hesabın var mı? giriş yap

  • farkındalık yaratır. "aa süleyman kızmış lan" dersiniz. sen 4 yıl boyunca gün aşırı converse'le kampüs yollarını arşınla, saçın sakalın birbirine girmiş olsun... sonra mezun olurken topuklu ayakkabıyla çık karşımıza. sakalları da kesmiş tabii, kaşları inceltmiş, saçlar fönlenmiş... hayat çok enteresan gerçekten.

  • araba hakkındaki düşüncelerimi 3 senelik kullanıcısı olarak sonraya bırakmak istediğim güzel araçlardır.

    (bkz: burası çok önemli)
    sarı sitede 2017 1.6 tdi 115 hp style modeli satılan 2.el araçları kesinlikle alınmamalıdır. filo aracı olarak kullanılan 2017 style modelleri çoğunlukla ikinciyeni.com üzerinden satıldı ve satılmakta, bazılarını alan "nitelikli dolandırıcı" karakter yoksunları ise sarı sitede "memurdan, doktordan, bayandan" başlıkları ile hatta aradığınızda aracı ilk sahibinden aldım diyerek yalanlara başvurarak size "kakalamaya" çalışmaktalar.

    "aat
    aaz
    aer
    aep
    et" aklıma gelen plaka serileri. 2017 leon style ilanlarında bu arabalara denk gelirseniz bilin ki araçlar filo aracı ve büyük çoğunluğunun deli dehşet hasar kayıtları var. 1 kişinin bile dolandırılmasını engelleyebilirsem ne mutlu.
    "aav
    aay
    aba" plakalı araçların çoğu da bu filo araçlarındandır.

    edit : araç yılı model detayı eklendi.
    edit 2 : son 3 plaka serisini ekledim. hatırlatma için (bkz: reclakebrix) teşekkürler.

    önemli edit : (bkz: rüzgar bebek yürüyecek kampanyası)
    (bkz: rüzgar bebek yürüyecek kampanyası)
    (bkz: rüzgar bebek yürüyecek kampanyası)

  • mutfak tezgahına çıktığı zaman su tabancasıyla su sıktığım, üç beş seferden sonra artık su sıkınca tezgahta sırt üstü yatıp "haa şöyle biraz da gobeğime gobeğime sık" diyen bir kedim var.

    eğitim yukarıdaki cümlenin neresinde gizlenmiş olabilir? biri bana açıklasın.

    yevşekkediler.

  • nasil bir alt-kultur haline geldigini bbc nin belgeselinden izleyip ogrenmek beni kasar diyorsaniz sizi soyle alalim.

    avusturyali 3 genc adam, 80 lerin ortalarinda eglenmek icin prag seyahati yaparlar. genclerden bir tanesi bu seyahati kaydetmek icin ikinci el bir magazadan lomo compact automat satin alir. bu oyuncakimsi makineden cikan fotolar o kadar enteresan ve renklidir ki, viyanaya donuslerinde hem kamerayi hem de fotolari goren arkadaslari birer tane edinmek isterler fakat sovyet uretimi olan bu kamerayi her isteyene bulmak o donemler cok da kolay degildir. bulabildiklerini toplamaya, ese dosta satmaya, derken her sorana satmaya baslarlar. lakin bi takim prensipler koyulur ; hic bir kurala tabi olmaksizin fotograf cekilmeli, eger kullanilmayacaksa atilmamali mutlaka bir baskasina devredilmelidir, bir nevi kutsal emanet muamelesi yapilmalidir.

    sovyetlerin disa acilmaya basladigi 90 larin basinda ulkeye giris yaparlar ve kendilerinin de itiraf ettigi uzere illegal yollardan koli koli lomoyu avrupaya satmaya baslarlar. ilgi artmakta, bu ucuz makineden cikan rengarenk fotograflara hayran olanlarin sayisi cogalmaktadir. avusturyali genclerin prag gezisi hem kendilerinin hem de dunyanin kaderini bi sekilde degistirmistir.

    sovyetler dagilmis, st petersburg daki lomo fabrikasi zor donemler gecirmektedir. satis kaygisi gutmeyen, fiyat-pazar gibi kavramlardan uzak olan sovyet fabrika yoneticileri, dunya fotograf makinasi pazariyla bas edemeyeceklerini dusunduklerinden ve 2500 kisilik calisan kadroyu besleyemeceklerinden fabrikanin kapanmasina karar verirler. viyanali biraderler vakit kaybetmeden yanlarina kattiklari avusturya buyukelcisi, ticari atese gibi destek guclerle, sadece kendilerine makine uretme ve her ay 1000 kamera satin alma teklifiyle lomonun kapisini calarlar. lomo buna sicak bakmaz, verilen teklifin maliyeti kurtarmayacagini dusunduklerinden redderler lakin viyana tayfasi hemen pes etmez. o donem petersburg valisi olan vladimir putin in kapisini calarlar. lomography nin nasil bir tutku oldugunu, nasil bulasici oldugunu, coktan beridir bir alt-kultur haline geldigini ve tum dunyanin rus mali bir makinenin sevdalisi olacagini ve bunun rusya icin cok sahane bir prestij ve reklam firsati oldugunu usanmadan anlatirlar. putin bu sunumdan cok etkilenir ve lomonun fabrika direktorunu arayarak bu cilgin viyanalilara bir sans vermesini ve pisman olmayacaklarini tavsiye eder.

    bu istegi reddedemeyen direktor, yeni bir fiyat teklifi ile orta yolu bulur. lomo sadece lomographic society e makine uretecek, viyanalilar da bunun dagitimindan, satisindan ve pazarlamasindan sorumlu olacaktir. evlilik nihayet gerceklesir, lomo yeniden dogar.

