ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
kişinin büyüdüğünü anladığı an
-
ilk yumruk bogaza oturdugu zaman.
yoksa cocuk tutmaz ki.. aglar!
yaran diyaloglar
-
-sınavın nasıldı?
-greyfurt gibi.
-?!?!
-hani olur ya, ekşi, acı, ağızda kötü tad bırakır...
istiklal caddesi'ndeki 2022 yılbaşı kutlaması
-
şam sokaklarındaki yılbaşı kutlaması bile böyle leş değildir.
ankara'da gaziye terbiyesizlik yapan ego şoförü
-
melih'in askeridir. akp mitinglerine adam taşır otobüsü ile.
exxen'de yayını durdurabilme özelliği olması
-
aynı zamanda sesi açıp kısabilme özelliği de mevcuttur.
19 yıllık teknisyeni 2 yıllık mühendisin yönetmesi
-
yine bi tekniker ağlayışı. yakında 10 yıllık hemşirenin 2 yıllık doktorun, 10 yıllık katibin 2 yıllık hakimin altında çalışması diye de başlık açılırsa şaşırmayacağımız durum. üniversite orda, sınavla alım yapıyorlar, mülakat yok. paşa gönlün çok huzursuz olduysa paşam, ver hakkını diplomanın. sen de mühendis ol.
kazuo işiguro
-
2017 yılı nobel edebiyat ödülüne layık görülen 8 kasım 1954 doğumlu japon asıllı ingiliz romancı. nagazaki kentinde doğan ishiguro, 1960 yılında ailesiyle birlikte ingiltere'ye göçmüştür. 1978 yılında kent üniversitesi'nden mezun olan yazar, east anglia üniversitesi'nde yaratıcı yazarlık üzerine yüksek lisans yapmıştır. ayrıca mezun olduktan sonra londra’da sosyal hizmetler görevlisi olarak çalışmıştır. yazar, 1989 yılında "the remains of the day" (günden kalanlar) romanıyla man booker prize ödülüne layık görülmüştür. yazarın 2005'te yazdığı never let me go (beni asla bırakma) eseri ise, time dergisi tarafından ingilizce yazılmış en iyi 100 roman listesine alınmıştır.
hakkında bilgiler - https://tr.wikipedia.org/wiki/kazuo_ishiguro
türkçe eserleri - http://www.kitapyurdu.com/…kazuo-ishiguro/7638.html
5 eylül 2016 hırvatistan türkiye maçı
-
hırvatistan maçıyla tekrar gördük ki seyircisiz bir şeye benzemiyor futbol. bence seyircisiz maç cezası yerine maçsız seyirci cezası uygulanmalı. olay çıkaran seyircilere 90 dakika mal gibi boş saha izlettirilmeli. (bak bir daha yapıyorlar mı?)
bayram sabahı kahvaltısı
-
dünyanın en güzel şeyidir. hiçbir arkadaş ortamı, romantik ambiyanslı yemek, lüks sofra bu kahvaltının tadını vermiyor arkadaş..
o zeytinler, reçeller, domates ve biber söğüşü, bayram için hazırlanan yöresel yemeklerden minik minik kupleler...
hele ki çay... 126 bardak içtim la.. daha dün bu saatlerde iftara 12 saat vardı.. nasıl dayanmışım la ben bu oruça?
postacı
-
1969 yılında kapadokya'da bill ray tarafından çekilen bir fotoğraf.
bbc türkçe'de hikâyesine yer verilmiş :
"artık var olmayan bir zaman, samimiyet, mütevazilik ve yalınlık... tüm bu duygular ve belki de daha fazlasına duyulan bir özlemin yarattığı melankoli hali.
bill ray'in life dergisi için çektiği bu fotoğraf insanda nostaljik hisler uyandırıyor.
tıpkı yine life dergisi için çekilmiş, times meydanı'nda genç kızı öpen denizci fotoğrafı gibi. o ana, mekana ve zamana ait.
fotoğrafçı bill ray de 1969 yılında nevşehir'de çektiği ve ikonikleşen bu kareyi, "bu tarihte bir andı. yaptığım o anı yakalamaktı" diye anlatıyor.
1970 yılına ait olduğu sanılan fotoğraf ise aslında 1969 yılının eylül ayında çekilmişti.
amerikan life dergisinin fotoğrafçısı olan bill ray ve muhabir nadine liber, 1969'da paris'ten istanbul'a geldi.
onların 1 aylık türkiye turunun sonucunda ortaya çıkardığı içerik, derginin 17 nisan 1970 tarihli sayısında yayımlandı.
o özel dosyanın kapağında ise türkiye'de yaklaşık 50 yıl sonra ünlenecek olan fotoğraf vardı.
adının "lokanta" olduğu sanılan o fotoğraf, fotoğrafçısı bill ray tarafından "postacı" olarak adlandırılmıştı.
bugün 83 yaşında olan bill ray, 50 sene önce çektiği kareyi "en iyi fotoğraflarından biri" olarak tanımlıyor.
new york'taki evinden bbc türkçe'ye konuşan fotoğrafçı, 1969 yılının eylül ayında çektiği karenin ve bir aylık yolculuğun hikayesini anlattı."
buradan sonrası copy paste değil alın teri. kulak teri de olabilir.
