hesabın var mı? giriş yap

  • kendisiyle ilgili hoşuma giden bir teoriye rastladığım kurgusal karakter. hogwarts'ın müdürü olmadan önce okulda biçim değiştirme dersi verdiğini biliyoruz, dolayısıyla bu konuda çok başarılı olması şaşırtıcı olmaz. biçim değiştirmenin en ileri formlarından biri de kendini bir hayvana dönüştürebilmek, yani animagus olmak. dersi dumbledore'dan sonra veren minerva mcgonagall da tekir kediye dönüşebilen bir animagustu mesela.

    bir animagus yalnızca tek bir hayvana dönüşebiliyor ve bunu kendi seçemiyor, kişiliğine en uygun hayvan oluyor bu. çoğu zaman da kişinin patronus'uyla aynı hayvan oluyor. örneğin mcgonagall'ın patronusu da bir kedi veya harry'nin babasının* hem patronusu hem de animagusu bir alageyik. bu arada patronusun aldığı şekil animagusun aksine değişmez değil, kişinin aşık olması gibi büyük duygusal olaylar patronusu değiştirebiliyor. animagus ise ölene kadar aynı.

    peki dumbledore bir animagus ise neye dönüşüyor olabilir? seri boyunca çok sevdiğini bildiğimiz, aynı zamanda patronusu da olan canlıya tabi: anka kuşu! dumbledore'un anka kuşuna dönüşebiliyor olması seride bazı olayları da yeniden yorumlamamıza olanak sağlıyor. mesela ikinci kitabın sonunda harry'nin yardımına koşan anka fawkes değil de okul müdürümüz olabilir. buradan çıkarılan bir diğer teori de dumbledore'un aslında ölmediği, bir ankaya dönüşebildiği için tekrar ortaya çıkacağı.

    gerçi fawkes'un bir hortkuluk olduğu teorisi de fena değil ama dumbledore'un böyle karanlık bir büyü yapacağını sanmıyorum, en azından grindewald ile yaşadıklarından sonra uzak durur herhalde bu tür şeylerden. gerçi rowling adeti olduğu üzere üç beş sene sonra bu konuda da bir şeyler açıklar ve teorileri boşa çıkarır ya da fantastic beasts filmlerinde bununla ilgili bir şeyler görürüz belki. her ne kadar sonraki açıklamalarıyla j. k. rowling'e olan sevgimi epey kaybetsem de harry potter evreninin şimdiye kadar okuduğum en yaratıcı, en heyecanlı dünyalardan biri olduğunu da kabul etmem lazım.

  • bu oluşum hakkında uzun uzadıya bir sürü şey yazabilirim ama okunabilirlik adına kısa ve öz tutacağım.

    ankara'daki evimde 50'den fazla insan ağırladım. birçoğuna evin tek anahtarını verdim. veriyorum anahtarı. akşam işten çıkmadan önce arıyorum, evde buluşuyoruz. çok şükür bir yedek yaptırdım da şimdi onu veriyorum. daha da fazlası, birkaç kez ben evde değilken ağırladım. üstelik ben evde değilken misafirlerim değişti ve yüzünü hiç görmediğim misafirlerim oldu. anahtarı kapının önüne bırakıp gidiyorum. girip kalıyorlar. çıkınca da yerine bırakıyorlar. evde naçizane tv'si, laptopu, telefonu vs. duruyor tabi. her misafirime de aynı şeyi söylüyorum. "ev senin, istediğin gibi kullan".

    bana sürekli aynı şeyi soruyorlar: "nasıl güveniyorsun ?" referans sisteminden falan bahsetmeyeceğim. ben şunu diyorum. atıyorum brezilya'dan, fransa'dan, rusya'dan kalkıp gelen bir insanın neden hırsızlık gibi bir amacı olsun ? hatta o adamın isteyeceği en son şey yabancı bir ülkede başının derde girmesi. daha da önemlisi ben ön kabul olarak "özünde herkes kötüdür" yerine "özünde herkes iyidir"i benimsiyorum. en azından böyle kabul etmek beni daha mutlu bir insan yapıyor.

    bir cümle, temizlik mevzu ile ilgili. sırf buna takıntılı olduğu için bu tecrübeden mahrum kalan insanlara sadece acıyor ve üzülüyorum. başka sözüm yok.

