hesabın var mı? giriş yap

  • “kesin tutar olm!” fikridir.

    1. netflix'e özenip onun onda biri kalitede yapımlar çıkartarak

    2. youtuberları toplayıp youtube kalitesinde yapımlara insanların para vermesini bekleyerek

    3. reklamlı izlemeyi kabul edenlerden para da isteyerek

    ...

    bu iş olmaz.

  • 5-10 kişi aldı diye bunu ekonominin kötü olmadığına yoran gerizekalıları görmemize sebep olmuş telefondur.

  • 2000 yılında kupa galipleri kupası mı vardı aq?

    bu fenerbahçelileri, dolunay zamanlarında werewolf’a dönüşenlere benzetiyorum: bunlar da fener maçlarının olduğu günlerde ve sürü liderleri bunları gazladığında rambo okan’a dönüşüyor. ilginç. bence fenerbahçe sembolünü kanaryadan kurt adama çevirmeli *

  • hiçbir zaman gerçek anlamda gelişememiş ve beklenen seviyeye ulaşamamış edebiyat türüdür.

    fantastik edebiyat, dünya çapında son derece popüler ve saygın bir edebiyat türü olmasına rağmen türk edebiyatında başlıca bir tür olamamış, çocuk edebiyatının bir alt dalı olarak kalmıştır. esas ilginç olan ise türk halkının ithal ikame fantastik edebiyatını okumayı sevmesidir. yani harry potter, yüzüklerin efendisi, taht oyunları gibi yabancı eserleri seviyoruz ancak fantastik edebiyat üretmiyor, üretilen nadir eserleri de okumuyoruz. türkiye'de fantastik edebiyat ithal ikame olarak varlığını sürdürüyor.

    bu durumun birçok nedeni var ancak bu nedenlerden biri hiçbir zaman türk kültürünün "fantastik altyapı ve unsurları" bulundurmaması olmamıştır. batı kültüründe olduğu gibi türk kültüründe de peri, cin, hayalet gibi doğaüstü yaratıklar bulunmakta ve kahramanlar canavarlarla çarpışmaktadır. üstelik bu gelenek sözlü edebiyata kadar uzun bir tarihe sahiptir. başka bir deyişle türk fantastik edebiyatının bu kadar geri planda kalmasının nedeni "gerekli altyapının olmayışı" değildir.

    peki nedir bu sebep? başlıca dört neden sayılabilir. bunlar din, geleneksel toplum anlayışının yıkılmaması, bireyselciliğin gelişmemesi ve bu türün ciddiye alınmaması şeklinde sıralanabilir. karşımıza ilk olarak geleneksel toplum yapısı ve "bireyselleşme" kavramının yeterince gelişmemesi çıkıyor. dünya edebiyatına baktığınızda fantastik edebiyatın yükselişinin 19. yüzyıldan itibaren bireysellik kavramıyla birlikte yükselişe geçtiğini görürsünüz. fantastik edebiyatın bir "çocuk eğlencesi" olmaktan öteye geçip başlıca bir tür olmasında bireyin kendisini geleneksel toplumdan kurtarıp sorularına özgürce cevap verebilmesinin çok büyük payı vardır. geleneksel toplumun onun için otomatik olarak verdiği cevapları kenara bırakıp kendi hayal gücünü kullanabilmektedir. oysa geleneksel toplum, kişiyi bireysel cevaplardan uzaklaştırarak kalıplaşmış cevaplara yönlendirir. bir de buna din faktörü eklenince kalıplaşmış cevapları yıkmak şöyle dursun, sorgulanması bile gündeme gelmemektedir. her şeyden önce fantastik edebiyatı yaratıcıya karşı çıkmak olarak gören toplumsal zihniyet, bu türün çocuk eğlencesinden öteye geçmesine izin vermemektedir. örnek vermek gerekirse j.k. rowling harry potter'daki ruh emicileri depresyona girdiği bir dönemde hissettiklerinden yola çıkarak oluşturduğunu söyler. türk geleneksel toplumunun bir üyesinin aynı depresyonu yaşaması durumunda bunu yaratıcının bir imtihanı olarak görme ve süreç geçene kadar sabretme ihtimali hayli yüksektir. olumsuz olayları nazar değmesine, açıklanamayan olayların gaipten gelmesine, ya da başka bir deyişle "allah'ın hikmeti olduğuna" inanan toplumun bir üyesi, bu süreçleri hayal gücüne bırakıp fantastik yaratıklarla yorumlamaz. böyle bir eğilimi bile olmaz. yapmaya kalkışanları da dine şirk koşma fikri durdurur.

