hesabın var mı? giriş yap

  • -sneijder 3.5 yıllık sözlemesini tamamlamadan gider.
    -neye dayanarak söylüyorsunuz sergen.
    -koltuğa dayanarak.

  • umarsızca sözcüğünün olur olmaz yerde ve sıklıkla kullanılması bunların başlıcalarındandır.

    diğerleri ise kısaca:

    *marifetmiş gibi oksimoron ifadelere abanmak (zifiri aydınlık, kalabalık yalnızlık, sessiz çığlık vs.)

    *sonsuza kadar uzayıp giden zincirleme şiir tamlamaları (sonbahar hüznüne tutsak umarsız bir kelebeğin kanadında çarpan yüreğimin vs. vs.)

    *hep ayrılık teması içermesi (sen gittin ya, şimdi sen yoksun ya.. diye başlayıp depresifliğin dibini bulmak)

    böyle gider.

  • ulan fenerlilerle beşiktaşlılar bile bizi destekliyor. adam gelmiş bu gol fb'lilere, bjk'lilere girsin diyor. renktaş da olsak salak adam hiç çekilmiyor amk.

  • cenaze evi sahibi olarak bende yaptım bunu. o anda o kadar düşünemiyosun ki, sanki gelen herkesi doyurmak mutlu etmek zorundaymışsın gibi. yanına baklavasını falan da verdim. yine alır mısınız diye de sordum. sanki 2 saat önce babamı toprağa vermemiş gibi misafir ağırladım. kimse de kızım sen otur acını yaşa demedi. ayranın daha soğuğu var mı diyen oldu hatta.
    bende bişeylerle oyalanıp acıdan kaçtım herhalde, şimdi düşününce saçma geliyor ama o an beyin fonksiyonların çok düşük yüzdeyle çalışıyor.

  • özge özpirinçci.

    de bağlacını yanlış yazmıştı, uyardım kibar bir dille. engelledi bi de dalga geçti “bi de bunlar var twitter’ın tdkcıları” minvalinde. o gün bugündür sevmem, basit biri olduğunu düşünürüm hep. aslında bence iyi insan, eğilip bükülenlerden değil en azından; ama basit işte birazcık. hala denk geldikçe dikkat ederim mecralarda aynı tas aynı hamam.

    edit: soy ismi özpirinçci imiş onu düzelttim. daha isimde “sert ünsüzlerin benzeşmesi” kuralı ihlal edilmiş, salaklık bende ki bağlaçlara takılıyorum.

    edit 2: beni haksız çıkarmadığın için teşekkürler ösgecim

  • sosyal medya hesabı facebook üzerinden mhpye yönelik olumsuz yorum yapan bir vatandaşın işyeri mhp il başkanı, mhp merkez ilçe başkanı, ülkü ocakları başkanı ve bunların yanında gelen yaklaşık otuz kişi tarafından basılması hadisesi.
    vatandaşın yapmış olduğu yorumun çıktısını alıp bunu şeffaf bir dosyaya koyup onu da yanlarına alıp adamın dükkanını basan mhpliler, vatandaşı azarlıyor, üzerine yürüyor tartaklamaya çalışıyor.

    mhpnin eline birazcık da olsa güç geçince olan bu. birde iktidar olsa demek ki tüm ülkeyi elinde şeffaf dosya ile gezen ülkücüler saracak. birde toplanıp otuz- kırk kişi gitmişler adamın dükkanına. vatandaş yardım istese bu kadar çabuk toplanıp gitmezler. esnafın yanına gidip derdin ne diye soracaklarına adam dövmeye gidiyorlar. vatandaşa da helal olsun sinmemiş dik durmuş karşılığını vermiş.

    işte mhp bu. bir allahın kulu da demiyor ki aga biz ne yapıyoruz. koca koca adamlar dükkan basmaya gidiyor. adam dövmeye gidiyor. ülkeye gram katkıları yok. daha geçen gün bir milletvekili enflasyonu eleştirdi diye adamı disipline sevk ettiler. adamların düşünen, yorum yapan, fikri olan, beyni olan insanlara tahammülü yok.

    kaynak

    kaynak editi: kaynak olarak yerel haber sitesinin instgram hesabını eklemiştim. orada iş yerine ait kamera görüntüleri vardı. maalesef kaynak uçmuş. yenisini bulursam editlerim.

    yeni kaynak

    videolu kaynak

  • durduk yere sevgilimle aramı açmıştır... rastgele aldığım 1 lt coca cola şişesinin ambalajında eski sevgilimin adı yazıyormuş. hiç dikkat etmedim. açıkçası sikimde de olmaz hani. buzdolabının önünde, bir kola ambalajında kendi adımı arayacak kadar sıkılmadım hayattan henüz... neyse eve gelince film koptu tabi.

    - aşkım bu kolayı yanlış almışsın...
    - light mı istiyordun?
    - hayır, üzerindeki isim yanlış?
    - ne ismi?
    - eski sevgilinin ismi...
    - nerden çıktı şimdi eski sevgilim?
    - sana sormalı, baksana onun ismi olan şişeyi almışsın...
    - kızım sen manyak mısın türkiyede her üç kızdan birinin adı gizem. elime yakın olanı aldım. denk gelmiş işte...
    - ben içmem bunu.
    - iyi içme ben içerim.
    - içersin tabi...
    - la havle.

    bir de ismin altında daha küçük puntolarla " ile paylaşmak için" ibaresi eklemişler... ya neyse bişey demiyorum...