    şu an ben işteyim. evimde ise misafirlerim var. eve gittiğimde her şeyin çalınmış, evin dağılmış olduğunu görsem hiç tereddüt etmeden ertesi gün tekrar misafir kabul ederim.

    hayat böyle daha güzel.

  • ak parti balıkesir milletvekili tülay babuşçu'nun dile getirdiği ara.

    --- spoiler ---
    "bu resim (resim değil fotoğraf) okunması gereken bir resim (öff yine). filistin'i vermediği bahanesiyle yıkılan osmanlı imparatorluğu ve filistin devlet başkanı'yla cumhurbaşkanı'mızın arka plan görüntüsü. muhteşem bir zeka. tabiki sn cumhurbaşkanı'mızın zekası. 600 yıllık imparatorluğun 90 yıllık reklam arası sona erdi"
    --- spoiler ---

    haber.

    paylaşımı.

    artık aleni bir şekilde gerçek niyetlerini belli ediyorlar.
    yazık; nasıl da seviyorlar birey değil kul olmayı.

  • yüklemiyorum çünkü facebook kullanım desenimle örtüşmüyor. ben feyse giriyorum news feed'e göz gezdirip gelen mesaj varsa onları mail gibi okuyup yanıtlıyorum. gruplarda olay varsa bakıyor ve çıkıyorum. chat her daim kapalı.

    facebook messenger benim kontrolümde olan bu mesajlara müsait olduğumda bakabildiğim döngüyü feys arkadaşlarımın tetikleyebileceği türden rahatsız edici bir dinamiğe dönüştürüyor. bu değişimi istemiyorum. bundan rahatsızım. zorla ikinci uygulamayla üstüme atılmasından ayrıca rahatsızım. ayrı uygulamaya geçirip sırf rahatsız etmek için bildirimleri hala ana uygulamada gösterme çakallığından ayrıca rahatsızım.

    bunun sonucu olarak yaşadığım rahatsızlıkların ötesinde facebook mesajları benim en geç yanıtladığım mesajlar olmak durumunda kalıyor. haliyle bir de bana hemen ulaşabileceğini düşünen arkadaşlarıma geç yanıt atarak onları da bilmedikleri bu sebeplerden dolayı rahatsız ediyor, rahatsız ettiğim için ekstra rahatsız oluyorum.

    feysin mesaj ayarlarıyla alakalı çok sıkıntım vardı zaten. istemediğim halde tanımadığım insanlardan mesajlar alıyorum. bunlar other yerine bilmediğim sebeplerden inbox'a düşüyor. bunlara tıklayınca facebook karşı tarafa mesajı okumasam bile "görüldü" diye ispiyon yetiştiriyor. bu insanlarla paylaşmak istemediğim bir bilgiyi paylaşıp beni zora sokuyor. facebook tarafından taciz ediliyorum, özel yaşamım ihlal ediliyor. bu uygulama ayrışması, mobil taciziyle birlikte iyice artık hayat döngümü bozmaya başladı. tüm aile bağlantıları ve gruplardan dolayı hesabımı tümden kapatmak da istemiyorum.

    neticede bu uygulama dahil olmak üzere mesajla ilgili politikalarından dolayı feyse daha az giriyorum. daha çok twitter kullanıyorum, daha çok sözlük okuyorum. mesajlarına neden zamanı dönmediğime dair meraklanan, kırılan arkadaşlarla paylaşmak için de bunu buraya kaydediyorum.

