ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
kişinin okuduğu bölüm öğrenilince sorulan sorular
-
-amerika'nın kültürü mü var?
selam çakmıştır diyenleri dövenler derneği
-
fight club' a selam çakmıştır..
taner yıldız'ın istifa etmesi
-
pek mümkün değil. çünkü lastik çizme giyip çamura bastı. üzerine düşeni yaptı yani.
yine de insan sormadan edemiyor: "daha kaç vücut gerekli, benim seni unutmama?" taner bey.
6 bin doktorun ortasında kalp krizi geçirmek
-
(bkz: açılın ben hastayım)
post apokaliptik filmlerdeki retrofütürizm
-
her distopyada gözlenmeyebilir.
retrofuturism bir akım olmasının yanı sıra, bazı eserlerde de sonuçtur. eserin yazıldığı zamanın ruhuna uygun gelecek algısını temsil eder.
alman çeşmesi
-
donemin alman imparatoru 2. wilhelm'in hediyesi oldugu icin "2. wilhelm cesmesi" olarak da bilinen, 1898-99'da almanya'da yapilmasinin ardindan paketlenip sultanahmet'e tasinan cesme.
mimari spitta olan bu yapi, sekizgen plana oturmakta olup, bir yuzunde basamaklar, diger yedi yuzunde de birer cesme bulundurur. her kosesinden parlak yesil mermerden birer sutun yukselir. bu sutunlar, cesmenin uzerini orten sekizli tonozu tasir. ici altin yildizlarla, disi renkli cinilerle bezeli olan bu sekizli tonoza "kubbe" demek ayiptir; ama herkes oole der...
sevmek
-
tam karşımda oturuyor şu an.
aramızda bir haftadır evin orta sahasını parselleyen bilmem kaç bin parçalık bir yapboz var. "la palette bistro" diye küçük bir lokanta manzaralı. bitiremedik. her gün usul usul ekledi parçaları, sabırla. küçük karton parçalarını sanki sever gibi birbirine ekledi. ama bitiremedik. yapbozun kalan son parçası eksik çıktı. üzüntüden öyle bıraktı olduğu yerde, toplamadı. "sevmek", salonun orta yerinde terk edilmiş boş bir "dükkan"ın arkasında duruyor şu an.
elinde bir kitap var, "marifetler". onu okuyor. kitap okumasına o kadar alışığım ki. insanlar sevdiğine çiçek alır, ben yeni kitap kokusu hediye ediyorum ona. öyle bir gülüyor seviniyor ki. şu an elindeki kitabı okurken mesela, hayata dair bütün soru işaretleri siliniyor aklımdan. ona bakıyorum: huzurlu. sadece, geçen trenlerin sesine dönüp bakıyor arada bir, çocuklar gibi.
"koltuğun altında yapbozun o son parçasını bulamayınca dönüp bana baktığın yüz ifadeni özlüyorum."
tam bu cümleyi yazmayı bitirirken kalktı geldi yanıma: "ne yapıyorsun?". iş maillerimi açıp, gereksiz bir şeyler gösterdim. yaptığım işin belki de en güzel yanı bu; meraklısı olmayanın ilgisini dağıtacak sayısız malzemem var. hafif geri çekildi, defansta derinliğin kaybolduğu bu andan faydalanıp "belim ağrıyor" bahanesiyle yönümü değiştirdim, rahat yazabilmek için. sırf sana çaktırmadan, gönül rahatlığı ile şu yazıyı bitirebilmek için:
aramızda sadece bitmemiş bir yapboz kadar mesafe varken bile yine anladım.
seni her an özlüyorum ve seviyorum.
yazarlar fight club kursa koyacakları ilk kural
-
kurs ücretleri peşindir.
sadece aptallar 8 saat uyur
-
"kim ne derse desin, mutlu insanın en mutlu anı, uykuya daldığı andır ve mutsuz bir insanın en mutsuz anı, uykudan uyandığı andır. insan hayatı, bir tür hata olmalı."
schopenhauer böyle der, o zaman mutlulukla aptallık arasında bir bağlantı mı vardır diye aklımızda soru işareti oluşturan bir önermedir bu.
eğer mutluluk gelecekse uykuyla birlikte aptal olmayı kim takar ki?