    peki lomo kompakt automat i bu kadar degerli kilan nedir? hic suphesiz lensi. minitar 32mm lik essiz lensin basarabildikleri, bu kadar dusuk maliyetli, toy-like bir kamera icin siradisidir. renk skalasi, dusuk isikdaki becerisi, kolay tasinabilirligi, saglamligi ve tipik sovyet praktizmi ile yeni neslin eglencesi olmak icin bicilmis kaftandir, hala da oyle.

    yuksek uretim maliyeti, tasarimin ve lenslerin rusyada yapilip montajin tamamen cin de yapilma karariyla asilir. lomographic scoiety hemen kampanyaya girisirler, bir urunun en cabuk yayilacagi, moda olacagi ulkeye ; amerika birlesik devletlerine cikarma yapilir. sergiler, paneller duzenlerler, kapali kutu sovyetlerin bu kucuk mucizesi vasitasiyle iki halkin kaynasma fikrini new york- moscow sergisi ile ortaya koyarlar. yarisi moskova da yarisi new york da cekilmis 10 bin kare fotograf ile amerikalilar icin rusya, ruslar icin de bir amerika tanimi yapan devasa bir koleksiyon. sergi buyuk ilgi gorur ve goren herkes bunu beceren minik makinenin pesine duser. velhasil 1990 lardan bugune, dunyanin belli basli tum sehirlerinde klupleri olan, toplantilar yapan, lomo buyukelcilikleri kuran, sansli uyelerine hac ziareti muadili " lomo fabrikasi gezisi" sunan, devasa bir organizasyon sekillenir, dallanir budaklanir.

    vladimir putin in bu ruyaya inanmasini hic bir zaman unutmazlar, kendisine lomography nin vaftiz babasi unvanini verirler. ilginctir ki lomo ve putin in yukselisi hemen hemen ayni tarih surecine denk gelmistir, bu da enteresan bir noktadir kanimca.

    monopol olmanin getirdigi gucle, her sovyet vatandasinin zamaninda edinebilmesi icin uretilmis bir makinaya 250 dolarlik fiyat uygun gormeleri kacinilmaz tabi. gerek e-bay de gerekse kucuk dukkanlarda zor da olsa cok cok ucuza edinilebilecek bu kamerayi, luks urun sinifina sokacak fiyat politikasi elestirilmelidir lakin eger bu atilim ve hareket yapilmasaydi, bugun satin alacak kompakt automat da olmayabilirdi, kim bilir?

  • yüz yirmi bin yılı öğrenci seçme ve yerleştirme sınavını kazanarak bir üniversitenin tarih bölümüne yerleşmek. tabii o güne değin kıyamet kopmazsa.

    bu bölümü kazanıp sevinen arkadaşa söyleyeceğim şey şu: senin üniversite bitmez arkadaş. 2-3 binlik tarihi layıkı vechiyle öğrenmesi bir ömür sürüyor bizim neslin, sen 120.000 yılı kaç ömre sığdıracaksın?

    tabii biraz düşününce, mesela 0 ila 10.000 arasındaki yılları bir satırda özetleyebileceğiniz akla geliyor. biraz daha çalışkanlarınız bin bin özetleyecek yılları. ama en çalışkanınızın bile "1000'lerin sonu 2000'lerin başında internet çıktı, ekşi sözlük diye bir site vardı. orda eyco diye bir sözlükçü bizden bahsetmişti" deme ihtimali sıfır. hepinizin canı cehenneme güzel kardeşim o zaman.

  • tam yemek masasinin uzerine cikmi$ peynir kabina kafayi daldiracakken seni gordugum an tek pati havada sabit kalip kipirdamayinca gorunmez olmuyorsun.

    yemek masasina ciktigini seslerden anlayip geldigimde de o saniye sandalyeye inip patilerini altina kivirmaya cali$man inandirici degil, patiyi kivirayim derken gotunu havada unutuyorsun, son on dakikadir orda oturmadigin anla$iliyor.

    kabina her mama koydugumda deli gibi bagirmana gerek yok, biliyorsun o buyuk kutudan senin kabina gelecek o mama, her seferinde sanki yari yolda vazgecicem veya mamayi ben yiycem gibi cirpinman gereksiz.

  • daha 17 yaşındaydım, lise bitince dershaneye yazıldım ve çalışıyorum. çıkışta çalıştığım pvc dükkanına gidiyorum. pc başına attılar beni, msn kurmayı falan bildiğimden...

    çalışanlardan biri pazar günleri kızlara laf atan, batak dörtlüsünden, özünde çok saf bi tip. sürekli hayatın kıymetini bilmediğimizden, antalyaya tatile gidilmesi gerektiğinden bahsediyordu. fight clubın başlarında "acı mı görmek istiyorsun, salı akşamları methodist kilisesine git" diyen doktoru hatırlayın. fight club izlediğim günün sabahı yine "hayatın kıymeti"nden bahsederken, pcden başımı kaldırıp sertçe "hayatın kıymetini mi bilmek istiyorsun, pazar günleri mezarlığa git" dedim. patronun da mal olmasından dolayı söylediğim ciddiye alındı ve eleman pazarları mezarlıkları gezmeye başladı. cevşen, kumaş pantolonla birlikte de namaza başladı. değişimin sebebi olarak gösterilmemle mahallenin ruhani lideri oluverdim. esnafın sürekli dini muhabbetlere yeltenmesi ve benim ağır başlı davranmak zorunda kalmam...