hesabın var mı? giriş yap

  • taş bulunduğunda büyük heyecan yaratır zira metin bilinmeyen hiyerogliflerin su gibi bilinen yunanca çevirisiyle tam bir cevap anahtarı gibidir. jan fransuva elindeki bu muazzam belgeyle günlerce cebelleşip bir milim ilerleyemedikten sonra hiyerogliflerde kimi simgelerin gazetede işaretlenmiş ev ilanı gibi daire içine alındığını görür, bunların özel isim olabileceğine kanaat getirir. yunanca metindeki özel isimleri tarar (ki ptolemaios ve kleopatra'dır bunlar) ve ptolemaios ile öngördüğü anahtar kleopatra'ya uyuverince şifre çözülüverir, hiyeroglif artık sadece bir resim yazısından ibaret değil, tekil sesleri de kapsayan bir alfabedir. alfabe çözüldükten sonra sıra hala konuşulan kıpticenin de yardımıyla ölmüş eski mısırca canlandırılır ve o güne kadar sus pus oturan yüzlerce gizemli belge konuşmaya başlar, rosetta taşı olmasaydı hiyeroglifler biraz zor çözülürdü derler, taşın orjinali atmayayım ama galiba british museum'da bulunmaktadır.

  • bir arkadaşımız benden önce davranmış ve söylemiş , kesinlikle yıldo ile gece sohbetleri..

    -ne yaptın kız kocan uyuyo mu?
    +haha evet uyuyo..
    -ay ne istiyorsun?..
    +şarkı istiyorum.. tarkan'dan
    -neeee arkandan mı?? ahahaha o zaman dön bebeğim..

  • kiraze

    solmaz kamuran

    bir hayat hikayesi tarihle bütünleştirip bu kadar akıcı aktarılamaz..kiranın hayat hikayesi okuduktan sonra hayatınızdan hiç çıkmayacak..şiddetle tavsiye etmek ne demekse öyle tavsiye ediyorum..

  • bu gerginliği tırmandıran, hatta tırmandırmayı geçtim, olay çıksın diye polisleri olur olmadık yerlere yığan yetkililerin sorumluluğundadır böyle şeyler. bırakın işçiler bayramlarını kutlasınlar. bu korkunuz nedir?

    t: ortada bir şiddet varsa kaynağı saraydır. illa ki anlayacağınız gün gelecek.

  • bu sesten etkilenen ne kadar da çok insan varmış meğer. halbuki benim kendi, öz babamın beni erkek zannedip telefonun diğer ucunda çıldırmışlığı bile mevcuttur.

  • yok keyifliymiş de tatlıymış da yok bilmem neymiş de .. bu şarkı dans pistlerinin missing'den beri gördüğü en üzücü parça olabilir.

    3 arkadaşımız var, ikisi erkek biri kız. çocukluk arkadaşı hatta ("i got this picture of us kids in my head"). sonra efendim kızımız çocuklardan biriyle (erkek #1 diyelim) çıkıyor. arkadaşlık devam ediyor falan filan. sonra her şey yolunda giderken diğer çocuğumuz (erkek #2) kızımıza vuruluverir. birden bire, her şey birden bire olur. artık güneş batarken kızın yüzüne çok güzel bir şekilde mi vurmuştur, kız bir esprisine gülerken çok güzel mi görünmüştür, denizden çıkarken saçını çok mu güzel savurmuştur (insert random memory here), bir şeyler olmuştur işte. artık erkek #2'nin hissettiği şey dostluktan ötedir.

    erkek #2 şansını dener, kız ile arasında bir şey de geçer, belki sadece konuşurlar, belki öpüşürler. çünkü aşkı bulmuşken şansını denememek günahtır ("cause it doesn't happen every day"), kız kendi arkadaşı da olduğu için şansını daha az korkarak dener ("kinda counted on you being a friend"). kız artık erkek #2 ile tek başına takılmamaya özen gösterir arkadaşlıkları için geri alınamaz bir şey yaşanmasın diye ("and we'll never be alone again" / "you made an offer for it, then you ran off"). kız onu fazla da dışlamadan bu işe bir son vermeye çalışır ("and all i hear is the last thing that you said" ).

    erkek #2 ne yapacağını fazla bilemeden öyle kalıverir. bir yandan erkek #1'in kızı pek de hak etmediğini düşünmektedir ("one thing i never see the same when you're 'round" / "i don’t believe in him"); sonuçta erkek #1 ve #2 de çocukluk arkadaşıdır ve birbirlerini iyi tanımaktadır. kız onun sırdaşı olmuştur artık bir nevi, ama o kızınki olmak, dertlerini dinlemek istememektedir çünkü onların birlikte olmasını artık pek de rahat kaldıramaz - ki düz 'iyi arkadaşlık' da onu tatmin edecek bir şey değildir belki de bundan sonra ("'i listened to your problems, now listen to mine' / i didn't want to anymore").

    sonuçta aşıktır en nihayetinde. ancak şansını yine zorlarsa ve kız yine istemezse bu sefer bu üçlü arkadaşlık da bozulur ve kızı belki de hiç göremez bir daha. ne yapacağını bilemez, sessiz kalır, mevcut durumu devam ettirir, ikisiyle de arkadaşlığını bozmaz ("now i thought about what i wanna say / but i never really know where to go / so i chained myself to a friend / cause i know it unlocks like a door").

    ancak takdir edersiniz ki erkek #2 mutsuzdur, çok mutsuzdur. yapacak bir şey de yoktur. ki şarkının en acıklı yeri de burasıdır belki de, gece dışarıda soğukta yıldızlar altında yürürken "öff bu ne böyle ya" duygusuna kapılır, üzüntüden, çaresizlikten hikayeyi anlatmayı bile bırakır :( - ("a thousand lonely stars / hiding in the cold / take it, i don't want to sing it anymore").

    erkek #2 kırılır, ama hiçbir şey kimsenin kontrolünde değildir sonuçta. kıza der ki ne yapayım, kızma bana, ben sana kızmadım ("don't get upset, i'm not with you"), hayat, kafalar karışık, debeleniyoruz falan filan...

  • yav he he. ne güzel de tespit yapıyorsunuz. muhalifler mi antep'de, urfa'da, konya'da suriyeli dövüyor? senin kalelerin bunlar. artistlik yapıp, algı operasyonu kasmayın. git seçmenine sor bakalım, ne düşünüyor bu suriyeli işgalciler için?