacak. başka zamana artık.

    haydi uğurlar ola.

  • eveeeet evdeysek ve nezaketli olmak zorunda kalmadıysak,
    -önce kuyruğunu sağa sola doğru döndürüp çıkarıyoruz.
    - kuyruğu ters çevirip altındaki bölüm bölüm olan kıkırdağımsı ince yerlerini kenarından çıt çıt makasla keserek çıkarıyoruz.
    -bir bıçak yardımıyla kabukla etin birleştiği yere doğru yavaşça giriyoruz, kabuğa doğru hafifçe bastırarak bıçağı ilerliyoruz.
    -kuyruğun sonuna gelindiğinde bıçağımızı hafifçe yukarı doğru itip kuyruktaki löp eti cumburlop elimize alıyoruz.
    -bacaklarınıda aynı şekilde döndürüp vücuttan hunharca söküyoruz.
    - bacağın üstüne düz bir şekilde çizgi çekiyoruz bıçak veya sivri bir şeyle, sonra ordan çıt çıt karton keser gibi makasla kesmeye başlıyoruz.

    not:ben gövde kısmını yemiyorum, ayrıyeten kuyruktaki eti yemeden önce ince bir bağırsak var sanıyorum kablo gibi onuda ayıklarım.

    keşke bu vatanımın her insanı rahatlıkla yengeç, ıstakoz vs. gibi egzotik duran ama eti çok lezzetli olan şeyleri her istediğinde sofrasında bulabilse...

  • garip şekilde hoşlandığım yorgandır. ağır olsun, sıcak olsun hatta bir de kundak olayım oh mis.

  • --- spoiler ---

    o nasıl bir bilgisayar ben anlamıyorum arkadaş. ciuv civ fiuv diye anında kapanıyor sekmeler programlar. bendeki bilgisayar dexter'da olsa 50 defa yakalanmıştı yeminle.

    --- spoiler ---

  • iq seviyesi tek haneli olup, kapı önlerine, yayaların geçeceği yerlere, garaj girişlerine fütursuzca araba bırakanları kızdıran olay.