hesabın var mı? giriş yap

  • ev, araba, çocuk, eş, ohaaa .

    otuz yaşımı düşünüyorum da ev sahibi kirayı almaya geldiğinde ayakkabımın altındaki deliği göstermiştim. kadın üzülerek gidip 1 saat sonra 100 mark getirmişti bana, kocası vermiş "gitsin güzel bir bot alsın kendine" diye. ayakkabım bile yoktu lan.

    şimdi hepsi var, ayakkabıları da alsın diye yerden tavana kocaman ayakkabılığımız bile var. ama o 100 markı koşa koşa evinden alıp gelen ev sahibim yok artık. o kadın ayakkabımın altındaki deliği kapatmaya çalışıyordu, şimdi her yanınızdaki deliği açmaya ve bu açıkları bulmaya ve daha da ötesi bu açıkları daha üstteki başlara sergilemeye can atan iş arkadaşlarım var. ve bu açık peşindeki iş ortamının yarattığı garip aura sana iş araba ev olarak dönüyor (eş ve çocuğu sokmayalım bu dünyaya)

    bundan dolayıdır ki, ne kadar kaçabilirsen o kadar mutlusun. ama eninde sonunda insan yakalanıyor. çünkü diğeri de çıkmaz yol haline geliyor.

  • öğrencidir. 5 kuruşun bile hesabını yapar, babasının parasını yediğinin farkındadır, alın terine saygısı vardır. yata yata kıç büyütenlerin de bunu anlayamayacağının farkındadır.

  • 1500 yıl ayakta kalan roma imparatorluğu'nun (cumhuriyet'i de sayarsak 2000 yıl; ama o zaman imparatorlar yoktu tabii) en başarılı 10 imparatoru listesine elini kolunu sallaya sallaya girebilecek bir şahıstır imparator diocletianus. kendisinden 100-200 yıl önce yaşamış imparatorlar hakkında bile daha fazla yazılı belge olması ise tam bir talihsizliktir. imparatorluğu çökmenin eşiğine getiren üçüncü yüzyıl krizi diocletianus ile son bulur. bu kadar sıkıntılı ve buhranlı bir kriz periyodunun ardından tahta geçen diocletianus imparatorluğa uzun bir felaketin ardından nefes aldırmıştır adeta. imparatorluğun idari/bürokratik teşkilatlanmasını radikal bir şekilde değiştirmiş, yeni kurumlar, eyalet ve şehirler yapılandırmıştır.

    modern siyaset biliminde darbe denilen kalkışmaların roma'da bir dönem gündelik siyasetin ayrılmaz parçası olduğunu bilen bilir. güçlü birkaç lejyonun desteğini alan general imparatora isyan eder, kendi başkentine doğru orduyla yola çıkar, başarılı olursa tahta geçerdi. sonra bir başka general yeni imparatora isyan eder, bu kez aynı şeyler baştan yaşanır. öyle dönemler olmuştur ki romalıların savaşlarda en çok öldürdüğü insanlar yine başka romalılardır.

    bundan niye bahsediyorum? çünkü bu çok yıkıcı ve temel sorun üzerine anladığım kadarıyla kafa yoran ve gerçekten de çözüme epey yaklaşan bir imparatordur diocletianus. kendisi asker ile sivil politikacı ayrımını roma’da ilk düşünen yöneticilerden biridir. bir eyaletin valisi ile askeri yöneticisinin aynı kişi olması geleneğini kaldırmıştır. böylece valiler yani eyaletin en üst yöneticileri sivillerden seçilir olmuştur. daha o zamandan yaptığı bu tercih ile politika felsefesi açısından saygıyı hak ediyor bence. yönetimin en tepesi için uygun görüp kurduğu tetrarşi ise insanların taht için birbirini gözünü kırpmadan boğazladığı bir dönem için oldukça radikal bir yaklaşım olsa gerek.

    hakkında tarihi belge az dedim ama o kadar da az değil; istenirse buraya sayfalarca entry döşenebilir ama ben o kadar uzatmak istemiyorum; yukarıda önemli gördüğüm bir iki noktaya değindim zaten. diocletianus'un atıyla ilgili bir hikayeyi anlatıp bitireceğim:

    ms. 297 yılının bahar aylarında, diocletianus* ve damadı galerius* sasanilerle (özelde ermenistan krallığının durumu ile) ilgilenmek üzere doğu’dadır. birinci şapur'un oğlu sasani şahı narses* ordusuyla suriye ve anadolu topraklarına yani o dönem roma topraklarına doğru sefere çıkmış, tetrarşinin 4 üyesinden biri olan galerius da emrindeki lejyonların başında narses’in ordusunu karşılamak üzere harekete geçer. iki ordu carrhae yani harran yakınlarında karşı karşıya gelir; 350 yıl önce partların marcus crassus’u yendiği carrhae’de bu kez bir başka romalı, galerius, iranlılara* yenilir. doğu’da böyle bir sorun sürmekte iken o sırada roma’nın en önemli eyaletlerinden mısır’da ayaklanma başlar. sasaniler ile mücadele devam ederken böyle bir ayaklanmanın çıkması olayın arkasında pers parmağının olduğunu düşündürmüştür ancak ayaklanmada yakın zamanda yapılması planlanan oy sayımının etkisinin olduğu da söylenir. zira oy sayımı demek yeni vergiler demek olabilirdi.

