hesabın var mı? giriş yap

  • tam hali "içinde içki olduğu anlaşılmasın diye verilen siyah poşet"tir.

    içki görünmesin diye siyah poşet verilir, siyah poşet görülünce de içinde içki olduğu anlaşılır. böyle de bi paradokstur.

    bu ikilemi on dakika kadar düşününce insanın kafasında, en az o poşet kadar kara bir delik açılabilir.

  • olmayan parasını harcamayan bir bireydir.

    vurmaya başlamadan önce düşünün; krediyi neden çektiniz? çok mu ihtiyacınız vardı? ölecek miydiniz çekmeseniz? kesinlikle o okulu okuyamayacak mıydınız? peki okudunuz da ne oldu, hayatınız kurtuldu mu?

    şimdi düşünme işini biraz daha derinleştirelim, aklıma gelen en zaruri kredi olarak öğrenim kredisi geliyor. şu üniversiteye her başlayan bireyin mal bulmuş gibi atladığı ama anlatırken de "o kredi ile makarna aldım yedim ben, kitap aldım, o olmadan okuyamazdım" diye anlattığı kredi var ya, işte o.

    sıfır lirası olan bir birey olarak, ailesinden sıfır lira destek alarak bir üniversiteyi kazandın varsayıyorum, bu durumda durumun kötü ise o kadar çok yerden burs alabiliyorsun ki aklın şaşar. haa burs alamıyorsan ya durumun kötü değil ya da okuman gerekli değil. okusan da bir şey olamayacaksın demektir bu.

    sonra, yok ben ille de okumak istiyorum, bir şey olamayacaksam da kendim görmek istiyorum, yaşayıp öğrenmek istiyorum dedin; yazıldın o kazandığın üniversiteye. e bir tek sen mi varsın hem okuyup hep çalışan? okurken akşamları garsonluk yapamadın mı? üniversitelerin içinde bile öğrenci çalışma programları var ve o programlardan alınan para kredi ile alınan para ile aşağı yukarı aynı. ha ama yok çalışmadan para istiyorsun değil mi?

    çevremde borçsuz adam çok az var benim, olmayan parasıyla araba almış, olmayan parasıyla telefon almış ve hatta çok daha ilginci olmayan parasıyla tatile giden, arabasına ses sistemi yaptıran, sevgilisine mücevher alan bir sürü salak adam var çevremde.

    bakın şunları okuyun ve unutmayın; kredi sadece ama sadece yatırım amaçlı kullanılınca mantıklı olan bir şeydir. kredi çekerek bir yatırım yapıyor ve yatırımın o krediyi ödüyorsa doğrudur, veya öderken zorlanmadığın kredi ile yaptığın yatırımın değeri artıyorsa doğrudur. onun dışında çekilen bilumum kredi yazıktır ziyandır, salaklıktır.
    kredi çekerek tatile giden adam net gerizekalıdır.
    kredi çekerek düğün yapan adam net gerizekalıdır. (2000 liraya salon kiralayandan bahsetmiyorum, çeşitli organizasyonlarla 10-15 bin lira harcayan ve bunu krediyle yapandan bahsediyorum)
    kredi çekerek cep telefonu alan net aptaldır. (paran varsa alırsın, yoksa almamalısın)

  • daha vahimi yaşanmıştır.

    geçen güz 600 yataklı bir askeri hastanede ölümün kıyısında yatmaktaydım. ızdırap içindeki günlerin birinde hemşire kolumdaki serumu değiştirip az sonra doktorun geleceğini söylemişti ve bunu önemsememiştim. bir perişan akşamüstü ailemi, sağlığımı ve hürriyetimi özleyerek hastanedeki odamın penceresinden bahçedeki çam ağaçlarını seyre dalmıştım. birden doktorum yanı başımda beliriverdi. üstelik çok uzun süredir beklediğim bir mucizeyle birlikte..