  • büyüsüne kapılmayı en sevdiğim müzik türlerinden biri; hafiften gürültülü, bir düş kadar güzel. dinlerken bulunduğunuz ortamdan o kadar soyutlanıyorsunuz ki gerçeği ve rüyayı ayırt edemeyecek kadar uzaklaşıyorsunuz. ve kendinizi, karanlığından saklandığınız bir dünyanın çıkışında, kafanızın içinde uçuşan notalarla dans ederken buluyorsunuz. ve ben bu dansı her gerçekleştirdiğimde, ismini shoegaze koyduğum şu listeme yeni şarkılar eklemeye devam ediyorum. yakın zamanlarda çok severek eklediğim bu şarkı gibi;

    malory - caché

    spotify

    youtube

  • geniş olarak savant sendromu olarak tanımlanan bu beceriler ve beyinsel yetiler bütünü, doğuştan gelen bir nitelik taşıyabilecekleri gibi konjenital (sonradan edinilen, edinsel) biçimde de olabilir. bu sendromu yaşayan kişilere verilen isim de savant dır.

    doğuştan gelen savant yetilerine sahip kişilerde, zihinsel* ve bazen bununla birlikte fiziksel* bir özür de bulunur. bu kişiler söz konusu yeteneğe ilişkin alanlarda herhangi bir eğitim almamışlardır. bir kısım savantlarda görsel hafıza o kadar gelişkindir ki, 9000 adet kitabı noktalama işaretleri ile akıllarında tutabilirler. zaten böyle bir eğitim de yok. bir kısım savantlar ise henüz 4 yaşında da vinci'ye benzer çizimler yapma kabiliyetine sahiptirler. ve bunu modele bir kaç saniye bakarak, ya da hafızan yapabilmeyi becerirler. bu insanların zihinsel sırları hala çözülebilmiş değil. çoğu kafasının içindeki raflarda zaten var olan bilgiyi çekip çıkardıklarını söylerler. bu da bize, yalnızca zekanın değil aslında bilginin de kişinin zaten doğum anından itibaren kodlarında ve beyninde olduğu gerçeğini hatırlatır. (normal zeka ve algı düzeyine sahip ve savant yetenekleri göstermeyen kişiler üzerinde avustralya'da yapılan deneylerde, beynin sol lobu geçici olarak paralize edildiğinde denekte savant yeteneklerinin görüldüğü kanıtlanmıştır.) yani savantlarda var olan yetilerin ve savant özelliğine göre bilgilerin tümü aslında hepimizde mevcut olmakla birlikte, biz bu kabiliyetleri ''karmaşık düşünme yeteneği'' ''mantıklı düşünme becerisi'' ve ''neden sonuç ilişkisi kurma'' kabiliyetlerimiz gelişip, yaşımız ilerdikçe tamamen kaybederiz.

    savantlar ve onların yeteneklerinin aslında hepimizde olduğu gerçeği göstermektedir ki; yıllardır bilim insanları ve felsefecilerin iddia ettiği ve hatta bazen dayattığı gibi, bilgi sonradan öğrenilen bir şey değildir. (makarnanın kaç kalori olduğu bilgisinden bahsetmiyoruz tabii). zaten daha henüz anne karnındayken ve dolayısıyla doğarken hepimizde vardır. kodlama bu yönde yapılmıştır ve biz ancak varolanı şekillendirip, bazen de tam tersine körelterek bunu şimdiki haline getiririz. bu sebeple yakın gelecekte, kafamıza taktığımız başlıklarla bir kısım beceriler kazanmamız, bir anda muhteşem sonatlar çalabilmemiz ya da kafadan on haneli sayıları çarpıp bölebilmemiz mümkün olacak gibi görünüyor. (ki bakınız olağanüstü yetenekler ve beceriler ile ilgili hiç olmadığı kadar yoğun bir görsel medya tufanı içindeyiz, lost, hero, 4400 vs) tabii aksi de mümkün; yine aynı başlıklar sayesinde yalıtılmış ve edilgen de kılınabiliriz. gerekçe ise zaten dünden hazır; kendi güvenliğimiz için.

    bunun dışında bir de sonradan savant olmuş kimsleer var. edinsel savant niteliklerini taşıyan bu kişilerde, hiç bir özür olmaksızın, ilerleyen yaşlarda geçirilmiş bir kafa travması ya da beyin kanaması gibi doğrudan nörolojik bir hasar sonucu bu becerilerin kazanıldığı da görülmektedir. bu kişilerde beynin sol lobunda meydana gelen hasar sağ lobun daha özgür ve baskın çalışmasına neden olarak, sol lobdaki ''mantıklı düşünme'' kısmını kısmen izole eder ve sağ lob da yer alan ''yaratıcılık'' ve ''sanatsal beceriler'' e ait bölümlerin daha yoğun çalışmasına neden olur. genellikle sonradan kazanılmış savant nitelikleri taşıyan kimseler de yaratıcılık konusunda benliğin yoğun bir baskıda bulunduğu, bu kimselerin uykularından uyanıp, saatlerce resim yaptıkları, yazılar yazdıkları ve bu dürtüyü engelleyemedikleri görülür.

    her iki tip savantta da, - birindeki zihinsel ve/veya fiziksel özrün getirdiği, diğerinde ise baş edilemeyen dürtülerin yol açtığı - bir sosyal özür hali vardır. ya insanlar onları toplumsal hayata kabul etmekte fazla zorlanırlar ya da onlar tek başına kalmanın daha güvenli ve rahat olduklarına kanaat getirirler.

    velhasıl kelam; çok acayip. ve yıllardır sinirimi bozan bu yetenek patlaması dizi ve filmler için de bir açıklamadır savantlar. ha bir de iyi ki varlar; aslında hep hissettiğim ama bir türlü adlandıramadığım varoluş anında ''bilginin'' zaten hali hazırda bulunduğu gerçeğini/mucizesini bana kendi çerçevelerinden sundukları için.