    diocletianus, galerius’u doğuda bırakıp mısır’a doğru harekete geçer. 297’nin sonuna doğru mısır’da büyük oranda ayaklanma bastırılır ancak iskenderiye şehri hala direnmektedir. iskenderiye, o dönem 1 milyon civarındaki nüfusuyla roma’dan sonra en büyük imparatorluk şehridir. 297 sonbaharına doğru iskenderiye’yi kuşatma altına alan diocletianus, yaklaşık 8 ayın ardından 298 baharında şehrin direnişini kırar. doğuda sasanilerle olan gerilim ve çatışma hali sürerken bir de mısır’daki isyanla uğraşmak durumunda kalmış olan imparator diocletianus öfkelidir. iskenderiye düşünce, imparator diocletianus, sokaklarda akan kan, atının dizlerine değene dek şehirde katliam yapılmasını emreder. bu emri verdiği sırada diocletianus'un atının yere çöktüğü söylenir. yere çöken atın dizlerine kan bulaşmıştır. bu duruma şahit olan diocletianus bunun tanrılardan bir işaret olduğunu düşünür ve katliam emrini geri çeker. hikayeye göre imparator şehri terk ettikten sonra, iskenderiyeliler minnettarlıklarını göstermek için diocletianus'un atının bronz bir heykelini dikerler. hikaye muhtemelen gerçek değil ancak gerçekte yaşanan olaylar hakkında ipucu verdiği ve tarihin anlatımını "renklendirdiği" de bir gerçek. böyle hikayelere tarihmiş gibi inanmayalım ama hikayesiz de kalmayalım.

  • valla kendisinin de evladının da hayati tehlikeyi atlatıp iyi olduğu haberine denk geldiğinde resmen gülümsedim ve inanılmaz mutlu oldum. 2 yaşındaki çocuğun 4. kattan beton zemine düşüp sağ kalması mucize evet ama özellikle annenin o yükseklikten düşüp bırakın sağ kalmayı tek kemiğinin bile kırılmaması kesinlikle akılalmaz.

    yaratıcı kesinlikle koruyor anne'leri. ve hep korusun onları ve evlatlarını.

  • sevgilisinin gözü dönmüş şerefsiz sapıklar tarafından hem göz hem de söz yağmuruna tutulmasını, taciz edilmesini hatta ve hatta tecavüz edilip boğularak öldürülmesini istemeyen; nasıl iğrenç bir ülkede yaşadığının ve bu ülkede sağ kalınan her saniyenin aslında bir mucize olduğunun farkında olan erkektir..

  • beni terk edip giden..

    yavrularına nasıl anlatayım bilmiyorum ki. anneniz artık yok nasıl diyeyim? ben daha kabullenememişken nasıl avutayım onları?

    dün yol kenarında ölüsünü buldum kuzumun. gece dolaşmaya çıkmış bahçeden, allahın belası bi araba çarpmış, fren bile yapmamış. kaskatı, cansız.. gözümün önünden gitmiyor o hali. hiç benzemiyor ki benim kedime. bembeyaz tüyleri yok. kan.. yavruları var onun. senelerce beraber uyuduk, ben varım. daha aşıya gidecektik. daha ağustosta 3 yaşına girecekti. ama öyle cansız yatıyor orda. elimde tek kalan tasması.

    insan gibi kullanın şu arabaları. benim canım gitti, niceleri gibi, başka canların sebebi olmayın.

    ben nasıl derim o yavrulara insan kılıklı bi şerefsiz kıydı annenize diye?

    yıktılar yuvamızı..