  • ikinci el urunlere oldum olasi uzak dururum. bir arkadas ilani gormus ve bana gonderdi. piyasinin yari fiyatinda. satici ile yorumlar uzerinden filan iletisime gectim, sifir ayarinda filan dedi ki fotograflarda da oyle gozukuyordu. neyse aldik urunu. urun 2 gundur kargo subesinde bekledi. subeye telefonla ulasmak zaten mumkun degil. gittim subeye dedim benim kargo var ama dagitima çıkartmadınız filan. kargonuz burda, aktarmada zarar görmüş biz o yuzden teslim etmedik. dedim neden haber vermediniz, iste yogunduk filan. kargon kutusu komple parcalanmis, tekrar toparlayip bantlamislar. urun de agir, 100kg kadar. urun de kullanilamaz hale gelmis. bu arada ben dolap uygulamasini hic kullanmamistim. bildirimlere de izin vermemistim. bildirim gelmis, otomatik onay olacak diye ki sistem onaylamis. saticiya para gitmis. ben urunu teslim almadim. musteri hizmetleri telefonu yok. mesaj atin diyor. mesaj atiyorum hemen cevap vermiyorlar. neyse ertesi gun oldu, dolap diyor ki urunu al. ya nasil alim ortada urun kalmamis. biz bu sekilde iade yapamıyoruz. urunu teslim alin ondan sonra iade sureci baslatalim. diyorum ki sizin kafaniz mu guzel kutu bile parcalanmis, parcalari mi teslim alim? bizim isleyisimiz bu sekilde. baska turlu yardımcı olamayiz dediler. saticiyi aradim anlattim durumu, dedi ben parami aldim ne yaparsan yap sen. parani kargodan al dedi. ikinci el urune kargo sirketi para oder mi hic. baktim olmuyor, bankadan direk harcama itirazinda bulundum. teslim almadigim urunun parasini firma geri iade etmedi diye. 10 gun sonra banka parayi iade etti. simdi dolap ariyor, urun nerde? dedim ben almadim. satici da almamis diyor. valla artik o sizin sorununuz. ben urunu kargodan teslim almadan ne diye saticiya parayi aktariyorsunuz. sonuc olarak guvenli bir sistem degil. kredi kartinin harcama itirazi olmasaydi bana girecekti. bu arada isbankasi kartini kullanmistim, iscep ten harcama itirazi yaptim. harcama itirazi yaparken belge ekleme yeri de var, dolap siparisinin ekran goruntusu ile kargo takip sayfasinin ekran goruntusunu ekleyip gonderdim

  • bakırköy'de poliklinikte çalıştığım yıllar. eşimin poliklinik koridorun sonunda. aramızda 3 oda var. zemin kattayız. o dönem sigara yasakları yok ama küçücük odada saatlerce kalmaktan bunalıp arada sigara içmek için pencereden dışarı çıkıyorum. çıkınca da belki hastası yoktur, birlikte tüttürürüz diye onun odanın penceresinin önüne gidiyorum.

    o gün kenardan baktığımda manzara şu:
    bizim kantinin kedisi girmiş, çömez asistanların arada muayene öğrenmek için gelip oturduğu kenardaki sandalyeye kurulmuş. tüm dikkatiyle hastayı dinliyor. hasta da - artık şaşkınlıktan mı başka bir şeyden mi bilmiyorum - eşime değil kediye bakarak şikayetlerini anlatıyor.

    gel de bu kediyi ve bu hastayı sevme, gel de gülümseme şimdi.

  • modern dünyanın yarattığı bir kutsalı ayıp bulduğu için bu dünyanın yobazları tarafından linç edilmesine sebep olacaktır.

    birazdan ellerinde “beyni sulanmış”, “gösterecek neyi var ki”, “çirkin” vb yaftalarla üşüşürler buraya.

  • yıl 2012 brent petrol 120 dolar motorin 4 tl
    yıl 2022 brent petrol 120 dolar motorin 30 tl

    sorumlusu, nass diyerek hem faizi, hem ithalatı, hem cari açığı, hem dış ticaret açığını, hem cds'i hem de enflasyonu aynı anda coşturup ekonomiyi batıranlardır.