hesabın var mı? giriş yap

  • bana kokoreç'i uzun süreli olarak bıraktıran yer.

    bodrum-ankara yolunu giderken vedat milor'un resmini gördüğümüz an eşimle beraber gözümüzün parlaması, fren yapıp ilk sağa kırmamız ve mekana girmemiz ışık hızı tadında bir süreçti.

    burada kokoreç yedikten sonra ne profesör, ne pikolette, ne şampiyon ne de yol kenarı kömür kokoreççiler... bağlı kokoreç efsanevi bir lezzet ve yanında zafer gazozu ile güzel bir yol üstü lezzet durakları deneyimi yaşıyorsunuz.

    denizli'ye gelmeden tavas tabelasını gördünüz mü yolun sağına bakar olsun birisi, vedat milor'un resmi gördükten sonra ilk sağ, az geri yapın. 2013 itibariyle fiyatlar 7'ye 4. (yarım-çeyrek) az baharat çok lezzet formülünü bu kadar iyi uygulayan başka bir kokoreççi görmedim bu hayatta.

  • vicdanı yüksek olan halkın olduğu bir ülkede %1 bile alması zordur. lakin biz beş para etmez bir milletiz ve % 50 ile getiririz hem de sanıldığı gibi dinle sömürülen, cahil bırakılmış halkımızın oyları ile değil orta sınıf ve zengin zümrenin, modern görünümlü, ruhu taş devrinde olan insanları sayesinde olacak bu.

    çok uzağa bakmayın, çalıştığınız iş yerine, oturduğunuz apartmandakilere bakın. ne şık, ne modern görünüyorlar değil mi? bi de onları sizin arkanızdan patrona yaptığı yalaklaıkları, iş çıkışında metrodaki engelli asansörleri kullanırken, trafikte 8 makas atarak hayatınıza kastettiği zamanları düşünün. ya da sitenizin apartman toplantısına gidin. sonra da yozgat'taki ücra bir köydeki köylüyü eleştirin. en azından onlar oy verirken, önceki dönem ürünlerini almayan ama şimdi az da olsa bir şeyler verip alan hükümete oy veriyor.

  • 8 yıldır özel okulda okuttuğum kızım var. sekizinci sınıfa başlayacak ay sonu. yani seneye lise sınavlarına girecek.

    izmir'de yaşıyoruz, nereden duyduysa galatasaray lisesine gitmek istiyorum diyor. "sen istiyorsan ve yapabilirsen ben elimden geleni yapar seni okuturum kızım" dedim.

    tekstil mühendisiyim, 21 yıldır ihracat yapan firmalarda müşteri ilişkilerini yürüttüm şu anda da çalıştığım firmada fabrika müdürüyüm, pazarlama da bana bağlı, ingilizcem iyi, kızımın teknik kısım hariç günlük konuşmada ingilizcesi benden daha iyi diyebilirim.

    niye anlattım bunları,

    içim içimi yiyor. kızımın kuaför olmasını istiyorum. şaka da değil. eğitimli, bilinçli birisi olarak düşünerek, bilerek ve isteyerek, akademik ya da sektörel kariyer yapabilecek zekası olduğundan şüphe etmediğim kızımın kuaför olmasını istiyorum.

    bana mal mı dersiniz salak mı dersiniz bilmiyorum ama kızımın iş sahibi olması için 8-9 sene var. bu süreç sonunda arasından sıyrılması gereken 3 milyona yakın insan var. ama herkes aynı yönde ilerlemek ve iyi kötü bir üniversitenin yazılım/bilgisayar ile ilgili bir bölümüne girerek yurtdışına gitmek istiyor.

    kuaför ya da manikürcü olmak isteyen az. bunların içinde yabancı dil öğrenebilecek olan daha az, onların arasında da zekası yüksek olan çok çok az.

