hesabın var mı? giriş yap

  • türü: kitlesel
    zorluk derecesi: oldukça kolay
    risk faktörü: en çoğundan "şüphelenme"
    kullanım alanı: testler
    gerekli malzemeler: bir sınıf bir de test sinavi

    uygulamasi: testli sınavlarda oldukça kolay ve risksiz uygulanabilen bu yönteme göre, sınav öncesi sınıfta bir kodlama sistemi geliştirilir, ve her şıkka bir "ifade" yerleştirilerek sınıftaki insanlara öğretilir.

    a) çok kolay
    b) kolay
    c) zor
    d) çok zor
    e) müthiş zor

    sınav sırasında öğrenciler "hocam 18. soruyu anlayamadim bir bakar misiniz" diye hocaya seslendiklerinde o soruyu yapan ve emin olan kişi cevap a ise "aaa nesini yapamadin, çok kolay bu" , d ise "ben de kavrayamadim, çok zor gibi gözüküyor" diye söyleyecek, böylelikle cevaplar iletilmiş olacaktir.
    önceden de derslerde bu tür yorumlar yapiliyorsa hoca normal algılar ve sorun çıkarmaz. eğer derslerde konuşturmayan bir hoca ise bile, kendisine yöneltilen sorudan dolayi birkaç saniye dikkatini farklı yere yoğunlaştırmış olacak ve muhtemelen sizi duymayacaktir bile.
    işin suyunun çıkartılmaması için fazla yapılmaması gerekse de 30 soruluk testlerde 29 soruyu bu yöntemle sorunsuz çözdüğümüz olmuştur.

    önemli not: henüz psikopat hocalarda denenmemiştir.

  • iphone'da cihaza isim verilirken kullanilan default parametrenin "isim's iphone" oldugunu bilmeyen, kisisel erisim noktasi kullanilarak wi-fi yayini yapilabileceginden haberi olmayan mal beyanati.

  • terlikler dünyasının arafında yer alan bir terlik türü. bu terlik, ne bizim evde giydiğimiz terlikler kadar rahat ne de misafir terliği
    kadar yenidir. genellikle ayakkabıların, terliklerin olduğu dolabın en arkasında bir yerde bir suçluluk vesikası gibi durur. bu terlik, bizim giydiğimiz yahut misafirlerin giydiği terliklerin artık tipi tamamen kaymış bir versiyonudur. bu terliği eve gelen bir usta giydiği zaman artık ne kendimiz giyeriz, ne de misafirlere giydiririz. usta terliği olmuştur o bir kere... maşallah ustaların ayakları da genelde kar canavarı yeti gibi olduğu için zaten eskimiş terliğin tipi usta giydikten sonra iyice kayar.

    eve gelen kibar usta, "yalnız şöyle bir terlik alabilirsem" diye bizden terlik rica ettiğinde, ya da mahcup bir şekilde ayakkabılarını çıkartırken, usta gelecek diye hazırladığımız terlikleri şakkadanak çıkarırız. "buyur usta, terlik vereyim sana, rahat et" deriz. sanki o an düşünmüşüz gibi... oysaki o terlikleri çok önceden ayarlamışısızdır biz usta için... bunlar bizim eski terliklerimizden ya da yamulmaya başlamış misafir terliklerinden türetildikleri için eve gelen ustanın ayağında biraz komik gözükebilir. şirinlik olsun diye dil çıkaran köpekli pofuduk terlik almışız, eskimiş, hemen ustaya verilecek terlik yapmışız... lan yılların tesisatçısının ayağına yakışıyor mu şimdi o pofuduk terlik? bu adam yaşar usta gibi dellenip dokunma köselelerime, dokunma kunduralarıma diye lokma anahtarla omurilik soğanımıza vursa? ondan sonra allah korusun hangi pozisyondaysak öyle kalabiliriz ömür boyu. lise biyoloji kitaplarında yazar bu... bu vesileyle geçmişteki hatalarım için tüm ustalardan özür diliyor, hepsini tek tek öpüyor, sevgiyle kucaklıyorum. helal olsun size bir dikişte içtiğiniz bardak bardak soğuk sular...

  • külliyat incelemesine devam ettiğimiz yazarkasa...