  • baslik dalgalanmis ve insanlarin hakli oldugu noktalar oldugu gibi yanlis noktalar da cokca var. 'mobil bankacilik' nedir iyi tanimlamak gerekiyor oncesinde. ama turkiyenin genel olarak fintech konusunda avrupa'dan onde sayilabilecegi dogru kabul edilebilir.

    bu yine de 'mobil bankacilik' veya 'genel olarak bankacilik' ile karistirilmamali. ornegin birisi baslikta avrupada x bankasinin bankamatigini bulamamaktan yakinmis, ancak 21. yuzyilda hala banka temelli bankamatik kullanimi kotu, ustelik nakit para ihtiyaci aramak daha da kotu. turkiyede bitaksi/uber kullanmiyorsaniz taksiye bindiginizde nakit paraniz yoksa cuvalliyorsunuz. bu hizmetlerin de sadece istanbulda var oldugunu hatirlatalim.

    mobil bankaciliktan kastiniz eger odeme metoduysa turkiye bu konuda cok da ileri degil. siz turkiye kullanim aliskanliklari acisindan degerlendiriyorsunuz ve turkiyede odeme sistemleri altyapisi (hem regulasyonlar yuzunden, hem de bankalarin fonlanma bicimleri ve kullanim aliskanliklari yuzunden) kredi karti ile yuruyor. kredi karti altyapisi da adi uzerinde "kredi" temelli, dolayisiyla siz banka hesabinizda paraniz olsa bile, ucak bileti alirken kredi kartinizdan alip "olmayan paranizi harcayip" sonra onu oduyorsunuz. odeme mekanizmamizin alt yapisini "kredi veren bir kart" ile iliskilendirince ciddi guvenlik onlemleri almak zorunda oluyorsunuz. turkiyenin bu konuda ileri sayilabilmesinin sebeplerinden birisi bu. sadece bu degil ama sizin kullanim aslikanliklariniza uydugu icin bu size ileri, advanced geliyor.

    ornegin basliga sebep olan haberda isvec denilmis. isvec hakikaten insanlarin kredi kartini neredeyse hic kullanmadigi, hele nakit kullaniminin 0'a yakin oldugu bir ulke. cogunlukla swish kullaniliyor ve bir yere (bar, dondurmaci, restoran fark etmez) gidip "nakit geciyor mu?" diye sormak gunumuzde hakikaten normal bir soru. stockholm biraz turistik oldugu icin nakit gecerliligi soz konusu olabiliyor ama yaklasik 3 ayda bir västerås'a gidiyorum ve neredeyse hic bir zaman nakit para harcayamiyorum. sebebi isletmenin cogunlukla kabul etmemesi. aslinda harcamayi tercih ediyorum ama gecmeyince kredi karti ile odemek zorunda kaliyorum, kredi kartim da swedish kron icin once dolar kuru cevirisi yapiyor ve kur farklari guzel hoplatiyor, boyle olunca yakinlarimin swish hesaplarini kullanmak daha mantikli oluyor.

    e peki nedir bu swish? bildigin bir uygulama, banka hesabiniza bagli. ancak siz swish kullanirken satici (orn. dondurmaci) diyor ki 'lutfen not kismina sunu yazin'. sonra siz o not ile birlikte uygun miktari gonderiyorsunuz ve bildigin saticiya telefonunuzdaki ekrani gosteriyorsunuz. yani validation resmen parayi gonderen kisinin telefonundaki bir ekran goruntusune bakiyor. turkiye, hindistan, bulgaristan, romanya gibi ulkelerde hayatta tutmayacak bir model, cunku ciddi guven iliskisine dayaniyor. ama haberdeki taksiciye sorsan "turkiye'de insanlar yardimci olur, guvenir birbirine". oyle degil mevzu.

    turkiyede odeme sistemlerinin geliskin sayilabilmesinin baska garip nedenleri de var. fintech sektorune yakin olanlar bilirler, turkiyede en cok ulkeyle crossborder odeme altyapisi sunan banka is bankasi'dir. dunyada da bir hayli ondedir. gecenlerde katildigimiz bir toplantida bu birimin muduru bulent kutacun bunu nasil basardiklarini anlatiyordu ve iki temel sebebi var. birincisi turk hava yollari. inanmazsiniz ama turk hava yollarinin dunyanin en cok noktasina ucan havayolu olmasi, odeme sistemlerinde ciddi challenge'lara sebep oluyor. adamlar brezilya'ya da ucuyor, arjantin'e de, isvec'e de, hollada'ya da. boyle olunca oradaki butun yerellerin odeme aliskanliklarina uyum saglaman gerekiyor. o zaman gidiyor is bankasina "bu ulkelerin odeme sistemlerine calis" diyor. brezilya'da sizin hayatta duymadiginiz boleto kullaniyor, arjantin rapipago kullaniyor, isvec swish kullaniyor, hollanda ideal kullaniyor. bunlarin tamami o kadar farkli aliskanliklar ve toplum dinamiklerine dayaniyor ki, ornegin brezilyadaki boleto bancario resmen fiziksel kupon gibi kagitlarla eczanelerden, postanelerden odeme yapabileceginiz bir altyapi.