    çalışma hayatı ile ilgili bildiğim en önemli şey ise işini iyi yapan ve insan ilişkileri iyi olan her insanın ne iş yaparsa yapsın iyi kazanabileceği, iyi bir hayat sürebileceği.

    yabancı dili olup mühendislik/yazılım ile türkiye'de gelebileceği yer belli. hadi sıyrıldı aradan desek bu sefer remote çalışma şansı olduğu için global ortamda rakipleri hintliler, amerikalılar, avrupalılar. o mezun olup deneyim kazanana kadar o kadar çok olacak ki bu iş kolunu hakkıyla yapabilecek insan sayısı değeri düşecek.

    daha açık anlatayım, şu an yazılım işi için gereken işçilik (rakama takılmayın) globalde aylık 1 milyar usd desek bunu bölüşecek insan sayısı şu anda 1 milyon desek kişi başına 1000usd düşüyor. kimi 500usd kimi 1500usd ama ortalama buraya geliyor (tekrar söylüyorum rakamlara takılmayın % hesabı anlatmak daha zor) bundan 10 sene sonra bölüşecek insan sayısı 3 katına çıkarken bölüşülecek havuzdaki para 2 katında kalırsa %30 gelirde daralma demek. kaldı ki yapay zeka vs derken çok daha kötü bile olabilir.

    benim bildiğim tek bir şey var, işinde iyi olan zanaatkar, el işi yapan insanlar bundan 10-20 sene sonra zor bulunacak ve çok değerli olacak, hem türkiye'de hem yurtdışında, ki yurtdışında şu anda bile değerliler.

    üretim ve hizmet sektörü, insanla birebir ilişkisi olacak sektörler hep uzak geliyor insanlara. tarımda sencer solakoğlu gibi bir adam var mesela, kim diye sorsam bilen %1 çıkmaz ama herkes dönümde 600kg buğday alırken, çok iyi diyen 1 ton alırken bu adam 2,5 ton buğday alıyor. işini iyi yapıyor iyi para kazanıyor. benzer şey daha küçük iş alanları için de geçerli.

    bugün iyi bir kuaför ya da berber, hele hele düğün sezonunda benden fazla kazanıyordur, eminim. belki çoğu yazılımcıdanda fazla kazanıyordur, ki sayıları da azımsanacak düzeyde değil.

    bilmiyorum. bilemiyorum. içim içimi yiyor. yanlış bir yöne sevmediği bir alana yönlendirip mutsuz olduğunda sebebi olmak da istemiyorum, kendi tercihleri ile yanlış bir alana yönelip mutsuz olmasını da istemiyorum.

    bildiğim tek bir şey var, birinin yanında çalışacaksan ne kadar iyi olursan ol bir yerden sonra değer kazanamıyorsun, işverenin verdiği kadar değerlisin ve ne yazık ki hak ettiğini değil sana hak görüleni alabiliyorsun.

    kız olduğu için pide ustası olamaz belki ama çok da güzel kuaför olur. *

  • başlık:şemmamme aslında ingilice şarkıdır

    entry: she wanna me she wanna me ,she want me today, dont want me dont want me dont want me look at
    doğrusu bu beyler

  • "gebersin abicim, benim malıma neden zarar veriyorsung ya?!" şeklindeki süper hümanist yakarışıyla göz dolduran dükkan sahibinden adeta söke söke rol çalmış teyzemizdir.

  • sizin ben adaletinizi si.eyim!

    allah belanızı versin...

    lan geçtim artık malum kişiyi... milyar dolarlık israflarını; dünkü belediye başkanı bile artık hangi tüyü bitmemiş yetimin hakkını yediyse 500 araçlık konvoylarla görüntü veriyor, golf sahalarından tarım kurtarıyor. sokaklar ultra lüks alman arabaları ile dolu, ki hepimiz en çok da o şerefsizler biliyor ki biz bu kadar zengin bir ülke değiliz, artık hırsızlık organize hale gelmiş tabana yayılmış, lan resmen hırsızlıkta sosyalist davranılmaya başlanmış... herkes bir yerden adilik peşinde ama bu adamı böyle yakalıyorsunuz...

    bu ülkenin yasalarını çıkaran milletvekilleri, bu ülkenin adalet sisteminin kilometre taşları hakimleri, savcıları, yüksek veya alçak! yargı organları... güvenlik güçleri kolluk kuvvetleri... lan bu adamı böyle kıskıvrak sakatlarcasına yakalayan bu düzene çanak tutan bu ülkenin sözde vatandaşları... sizin ben adaletinizi cibiliyetinizi sileyim! allah topunuzun yedi bin türlü belanızı versin!

    e mi?