    -the talisman * peter straub ile birlikte kaleme aldığı bu mükemmel fantastik romanında king; hasta annesini iyileştirmek için 12 yaşında başka bir boyuta geçen jack sawyer'ın hikayesi. insancıl, fantastik öğeleri çok güzel kurgulanmış bir kitaptır. 2010 yılında sinemalarda da görebileceğiz belki büyük bir prodüksiyonla.

    -skeleton crew * tek kelime ile harika ve gizemli bir öykü derlemesi. özellikle sis adlı öykü başlı başına bir "eser". diğerleri de ondan aşağı değil. fazla söze gerek yok, bu türü sevenlerin okuması lazım.

    -thinner * richard bachman mahlasıyla yazdığı bir romandır bu king'in. obez bir avukat olan kahramanımızın bir çingene laneti ile sürekli kilo vermesini anlatır. kahramanımız acaba bu lanetten kurtulabilecek midir? keyifli bir roman ama bir başyapıt değil.

    -different seasons * bir öykü kitabı. içerisinden "rita hayworth and the shawshank redemption" adlı bir hikayeyi sinemaya bol ödüllü olarak veren değerli bir kitaptır. filmin adı "the shawshank redemption"dur ve morgan freeman ile tim robbins'in nefis oyuculuklarıyla tüm zamanların en iyi filmlerindendir. bunda king'in katkısı yadsınamaz.

    -night shift * kısa ve gizemli-doğaüstü hikayelerle bezeli süper bir öykü kitabı. tek atımlık, bir gecede biter kasılırsa biraz. king üslubu denen tarzın en belirgin olduğu ilk dönem kitaplarındandır. yeri ayrıdır.

    -four past midnight * iki kitap halinde basılmış orta karar bir gerilim-korku kitabı. öykülerden oluşmuştur. the langoliers ve secret window secret garden adlı kısa öyküleri film olmuş başarılı öykülerdir.

    -nightmares and dreamscapes * 24 kısa öyküden oluşan tüyler ürpertici bir kitap. 90 sonrası en başarılı king eserlerinden. hikayelerde karamsarlık ve çaresizlik ana öğe olarak işlenmiş.

    -it* çocukluk dönemlerinde gizemli ve kötü bir olay yaşayan bir grup arkadaşın, gördükleri hayaller sonucu tekrar buluşması ve gizemli bir palyaço ile yaşadıkları karanlık hikaye, geri-dönüşlerle birlikte harika anlatılmış. ergenlik döneminin başlarında okutulmaması tavsiye olunur, hakkaten mükemmel bir romandır. filmi de yapılmış ama romanın büyüsünü yansıtmaktan çok uzak kalmıştır.

    -the eyes of the dragon * tatlı bir çocuk masalı gibi, ama büyükler için. king bu romanı kızı henüz küçükken onun isteği ile yazmış. kansız ve melodrama yakın senaryosu ile king' in en yumuşak romanı. kara kule serisi ile ciddi bağlantılar içerir. açıkcası çok başarılı bulmadım.

    -misery* ücra bir yerde ciddi bir trafik kazası geçiren bir yazarın, hayranı olan bir kadın tarafından kurtarılması ve... işte o ve kısmını allah kimsenin başına getirmesin . kesinlikle kahramanla birlikte soluk soluğa kalacaksınız. muhteşem bir gerilim.

    -the tommyknockers * bir gün bir kasabaya bir şey düşer. daha sonra kasaba halkı yavaş yavaş değişmeye ve garip davranışlar sergilemeye başlar, kahramanımız da bu olayların peşinden gider. klasik king vurdumduymazlığı ile kaleme alınmış nefis bir roman daha. fazla hareket beklemeyin ama "merak" ve "gerilme" duygularını yaşayacağınızı garanti edebilirim.

    -the dark half * theddeaous beaumont adlı bir yazar şiddetli baş ağrıları çekmeye başlar, hastane kontrollerinde milyonda bir görülecek bir rahatsızlığı olduğu ortaya çıkar. evet, beaumont bir yamyam ikiz vakası ile karşı karşıyadır. gerisini anlatmayayım siz okuyun. finali göz kamaştırıcıdır diyebilirim. ama romanın geneli biraz sıkıcı.

