hesabın var mı? giriş yap

  • başlığı görünce aklımda direkt virüse rağmen zor şartlarda sokakta mandalina satmak zorunda olan gariban küçük bir kız canlandı. fakat videoyu açınca gündemin bambaşka bir şey olduğunu gördüm. dünya hassas kalpler için bir cehennemdir.

  • sözlükten bazı arkadaşlarım bilirler, iki tane kızım var, büyüğü sudeniz işte, 7 yaşında.
    evden çıkacağı zaman ne giyeceğine karar vermek için bir on, on beş dakika düşünür. gelir sorar, baba bu oldu mu falan diye. yedi yaşında bir kız çocuğu güzel görünmek istiyor. kimseye kuyruk sallama derdi yok. sevgilisi yok. fingirdeşmeye değil cimnastiğe, yüzmeye falan gidiyor.

    şimdi kızım büyüyor, büyüyecek daha. sürekli büyüyor, kaygılanıyorum. ergenliğinden itibaren maruz kalacağı şerefsizlikleri düşündükçe elimi ayağımı nereye koyacağımı bilemiyorum. biliyorum, öngörebiliyorum tacizin hangi boyutlarıyla karşılaşma ihtimali olduğunu.

    özgecan' da yedi yaşındaydı bir zaman. çantasında biber gazı taşıyacak kadar tanımıştı içinde yaşadığı ahlakı yüksek, bununla övünen toplumu. olmadı. olamadı. yaşayamadı daha fazla.

    sizler, kadınların gönlü olmasa süslenmez diyenler, sizler dişi köpek kuyruk sallamazsa diyenler, sizler evinde otursaydı ne işi var üniversitede diyenler; hepiniz katilsiniz. hepinizin elinde özgecan'ın kanı var.
    bunu bilin de, yine ne diiyorsanız demeye devam edin.

    benden uzak durun, ailemden uzak durun, sevdiklerimden ve onların ailelerinden.
    inandığınız her neyse belanızı versin. o allah değil bence. sahiden inandığınız bir şey varsa tabii.

  • program suresi bekledigimizden cok daha kisa tutuldu (ya ali nesin surpriz oldu ya da israil askeri fotograflari beklenenden uzun surdu). o yuzden soylemek istedigim, soylemeyi planladigim bir yigin sey kaldi (google sansuru de dahil olmak uzere).

    3 konuk oldugumuzdan da bu kafamdaki sure planiyla ortusmedi. canli yayinda araya girme ve soz kesme mesrebine alismadigimdan da cok az sey soylemis oldum neticede.

    allahtan diger iki konuk tuna ve kaan'di da benim eksik kaldigim yerlerde tamamlayici olabildiler. diger konuklar alakasiz insanlar da olabilirdi.

    "hukuki moderasyon var, her sey yazilamiyor burada" benim ilk one cikarmak istedigim bir bakis acisi degildi. her site ofisinde bir hukuk burosu istihdam etme luksune sahip olamaz. elestiriye odaklanma sebebim bu oldu. elestiriye acik ve yasal duzenlemeleri duzgun bir toplumda moderasyona da ihtiyac yoktur.

    benzer firsatlar cikarsa bunu daha net ifade edebilecegim insallah yarabbi.

  • nişanlıyım diye cevap verip tepkisini ölçmek istediğim jinekologdur aynı zamanda.

  • öncelikle bilgileri ımdb trivia kısmında bulabilirsiniz.

    ana karakterlerin isimleri olan alfred borden ve robert angier'in baş harfleri alındığında sihirbazlar tarafından kullanılan ortak bir kelime olan "abrakadabra"da olduğu gibi, "abra" kelimesi ortaya çıkar.

    "prestige" kelimesi latince "praestigium"dan "illüzyon" anlamına gelir.

    angier’ın karısı gibi her seferinde kapalı bir kutuda boğulması ve borden’ın ikizinin yine karısı sarah gibi asılarak ölmesi filmdeki karakterlerin eşleriyle olan bağlantılarıdır.

    borden’ın sarahla tanıştığı sahnede sarah'ın yeğenine kuş kaybetme numarasını gösterirken çocuk ağlayarak "peki kuşun kardeşi nerede o öldü" der. bu söz borden'ın yer değiştiren adamda kardeşini kullanmasında ve filmin sonunda tıpkı ilk kuş gibi kardeşinin ölmesine ve angier'ın her yer değiştiren adam numarasında klonunun ölmesine bir atıftır.

    filmde değinilen chung ling soo, çinli kılığına giren beyaz bir adam olan william ellsworth robinson tarafından yaratılan bir sahne karakteriydi. robinson, toplumdayken asla karakterini bozmadığı için chung olarak yaşadı. 1918 yılının mart ayında, bir mermi yakalama numarası yanlış gittiğinde öldü. "aman tanrım, vuruldum" hem son sözleri hem de sahnede konuştuğu ilk ingilizceydi

    filmde geçen elinde kaybolan kuş kafesi numarası, ünlü ilizyonist harry blackstone tarafından yıllarca başarıyla gerçekleştirildi.

    nikola tesla'nın makineleri kraliyet salonu'nda sergilenirken, izleyicilerden biri tesla'nın elektrik akımının dengesiz olduğunu protesto etti. filmde daha sonra, aynı adam colorado springs’te thomas edison’un ortaklarından biri olarak ortaya çıkıyor, böylece rakiplerinin izleyicileri arasında saklananların sadece sihirbazlar olmadığını kanıtlıyor.

    nikola tesla, dünyaca ünlü bir mucit, fizikçi ve mühendisti. filmde gösterildiği gibi bir süre colorado springs'deki laboratuarında elektriksel deneyler yaptı.

    romanda makine filmden biraz daha farklı çalışıyor. bir kişiyi olduğu gibi, hatıraları ve kişiliği bozulmadan, cihazın bulunduğu yerden 50-100 metre uzakta kopyalamaz. bunun yerine, aslında kişinin özünü görünüşte ölü bir kabuğun geride bırakarak yeni yaratılmış bir vücuda taşıyor. bu ölü kabuklar, angier'in romanda "prestige materyalleri" olarak adlandırdığı şeydir.

    teslanın yardımcısı, nikola tesla'yı "doktor" olarak adlandırıyor. ancak tesla, ilk doktorasını 1908 yılında, filmde tasvir edilen olayların gerçekleşmesinden birkaç yıl sonra aldı.

    karakterler parçalanmaya çalıştıklarında cam kutularda görünen örümcek ağı şeklindeki çatlaklar, iki cam levha arasına dokunmuş ince bir esnek vinil tabakası tarafından sağlam bir şekilde tutulan bir malzeme olan lamine güvenlik camından yapıldığını göstermektedir. lamine güvenlik camı 1903'te kazayla keşfedildi ve 1909'da filmin zaman çizgisinden hemen sonra patentlendi ve kullanılmaya başlandı.

    filmle ilgili tüm bilgileri izlemek ve beni desteklemek için kanalıma göz atabilirsiniz *

  • gururumuz mete'nin başarısıdır. istanbul okçuluk kulübü çıkışlıdır.
    okçular vakfı ile hiçbir ilgisi olmaması ayrı bir sevinç kaynağıdır. şimdiden başarısını üstüne çekeceklere önbilgidir.

    tebrikler!

  • ben bunu yıllardır "ayos" diye okuyordum doğru okunuşu "ayoes"miş aklınızda bulunsun. teyitli bilgi.