  • tatilden bir takım kavga dövüş sebebi nedeniyle normalde sabah gelinmesi gereken istanbul'a akşam üzeri gelinmiştir ve istanbul'a ayak basar basmaz şirkete gidilmiştir. şu bir iki cümlede nitelenen şey yorgunluktur. neyse akabinde gecenin bir vakti yine sahil dolmuşuma binmişim en kral yeri kapmışım (arka dörtlünün en sağı). akabinde biraz yayılmışım şöyle ki ;

    kıç çatalım koltuğun ucunda kafamda koltuk kafa koyma yerine cuk oturmuş vaziyettedir. ama allah sizi inandırsın bu yorgunluktan yapılmış bişeydir yoksa "aman çok marjinalim öyle rahatım ki bütün dolmuşa yayarım taşşaklarımı" modunda değilim yani yanlış olmasın. neyse dolmuşa binen insanları süzüyorum. arka dörtlünün en soluna rahat görünümlü şirinimsi bir bayan oturdu. benim yanıma temiz yüzlü bir çocuk oturdu nereye gittiğinden haberi yokmuş izlenimi verdi bana biraz tedirgindi (tatil dönüşü psikopatlaşıyorum mütemadiyen). ve onun yanına da kendinden emin görünümlü betonarme bir dübür hanım oturdu. tek kaş kalkık filan hanımın. diğer yolcuların önemi yok.

    kalktık gidiyoruz benim pozisyonum aynı. yine allah sizi inandırsın her yeri geniş bir insan olarak insanları en az sıkıştırabilecek şekilde oturuyorum aynı pozisyonda. hatta omuzlardan sıkıştırmıyayım diye kolları önde kavuşturmuşum. yanlız bir terbiyesizlik olarak ayakları öne uzatmışım. çok rahatım yanı öyle böyle değilim. acaip marjinalim bütün dolmuşa yayılırım. neyse bu rahatlık dübür hanımın dikkatini çekmiş olacak ki bana dokunarak ;

    - şş az toparlansana sıkıştık burda
    - hanfendi emin olun toparlanırsam daha çok sıkışırsınız.
    - o nasıl olacak o ?
    - şöyle ki. görüldüğü üzere her tarafım geniş bir insanım. şu ön kısımda bulunan kalça ile (ellerle gösteriyorum ama bir zayıflama ürünü satan adam edasıyla) hemen üstünde bulunan göbek ve akabinde bu omuzlar geriye gelirse bu yanımdaki arkadaşı sıkıştıracağım akabinde o da sizi sıkıştıracak anlatabildim mi ?
    - anlamadım da sen çok rahat oturuyosun olmaz öyle toparlan biraz sıkıştık.
    - e peki

    toparlanırım. o bahsettiğim genişlik bahsettiğim sıkışıklığa sebebiyet verir ve en soldaki rahat görünümlü kızımız rahatsız olur ama onun rahatsızlığını yerim ben buyrun ;

    kızımız: abi sen rahatına bak yaa süperdi az önce eheheh
    ben: hay ağzını öpeyim yaa di mi
    dübür hanım: ama ee sıkışık ?
    kızımız: hahah nasıl yani ağzımı ?
    ben: nası, nası yani ağz .... (daha yeni düşer jeton) aassktir hahah

    yolcuların hepsi ve kaptan : hjahahahahahahaahah abi naptın yahahaha

    ben: ee eheh lafın gelişi dedim yahu eheheh ne işim olur ağzınla yoksa
    kızımız: ahahaha sus sus

    hafiften gülüşmeler devam eder bana kriz gelmiştir. ordan dübür hanım patlatır bombayı

    - eee sıkışığız burda biz hala ?
    - sizin de ağzınızı öpeyim bayan

    tekrar herkes : hahahahaha

    ...

    arkadaş daha yeni dönmüşüm tatilden bi nefes alın yahu ? bismillah daha ilk binmişim tatilden sonra yapmayın etmeyin ohooo (ahahah)