    -needful things * bir kasabaya yabancı ve gizemli bir adam gelip bir tuhafiye dükkanı açar, o dükkanda bulunan sizin için özel şeylere sahip olmak için çok çabalamanız gerekmektedir ancak. gizemli ancak biraz durağan bir kitap, ama yine de başarılı. sinemeya da uyarlanmış ve gizemli yabancıyı donald sutherland canlandırmıştır. fena değildir.

    -gerald s game * bir adamla bir kadın dağ başında bir kulübede romantik bir kaçamak yaparlar, kadını fantezi olsun diye yatağa kelepçeleyen gerald abimiz sevgilisinin panik olup tekmelemesiyle kalp krizi geçirip hakkın rahmetine kavuşur. kadıncağız da olayın şoku ile eve bir köpeğin geldiğini görür, aç bir köpek ve gerald'ı yemeye başlar, daha sonra olaylar gelişir. bana en sıkıcı gelmiş king romanıdır diyebilirim. olay örgüsü düz görünüyor ama karışık ve pek sürükleyici değil. yine de psikolojik gerilim sevenler bir baksın derim.

    -dolores claiborne* roman kahramanı doloresin ağzından yazılmış bir anı kitabı gibi. inanılmaz sıkılmıştım ve king'in bitiremeden yarım bıraktığım iki kitaptan birisi. seveni de çok, filmi de yapıldı ama ben sevmedim, bırakalım seven anlatsın. gerald's game ile bağlantılar içermekte olduğunu da söylemeliyim.

    -insomnia * çok fazla uykusuzluk çeken ralph adlı bir dedenin hafif şizofrenik gibi duran macerası. bir sevgi romanı tadındadır. içinde metafizik öğeler de barındıran bir roman. şiir gibi akıyor diyebilirim, keyifle okunacak bir kitap. kurgusu çok başarılı. ve kara kule ile diğer romanlardan karakterleri de içinde görürseniz şaşırmayın derim.

    -rose madder * kocasından kaçan bir kadının hafif kaçık öyküsü. beni pek sarmadı ama sizi belki sarabilir. yavan bir kitap olduğunu söyleyebilirim.

  • uğur sende yok kalibirasyon
    yazmışsın şiir yine atmasyon
    inanmıyor artık size bu populasyon
    utandırma şehitleri yapma ajitasyon.

  • cumhurbaşkanı recep tayyip erdoğan, mansur yavaş için ''mansur yavaş, seçimlere girebilse dahi, seçimden sonra bunun bedelini kendisi ödeyeceği gibi bedelini ankaralılara da ödetme durumuna düşürür'' demiş.

    kaynak

    bu açıklamayla bir bakıma mansur yavas'ın belediye başkanlığını kazandığı kabul ediyor ve kulak çekmeye çalışıyor. başka bir kapıya çıkmaz bu yorum.

  • ben, kalorifer tesisatını değiştirdim!

    yorgun argın geldim asansör beklerken apartmanın giriş katındaki teyze seslendi bana. kimi kimsesi yok biliyorum. adamakıllı parası da yok "kombi çalışmıyor bi bakar mısın?" dedi. geçiştirecektim ama hava eksi sekiz derece! kombisi yanmazsa teyzeye ne olur?

    içeri girdim bi baktım kombinin basıncı düşmüş su bastım kombiye. iki üç dakika lafladık. bu arada bi baktım ki mutfaktaki kalorifer borusu arkadan çatlamış. yerlere şıp şıp su damlıyor.

    "teyze boru çatlamış çalışmaz bu kombi" dedim. teyzenin anlamaz bakışlarıyla birlikte sucumu aradım. durumu anlattım.

    "abi şunları, bunları satın al ben yarın gelirim." dedi. not aldım. "borcumuz ne olur?" dedim.

    "5.000 olurda sana 4'e yaparız" dedi. o an kafamda 5.000 lira kazanmak için kaç saat çalışıyorum diye düşündüm. düşündüm. düşündüm.

    adamı iptal ettim. bi anlam veremedi.

    gittim sucunun dediği malzemeleri almaya. dört - beş dükkan gezdim. en sonunda açık bi nalbur buldum aldım dediklerini fazla fazla.