"karşımdaki mükemmel görünen bir adamdı.
onu gördüğüm anda kalakaldım. tanrıya şükür leica kameram boynumdaydı ve fotoğrafı çektim. iyi olacağını biliyordum.
life dergisi için fotoğraf çekiyordum ve o sırada paris'teydim. fotoğraflı bir türkiye haberi yapma işi oluştu. 50 yıl geçti üzerinden. hatırlamak için o sayıya bakmam gerekiyor.
o güzel sahiller el değmemiş henüz yapılaşmamış hâldeydi. turistlerin buraya gittiğine dair haberler duyuyorduk. ucuzdu, yemekler harikaydı, şarap güzeldi.
elbette bu yolculuk bana inanılmaz yerler gezerek inanılmaz fotoğraflar çekme fırsatı sundu. ilk olarak istanbul'a gittik. bir araba kiraladık. oradan sahil hattını takip ederek efes harabelerine doğru güneye indik.
daha önce bir gezi rehberinde görmüştüm. kayseri yakınlarında bir yerden bahsediyordu. bu yeri kesinlikle görmelisiniz, diyordu. iyi bir fotoğraf çıkacağını düşünerek oraya gittik. istediğim fotoğrafı çektiğime emin olduğumda öğle zamanıydı. oraya özgü bir lokanta buldum. yemeğimi yedim. keyfim yerindeydi. tam kalkmak üzereydim ki bu adamı gördüm. o tam o sırada yemeğini bitirmişti ve sigarasını yakmak üzereydi. rahat bir şekilde oturmuştu. kadraj mükemmel görünüyordu. ben de fotoğrafı çektim.
kameram o sırada boynumdaydı. her an hazır olmalısınız. yani tam anlamıyla spontane bir andı.
aramızda hiçbir konuşma geçmedi. ona sadece o şekilde kalmasını işaret ettim. o şekilde durması için "dur" işareti yaptım. sanırım profesyonel bir fotoğrafçı olduğumu anladı. tabii arkadaki garsonun arka planda neden o kadar iyi durduğunu ancak tanrı bilir. aynı zamanda yine arkada duran atatürk madalyonu. o da bu fotoğrafı mükemmel yapan nedenlerden biri. ama onu oraya ben koymadım. zaten oradaydı.
öncelikle bakar bakmaz bu adamın türkiye'de olduğunu anlıyorsunuz. burası new york, paris değil. her şeyi anlatıyor size.
tek yaptığım hareket kadraj için birkaç santim sağa veya sola kaymaktı. bu kadrajı seçtim çünkü kompozisyon böyle daha doğruydu. ayrıca ışığın da adamın suratına böyle düşmesini istedim. ışığın insanların bir yanına ,aynadaki gibi, vurmasını çok severim. vermeer'in yaptığı gibi.
fotoğrafçılığın varlık sebebi anı yakalamaktır. bu kare tarihteki bir an, bir yerdeki o an. bunun için fotoğraf çekersiniz. yaptığım buydu.
1953'ten beri dünyayı gezerek bunu yaparım. bu türkiye'deydi. mesela fotoğrafı moskova'da çekseydim arkada lenin olsun isterdim.
bu adam koçak'ın postane müdürüydü. ve belli ki giyinmeyi ciddiye alan biriydi. çok güzel giyinmişti. dahası fotoğrafın çekilmesinden de hoşnut gibiydi çünkü iyi giyindiğini biliyordu. umarım fotoğrafı görmüştür çünkü benim gösterme şansım yoktu.
bu oldukça büyük bir baskı.( fotoğrafın bir örneğini gösteriyor.) dia'dan bastım. bunlar artık yapılmıyor galiba. bu en iyisiydi.
kalıcılar. sonsuza kadar."
edit: haberde video var ama bill ray röportajının linkini de bırakıyorum.
facebook'ta tanışmak için atılan ilk mesaj
-
merhabalar,
godfather filminin bir yerinde, şu söz vardır, çok hoşuma gider ve her yerde kullanırım:
-eğer birini seviyorsan, bırak gitsin... dönerse senindir, iskenderse benimdir!! hahahahahahaahhaahhaahah!!!
bu kısa girişten sonrai kendimi tanıtayım... spontan bir insanım... mesela face'de profilini gördüm ve hemen sana yazmaya karar verdim...
kendini nasıl tanımlarsın?
asi?
şatafatlı?
kaderci?
ilk harflerine bak, beni göreceksin:)
mustafa
onu muayene edemem abdestim kaçar nikah düşer
-
yüzüne "neden doktor oldun o zaman!!!" diye haykırılmaması gereken hekim hanımefendinin cümlesi. saçmalamayın lütfen medeni olun biraz allasen. *
20 temmuz 2022 ozan güven magazinci tartışması
-
olayın özeti taciz.
patton
-
kelebek, maymunlar cehennemi ve boys from brasil filmlerinin yönetmeni franklin schaffner' dan ikinci dünya savaşında avrupa'da geleral olan patton'un gerçek hayat hikayesi. 20. yüzyılda psikopat bir don kişot olan savaş tarihi uzmanı patton' ın izlenmeye değer kişiliği ve yaşantısı kendisi ile birlikte avrupa'da savaşan general bradley'in romanından uyarlanmış. yer yer tarihi gerçekliği olan görüntülerin bile sürreal bir havada verildiği filmde bence en güzel şey patton'ı oynayan george c. scott'ın harika oyunculuğu.
filmde ve gerçekte de almanların patton'ı amerikalılardan çok daha iyi anlayıp daha fazla saygı duymaları ise son derece kayda değer.