    yine is bankasinin bu tip "garip" odeme sistemlerine entegre olabilmesi turkiye'ye gelenlerin vize alirken odeme yapma ihtiyaclarindan kaynaklaniyor. siz abd'ye gideceginiz zaman abd vizesi almalisiniz ve bunun icin gidip konsolosluga us dolar'i odemeli, bir ton da belge gostermelisiniz. ancak turkiyeye gelen turistler https://www.evisa.gov.tr/ adresinden kendi odeme aliskanliklarina gore vize alabiliyor. siteye girip bakin, normalde gormeye alisik olmayacaginiz odeme bicimleri var. yine is bankasi yapiyor bunu.

    bu tabii ki bir know-how gelistiriyor ve cross-border odemelerde bu know-how'in kullanilabilmesi, bankalarda da bu alanda rekabet doguruyor. turkiyede eticaret yapan bir siteniz varsa, is bankasi, garanti bankasi, yapi kredi gibi bankalarla calisip cin'le bir cinlinin aliskanliklarina gore, rusya'yla bir rusun aliskanliklarina gore ticaret yapabiliyorsunuz. ancak air france da brezilyaya (sanirim) ucuyor, yine de fransa'da eticaret yapiyor olsaydiniz bu ulkelerin size fransizlarin odeme aliskanliklari ile odeme yapmasini beklerdiniz.

    ote yandan regulasyonlarla ilgili gariplikler de var. ornegin turkiyede e-fatura entegrasyonu yeni ve acili bir durumda. kredi karti pos cihazlari uretimi ve bunlarin elektronik ortamda tutulmasi konusu da oyle. hala gelirler idaresi baskanligi, bddk gibi kurumlar online odeme ile ilgili islemlerde verinin turkiye sinirlari disina cikmamasi icin yasalar koyuyor. bu durum odeme sistemcilerin amazon web services, google cloud gibi ekonomik ve teknolojik, olceklenebilir, yuksek uptime'li, evrensel teknolojilerden faydalanamamasina sebep oluyor. hadi diyelim kritik sistemlerini sadece turkiyedeki verimerkezlerinde tutsunlar, bu sefer kullandiklari third-party hizmetler sikintiya ugruyor, cunku bu hizmetlerin %90'i farkli ulkelerdeki cloud altyapilarinda bariniyor. bu surec oyle zincirleme buyuyor ki, su anda turkiyede apple pay, google pay gibi oldukca yaygin ve pratik odeme seceneklerinin sunulamamasina kadar gidiyor.

    yani bankalarimiz "mecburen" bir takim challenge'larla karsi karsiya kaliyor ve bir cok acidan bunlar son kullaniciya turkiye bankalarinin mobil/internet bankaciliginda geliskin oldugu iluzyonunu yaratiyor ama o daha ziyade sizin kullanim aliskanliklarinizla ilgili. topyekun bakildiginda turkiye fintech ekosistemi gercekten de hollanda'dan kat be kat daha iyi, ama sizin temin ederim hollandalilarin bankacilik ve odeme secenekleri bizimkisinden daha fazla.

    daha da kritigini soyleyeyim: almanyada bir tren garinda tuvalet icin 50 cent'i kredi kartinizla odeyebilirsiniz, ama turkiyede bakkallar/benzin istasyonlari bir paket sigarayi bile kredi kartiyla odemekten kacinirlar. elinizdeki tek dijital odeme yonteminin banka kredilerine dayandirilmasinin yan etkileri bunlar. bankamdaki parayi cekmek icin kendi bankamin bankamatigini bulamadikca tuvalete bile gidemeyeceksem, sicarim oyle mobil bankaciliga? bu durum basli baslina fintech konusunda yetkin bankalarin hala son kullaniciya rahat bir deneyim saglayamadigi, ve turkiye tuketicisinin kullanim aliskanliklarinin dijitallestirmeye ayak uyduramadiginin gostergesidir.

    edit: bkm degil tabii yasayi koyan, bddk. hizla yazinca sacmalamisiz o noktayi, eksiseyler'e de oyle girmis, duzeltilse iyi olabilir bkm'yi zan altinda birakmayalim.

  • birilerinin çıkıp "yüksek hızlı trenler" diye böbürlendiği günlerde, pamukova'da 40 kişinin ölümüne neden olan trendeydim.

    kesik kollar gördüm, vücutlardan ayrılmış bacaklar, çaresiz bakışlar gördüm.
    devrilmiş vagonlar, korkudan çıldırmış kadınlar, çocuklarına sahip çıkmaya çalışan babalar gördüm.
    hiç tanımadığı birinin yarasına, elleriyle tampon yapmaya çalışan, kanlar içinde kalan yürekler gördüm.
    minik bakışlar gördüm, korkudan ne olduğunu anlamaya çalışan.

    ölümün ve sorumsuzluğun "yüksek hızla ulaştığı" yerdeydim. o ölümlerin nasıl ört bas edildiğini gördüm.