    450 lira tuttu! (o da çok ya neyse)

    geri geldim evime çıktım. yemeğimi yedim üstümü başımı değiştirdim. pcyi açıp youtube a girdim. beş on video izledim. pc ile birlikte teyzeye geri indim.

    teyzeye dedim ki "çayın var mı?" kafasını onaylar anlamda salladı.

    önce suyu kes peteği sök...

    adamın istediği şeyleri aldıkta bende boru kesme makası yokki!

    geri çıktım komşuları gezdim bulamadım. bir bıçağı ocakta ısıtıp boruyu kestim. ama bu sefer de peteği bağlayacak kadar pay kalmadı. boruları birbirine bağladım. kombiyi yaktım çalışıyor.

    teyzeye dedim ki "bugünlük bu petek iptal, gece yatarken mutfağın kapısını kapalı tut. yarın hallederiz."

    çünkü malzemelerim eksik, ertesi gün temin etmem lazım.

    teyzeyle çay içtik, lafladık.

    teyzenin evi ısınınca çıktım yukarı.

    ertesi gün iş yaparken bir yandan yeni videolar izledim. bu sefer eksik parçaları nasıl yapacağımın planını yaptım. almam gereken ekstra parçalar vardı.
    teyzeye geri gittim.

    yeniden yapmaya başladım. bi sonraki çay molasına kadar tamamladım. tekrar denedim çalışıyor!

    bu arada şunu söylemem gerekir ki, kombi - petek - ısınma gibi alanlarda herhangi bir bilgi birikimimde yoktu. youtube sayesinde 4000 lira masraftan kurtuldum.

  • :/

    kelimeyle ifade edemedim özür dilerim.

    "redd-i miras" diyince hemen "aman!". kulağa kötü geliyor diye çünkü. halbuki hiç alakası yok.

    şimdi diyelim ki baban borç yaptı. sen hiçbir söz sahibi olamadın bu konuda. belki senin için borca girdi, bilemezsin, ama o borç karşılığında bir mal mülk proje tiyatro herneyse, birşey edindi. yani "maddi" bir karşılığı var. sonra da baban vefat etti. iki seçeneğin var.

    1) mirası alacaksın, vergini vereceksin, mal mülk -varsa- kalacak, ama borçlar da gelecek. ödeyecek paran varsa ödeyeceksin.

    2) mirası reddedeceksin. mal mülk -varsa- gidecek, ama hayatının baharına da borç yüküyle başlamamış olacaksın.

    gençler ikincisini seçmiştir.

    sana ne?

    şimdi gelmiş bazıları "vay efendim onun mirasına nasıl sahip çıkmaızya09a" mahiyetinde birşeyler filan deniyor.

    çocuklar manevi mirasını reddetmedi ki? maddi mirasını reddetti. borcuyla malıyla -kaldıysa- onu reddetti. eğer "sanatçıya vefa" ise belki de çocukların eğitimi için olan yapılmış borçlar -ki manevidir, karşılığı yoktur- borçları ister istemez çocuklar üstlerine aldılar zaten. o sorumluluk zaten onlarda var.

    hayata temiz başlamak onların da hakkı. ama sen kendi uydurmuş olduğun bir sorumluluk ile o gençlere bu borcu yüklemeyi "namus borcu" filan gibi görüyorsun.

    bravo.

    aynı şeyi başkaları sana "ataların için ölmelisin" filan şeklinde de yapıyor, hatırladın mı?

  • son 15 senedir bu lafı duyuyorum, bir bokun değiştiğine henüz şahit olmadım.

    o 4-5 dil bilen insanlar da, eskiden ne kadarlarsa, şimdi de o kadarlar.

    ve hala insanlar ingilizce'yi bile konuşamıyor.
    gençler "4-5 dil biliyor herkes" diye tırsmasın yani.

    - ingilizce şart
    - ne ingilizce'si akif? artık 4-5 dil biliyor millet. tek ingilizce yeter mi?
    - ispanyolca öğrenmek lazım.
    - asıl çince çince!
    - rusça da iyi
    - tabii... rusça iyi...