ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
6 kasım 2022 erken seçim iddiası
-
seçim sandığını sevgiliye olan kavuşma özlemi gibi bekliyoruz ve o gün geldiğinde gavura vurur gibi vuracağız mührü.
az bilinen görgü kuralları
-
iban numarası ekran görüntüsü olarak atılmaz.
türkiye'de kalitesi bozulmayan şeyler
-
(bkz: kalitesizlik)
izmir büyükşehir belediyesi'nin odun dağıtması
-
akp'nin dağıttığı kömürler devlete 1,5 milyar liraya mal olmuş ve vatandaşın cebinden çıkmıştır.
http://www.ilk-kursun.com/haber/158359
izmir büyükşehir belediyesi'nin dağıttığı odunlar ise kendi sorumluluk alanındaki ağaçların budanması ile elde edilmiş ve devlete, belediyeye ekstra bir maliye neden olmamıştır.
https://izmir.bel.tr/…il.asp?newsid=10215&menuid=53
edit: izmir büyükşehir belediyesi'nin dar gelirli vatandaşlara yardımıdır.
nba maçlarının artık keyif vermemesi
-
(bkz: sürekli olarak çocukluğuna özlem duyan tuhaf tip)
hepsi de bu başlıkta tespit edilebilir. bunların futbol müadilleri de nerede o eski maradona ve pele muhabbeti yapan amcalar olur.
eskinin iyi olması falan da değildir saçmalamayın. nba hiçbir zaman şuanki kadar atletik, top kabiliyeti yüksek, şütör ve pasör olmamıştı.
80'lerde falan üçlük çizgisini savunmanıza hiç gerek olmazdı ancak gene de her maç 115 sayı yerdi takımlar dsadsadsada. o kadar sikimsonik savunmayla geçen yıllara nostalji kasan bunaklarsınız.
bir insanla anlaşabileceğinin işaretini veren şey
-
aslında benzer acı tecrübelerden geçmek o insanla o noktada ayni zeminde empati kurabilmenize ve o insana nereden vurmamaniz gerektiğini anlatır. bana göre bu bir işaret değil daha çok kurulan bağ ile ilintilidir.
sevmediginiz insanlarla da bunu yapabilir ve anlaşabilirsiniz ama bir bağınız yoktur. önemli olan iletişim kanalınız, duygularınızı dile getiriyor olabilmeniz.
yaşanılan süreç zaman zaman ikili ilişkilerde yorucu bile olsa aranizdaki bağ; diğer insanlardan ve düşüncelerden etkilenmeden iletişim kurararak ilerler. ancak ne yazik ki düşünce yapiniz size ait değilse bu bağı kurmak tamamen zaman kaybı olur.
çünkü insanoğlu aciya genelde sempati duyar ama tam anlamiyla empati kuramaz. empati kurabilmek için anlamak ve anlaşılabilmek için benzer duyguların tecrübe edilmesi gerekir ama bu bir şart değildir.
eğer insan kendi içinde çatışmalar yaşayan biriyse bu insanın bırakın kendini diğer insanlarla bile anlaşması mümkün değil. temelde ki eksik yine ne acıdır ki bütün imaji ve karakteri yerle bir eder.
zamanın içinde güzel akışlar olur bazen zorlayıcı önemli olan bu akış içinde karşindaki insana kurduğun bağda bencilce ego tatminleri için kendini rezil etmek yerine dürüst ve sadık kalabilmekte.
ve bu akışta benimle olmuş bu güzel insana en başta sevgim, derin bir saygım ve vefam var. iyi ki var.
phantom thread
-
chris rock sayesinde temelleri atılan paul thomas anderson'ın son filmi. şöyle ki, chris rock bir gün p.t. anderson'a “hey adamım ne zaman bir ilişki filmi yapacaksın ha? senin sorunun ne dostum.” demiş. tabii böyle b sınıf amerikan filmi dublajıyla konuştuğunu sanmıyorum ama buna benzer bir şekilde ifade etmiş olmalı. * p.t. anderson “chris rock size bir tavsiye verdiyse bunun üstüne gitmelisiniz diye düşündüm.” diyor. punch-drunk love'dan sonra pta'dan bir aşk filmi beklemek kuşkusuz en kutsal bekleyişlerden. iki filmde de takıntılı bir adam ve aşk var. ama bu kez janr farkından ve ustalıktan olsa gerek daha efsane işlenmiş. aynı zamanda boogie nights filminde olduğundan daha açık bir oedipus kompleksi de izliyoruz.
spoiler
çoğunluk sürprizsiz bulmuş filmi, fakat beni pek çok kez şaşırttığını söyleyebilirim. beden ölçülerinin alındığı sahnede alma'nın rahatsızlık hissi bende farklı bir intiba uyandırmıştı. yüzünde "ben nereye düştüm böyle" ifadesi okunuyor, fazla savunmasız görünüyordu. orda yaşarsa kullanılacağını, sömürüleceğini düşündüm. ama hiç de kolay lokma olmadığına öylesine çarpıcı yönetmen ve kurgu işçiliğiyle şahit olduk ki, afalladım. reynolds, kıza dikeceği elbisenin ölçülerini alırken, aynı zamanda ona yeni bir hayat biçeceğine kesin gözüyle bakmıştım. onun gibi narsist ve son derece kontrolcü bir adamdan başka şey beklenemez. nitekim film seyirciyi bu yönde yoğurmaya başlıyordu.