    toplumun mevcut anlayışı fantastik edebiyatın yazılmasını engellediği gibi okunmasını da engellemektedir zira ciddiye alınmamaktadır. çocukları eğlendirmenin ötesine geçen her fantastik hikaye amacını aşmış demektir. kişi masal yazmıyor ya da anlatmıyorsa boşuna zaman kaybetmemelidir. bu "ciddiye alınmama" durumu beklentileri de şekillendirmektedir. son yıllarda bunun çok bariz bir örneği var. netflix'in hakan muhafız dizisini izlerken muhtemelen birçok kişi onlar adına utanmış ve başını sokacak yer aramıştır. bu diziyi bu kadar izlenemez yapan şey sadece senaryo ya da oyunculuklar mı? izlerken bir şeyler kafamızda oturmuyor, yer edinmiyor çünkü kültürümüzde yok. çünkü alışmamışız. "süper kahramanın geçmişten gelen yaratıklarla savaşarak bir şehri kurtarma" fikri bizim için yabancı fantastik edebiyatla özdeşleşmiş. bir hikaye okurken james isimli bir karakterin elinde asasıyla kilisede gargolye peşine düşmesi normal iken ahmet ya da mehmet'in sihirli değneğiyle camide peri avlaması fikrini özümseyemiyoruz. bu süreç döngüsel olarak birbirini etkiliyor. biz türk yazarlarından realist ve toplumun sorunlarını ele alan romanlar bekliyoruz, onlar da o tarz roman yazıyor. "yetişkin türk fantastik romanı" üretmeme ve okumama konusunda bir uzlaşma söz konusu.

    türk edebiyatında fantastik eserlere bakıldığında, sözlü edebiyatla günümüze gelen masallar ve dede korkut hikayeleri gibi efsaneler haricinde karşımıza ilk olarak 19. yüzyılda giritli aziz efendi tarafından yazılan muhayyelât çıkar. yazıldığı dönemde hiç ciddiye alınmadığı gibi edebiyat çevresi tarafından alay konusu olan bu eser günümüzde pek bilinmemektedir. bizzat ahmet mithat efendi, giritli aziz efendi'yi ülke bu derece karışık iken "boş işlerle uğraşmakla" suçlamıştır. bu sebeptendir ki batı kültürünün 18. yüzyıldan itibaren ürettiği "yetişkin fantastik edebiyatı," 19. yüzyılda dracula ve frankenstein gibi eserler verip 20. yüzyılda zirveye ulaşırken türk edebiyatında ilk ciddi girişimler ancak son 30 yıllık dönemde ihsan oktay anar ve barış müstecaplıoğlu gibi isimlerle vermeye başlamıştır. bu zamana kadar hüseyin rahmi gürpınar'ın gulyabani gibi eserler kaleme alınsa da, fantastik ögeler hikayenin ana unsuru olmaktan ziyade öğretici mesajı destekleyecek yan faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır.

    son yıllarda basılı medyada değil de, görsel medyada yetişkin fanstastik kurgular netflix gibi ithal ikame olarak yavaş yavaş yer edinmeye başladı (sihirli annem ve selena gibi uyarlama dizilerin hedef kitlesi bir kez daha çocuklar olduğu için bahsetmenin lüzumu yok). hakan muhafız ya da atiye gibi dizilerin kalitesi başka bir konu ama aslında alttan alta türk halkına "yetişkin fantastik edebiyatını" kabul ettiren projeler ikisi de. görsel medyada bu durumun normalleşmesi belki zaman içinde basılı medyaya da yansır ve bu türde daha fazla eserler verildiğini, bunların da ciddiye alındığını görürüz ama günümüzde baktığımızda daha zamanı olduğunu söylemek yanlış olmaz.

  • "açıklamaya göre, türkiye'nin alacağı kredi 5 yılı geri ödemesiz dönem olmak üzere 10.5 yıllık vadeye sahip."

    detayına hayran kaldım. şimdi tam bir "vatan haini" olsam düşünürdüm ki "nasılsa 5 yıl sonra biz iktidarda olmayız. bu parayı neden ye..."

    öhöhöm. neyse, selam ve dua ile.

  • yıllar sonra ilk defa büyük bir keyifle çizgi film izlerim diye kaltım ama, lan öyle bir çizgi filmler var ki 20 dakika izledim, mevzuyu anlamadım amk? çakmaktaşlar nerde lan şerefsizler!!!11

  • türkiye birileriyle gurur duyarken ben o tadı alamıyorum. gurur duyulanlar değişiyor; bazen bir katil bazen bir siyasi bazen bir sporcu. gurur duyanlar değişmiyor. elvan söz konusu olunca gurur duyan kitle değişiyor ve açıkçası elvan ile gurur duymanın en güzel tarafı bu..

    kabul etmeliyiz, bu zamanın başarılı türk sporcularına benzemiyor, uzaktan türk olduğunu düşünmeyenler yakınlaştıkça böyle bir ihtimali kaale almıyorlar. başarılı olmuş türk sporcusunun temel özellikleri vardır. başarılı olduktan sonra uzatılan mikrofonları affetmezler. allah affeder rambo affetmez diyenler bizim sporcuların zafer sonrası demeçlerini hiç dinlememiş kişilerdir. türk sporcusu; önce devlet büyüklerine teşekkür eder daha sonra bir tarihteki başarısızlığından dolayı o'nu eleştirenlere sallamaya başlar. ikinci olan sporcumuz ise birinciyi geçebileceğini lakin hakemin, zeminin, rüzgarın, sakatlığının bunu engellediğini söyler. doping kontrolünden kaçıp bütün dünyanın kendine düşman olduğunu iddia eder.