    bulunduğum odaya giren genç bayan teğmen, çocukluk aşkımdı. evet başkası olamazdı, yıllar önce gata'da okuduğunu duymuştum. o'nu gördüğüm an çok güçlü bir sevinç akımı, tarifsiz bir mutluluk olup dolandı damarlarımda. mahallemden ortaokul yıllarında büyük bir üzünçle ayrıldığında ben o üzüncün belki de kat ve kat fazlasını yıllarca ruhuma çarmıhlamıştım. büyüyüp tabip ve komutan olan, seneler boyu gizli merakıma ve ara sıra bıçak gibi saplanan hasretime konu olmuş bir kızdı. fakat kızın subay üniforması giymiş, yaşlanmış, eğitilmiş hali bir an için gözlerinde bir ışık belirse de ciddiyetini takınırak sordu: "asker! rütben ve birliğin?"

    "tankçı çavuş x antalya. 5. kolordu komutanlığı ulaş garnizonu keşif taburu 1. bölük. emredin komutanım!"

    karşımdaki tabip teğmenin gözleri yıllar önce tanıyıp sevdiğim küçük kızınkiyle kesnlikle aynı elaydı. lakin sanırım gülmeyi epeydir unutmuş bir soğukluktaydı. ismimi, memleketimi söylemişken neyden çekinip de konuşmamış, geçmiş masum ve güzel günlerin hatırına niçin bir şeyler anlatmamıştı, anlayamadım. kesif bir düş kırıklığı duyumsadım. emreden sorgusundan sonra, sayrılı bedenimin yanı sıra bilincim ve duygularım da yıkıktı..

    yakınlığı, ilgiyi ve şevkati zaten belki pek fazla ummamıştım. ama yok sayılmak, kendisini hiç tanımamışımcasına umursanmamak neyin yaptırımıydı?

    elbette hemingway'in silahlara veda'sındaki gibi bir romantizm ve yaşama direnci asla söz konusu olmasındı, buna razıydım. ama böylesi bir red ve inkar bana çok ağırdı, bunu hakedecek ne yapmıştım?... 10 küsur yıl evvel sarılıp ağlaşarak vedalaştığımız kız, beni tanımamıştı. varlığımı zerre umursamamıştı. üstelik sır olmuş ve yaşlanmamla büyümemiş düşlerime karşın...

    zaman geçti. artık fiziken iyileşmiştim. fakat taburcu hattâ terhis olsam da aklım hep o soğuk hastane odasına mıhlıydı. etrafında askerlerin nöbet tuttuğu hastaneyi çevreleyen o dikenli tellere; çocukluğumun sonlarından ilk gençliğime uzanmış ve o güne kadar tümden ölmemiş hayallerim takılı kaldı. kurtaramadım...

  • zihniyetini gondiklediğim mekan sahibi kodamanları ve/veya çakal esnafları kudurtan on numara şeydir kamp sandalyesi.

    kendi halinde, arkadaşları ile ya da tek başına sandalyesini atıp oturan insanlar nerenizi rahatsız ettiyse o sandalye de oranıza girsin.

    terörmüş, hadi lan bakın işinize.

  • hayatımda ilk defa çaresizliği yüzüne yansıyan bir ayı görüyorum. ulan o tip ne öyle yemeği çok kaçırdık amcaoğlu der gibi ahahshahahs.

  • clockwork saatçilikte mekanik işleyişi ifade eder. orange ise ingilizcedeki portakaldan değil endonez dilindeki (bkz: orangutan) orang kelimesinden gelmektedir. orang, adam demektir. mesela, adam gibi adam mı diyeceksiniz, malezyada orang gibi orang diyoruz. yazarın malezyada geçirdiği dönemden kalma bir deyimden türetilerek isimlendirilmiştir kısacası.

    buna göre kitabın ve filmin türkçesinin otomatik portakal değil, mekanik adam olması gerekmektedir; ancak kaderin bir cilvesi, internetsizliğin getirisi olarak hoşgörmek lazım, zira artık yerleşmiş adı değiştirmek imkansız. yine de, isimdeki belirsizliği, anlamsızlığı, içerikle olan bağlantısızlığı çözmek adına bu bilgi de ahan burda duruversin.