akşam yemeği esnasındaki kavgada reynolds'ın “seni evime ajan olarak mı gönderdiler, düşmanım mısın, kuşatıldım!” * gibi ithamlarında onun sadece okb değil aynı zamanda paranoyak olduğunu da düşünmüştüm. ta ki zehirli mantarlara kadar...
masadaki kavgada haklı tarafta olmasına rağmen, reynolds'tan "kapı orda!" tepkisi gören alma'nın masayı terk etmesiyle birlikte bir gurur abidesine dönmesini bekliyordum. fakat evden ayrılmaması şöyle dursun, zehirli mantarı reynolds'ın çayına serpiştirdiği an bir p.t. anderson filmi izlediğimin idrakiyle sarsıldım.
başta sadece saf bir köylü kızı gibi görünen alma, adamın anne zaafını yakalayacak ve hatta bunu kullanacak kadar zeki çıkıyor. ona bunları yaptıran şeyin aşk olduğunu söylemek mümkün. alma, kariyer hırsı yapmıyor esasen. derdi para pul değil. reynolds'a duyduğu hayranlık ve aşk, kıskançlığı doğurduğu vakit film direksiyonunu kaotik bir romantizme kırıyor.
filmin başında reynolds adeta boşlukta gibidir ve sanki ruh eşini ararcasına bir arayış içindedir. alma'yı bulduğunda ipleri eline alabileceğini zanneder ama onu bir türlü kontrol edemez. zamanla rolleri değişirler. reynolds, alma'yı mental olarak zehirlerken, alma ise onu fiziksel olarak zehirler.
kız onu anne şefkatiyle yedirip, içirip, başında bekler. böylece ona ihtiyacı olanı, mahrum olduğu tek şeyi vermiş olur; anne sevgisini. aynı zamanda alma, reynolds'ın da kendisine ihtiyaç duymasını arzular. karşılıklı bir win-win durumu söz konusudur. ikisi tıpkı bedene cuk oturan bir kıyafet gibi birbirlerine tam uyarlar.
munchausen sendromu denen rahatsızlığa ilgi duyuyorum. filmde görülen ilişki, bir çeşit munchausen sendromu vakası gibiydi. elbette ki kurbanın da bu "hasta etme oyunu"na dahil oluşu benim için büyük ters köşe oldu. reynolds'ın hasta olarak, sert çizgilerle donattığı katı disiplinli hayatından kurtulması mükemmel bir kaçış değil midir? zehirli mantarın sebep olduğu halüsinasyon sonucu, üstünde kendi diktiği gelinlikle rahmetli annesini görmesi. annesine duyduğu aşk ve özlemi alma'yla karşılaması. tüm bunlar hasta olmanın getirdiği acılara bedeldir onun için. bedenen zayıf düşmesine rağmen zihinsel olarak iyileşir. stres dolu işinden birkaç günlüğüne de olsa kurtulur.
daniel'ın kariyerinin başlarında the unbearable lightness of being filminde canlandırdığı tomas karakterinin, gittiği restoranda garsonluk yapan tereza ile bir tanışma sahnesi vardır. bu filmde de buna çok benzer bir sahne vardı. reynolds ile garsonluk yapan alma'nın tanışma sahnesinden bahsediyorum tabii ki. iki al yanaklı aktris juliette binoche ile vicky krieps ve ikisinin de masum kahverengi gözleriyle daniel-day lewis'e attıkları bakışların sinematik izdüşümü beni uçurdu.
stanley kubrick'in the shining filminde baş kahramanın "eser"ini ortaya çıkarmaya çalışırken evde estirdiği teröre benzer durumlar da izledik. "evin beyi" çalışırken yanına gidip "konsantrasyonumu dağıttın!" azarı yiyen kadınlar! sahne geçiş efektleri de the shining esintileri taşıyordu. bariz bir referans söz konusu.
her anlamda bir başyapıt olduğunu düşündüğüm phantom thread, pta filmografisinde, şahsım adına üçüncü sırada yerini aldı.
ayrıca internette filmle ilgili şöyle bir yorum gördüm, hâlâ gülüyorum;
“üzgünüm ama bir erkekle ilk randevumda bana ölü annesinin saçlarının şu anda giydiği ceketin astarına dikildiğini söylüyorsa, kalkar giderim!”
son olarak, daniel-day lewis.. ne diyeyim ki sana. reddettiğin her senaryo öbür dünyada yakana yapışacak bunu bil.
yaprak dökümü
-
cem ölüp diziden kurtulmuştur. darısı başımıza.
o ses türkiye
-
az sonra ceyda adlı yarışmacının ahmet kaya'dan "i will always love you"yu söyleyeceği yarışma.
defne samyeli ve kızının evde kal pozu
-
daha çok anasına bak anasını al pozu olmuş.
kim lan bu ssg
marmaray
-
harfleri ile 'yarraamm' yazılabilen kelime.
atatürk'ün en iyi yaptığı şey
-
85 sene sonra dahi hala birilerine dert olabilmek, bir yerlerine batabilmektir.
sevgilisine sataşan adamları nakavt eden adam
-
elalemin magandaları bile ilk yardım biliyor, medeniyet bu işte.