    elvan ise yarışma bittikten sonra süratinin bu kadar olduğunu söylüyor. geçen sene dünya şampiyonasında ikinci olduğu için kimse karşılamaya gitmedi. onlara laf söylesen bir daha yapamazlar ama yok söylemiyor. yahu "devlet bana destek olsun birinci olurum bu daha ne", diye açıklama yap geleceğini kurtar, dört sene yatarsın sonra sakatlanırsın.. bunu da demiyor.

    bir iş yapmanın saadeti ile türk bayrağı ile pisti turluyor ve baklava istiyor, mümkünse..

    zeki,çevik ve ahlaklı sporculara benziyor.. o koşarken mutlu oluyorum, kazanınca seviniyorum, benimle beraber sevinmeyip aaa bu türke benzemiyor diyenleri görünce daha da seviniyorum.. benim milli atletim bu.. ay yıldızlı forma, madalya, baklava.. hepsi helal olsun.

  • ülke gündemini, belirli bir süre boyunca meşgul etmiş, esasen çapının, bazen ise gerçekliğinin nerelere uzandığı bilinmeyen olaylardır.

    şarbon: biyolojik savaş yöntemlerinden biri olarak addedilmişti. insanların, kapalı zarflar içinde, kapılarına şarbonlu mektuplar bırakıldığı iddia edilmişti. ana haber bülteninde günlerce konuşuldu bu durum. insanlar tedirgindi.

    deli dana: orijinali bovin spongiform ensefalopati olan salgın hastalık. özellikle tedavisinin olmaması ve bir anda, türkiye'de infial yaratacak düzeyde, yaygınlaştığının duyurulması, insanları, et yeme noktasında paranoyak hale getirmişti. sığırların kulağına sağlıklıdır manasında onay küpesi takmak bu haberlerden sonra yaygınlaşmıştır.

    van gölü canavarı: bir dönem, ana haber bültenlerinin vazgeçilmezi olmuş fantastik yaratık. zırt pırt birileri bu canavarı gördüğünü iddia ediyordu. gazetelerde düzenli olarak haberi yapılıyor, van gölü'nden geçimini sağlayanlara uyarılar yapılıyordu. iş o kadar ciddiye vardırıldı ki, iyi tirajlı gazetelerimizde bu canavarın sözümona fotoğrafları yayınlanıyor, reha muhtar konunun üzerine gidiyor, hatta birtakım denizaltı araştırma organizasyonları çağırılıp, işin aslı öğrenilmeye çalışılıyordu.

    kuş gribi: tavuk piyasasının dibine vurmasına neden olmuş bir olaydı. ülke çapında kafes hayvanları itlaf edildi. hastalığın mevcut olarak nasıl bir yüzdeye sahip olduğu belirlenemedi ama infial yaratmaya ve tavukçuluğun dibe vurmasına yetti. tabii sonra sektörün bu kolunu kalkındırmak için bir çok kamu spotu benzeri reklamlar ve yayınlar yapıldı.

    domuz gribi: türkiye'de temizlik paranoyasını başlatan ve antibakteriyel sabunların piyasaya girmesine neden olan olaydı. tüm bir ülkede, okullarda el yıkama zili projeleri bile düzenlenmişti.

    medyum, büyücü, falcı, bonus olarak mesih: 80 döneminin politize olmuş, ideal arayan toplumu, artık iyice apolitik olmuş fakat gitgide bu toplumda paranoya ve paranormallik baş göstermeye başlamıştı. bu dönemi, tv'lerde,çivici katil'in filan gösterildiği sıcağı sıcağına, cam yiyen adamın gösterildiği ister inan ister inanma ve ne bileyim gözünden metrelerce iplik çıkaran çocuğun gösterildiği teksoy görevde ile birlikte anmak gerekir.

    işte bu dönem toplum olarak psikolojimizi bozdu. manyak olduk resmen. medyumların düellosu olurdu televizyonlarda. insanlar bu tarz paranormal olaylara büyük ehemmiyet veriyordu. bu tarz insanlara güveniyorlardı sanırım. ama yine de keto, memiş'in ters yumruğunu önceden göremedi. insanlar bütün gün işlerinde güçlerinde yorulduktan sonra, prime time'da işte bunları izliyordu. ulan teksoy'un a4 kağıdının altına çakmağı yakarak, a4 kağıdında cinlerin suretinin oluştuğunu iddia ettiği bir adamı bile gördüm; cin çarpan bir ailenin görüntüleri filan vardı.

    bu dönemin sonunu ise reha muhtar, hasan mezarcı'yı video konferans ortamında konuk ettiği programda sonlandırmıştır: "yahu adama soruları soramadık; asasıyla beraber uçtuuu gitttiii. evet, tarkan ve askerlik haberiyle devam ediyoruz"...