hesabın var mı? giriş yap

  • "ey iman edenler! ... birbirinizin ayıplarını araştırmayın. birbirinizin arkasından gıybet etmeyin. sizden biriniz ölü kardeşinin etini yemeyi ister mi? işte bakın bundan tiksindiniz... " (hucurat, 12)

    benim gibi adama bile ayet yazdırdınız. bravo.

  • dün şehirden ve her şeyden uzak bir köy evinde orman manzarasına nazır oturuyordum. sobada çay demleniyordu. masada o günün gazetesi vardı. uzun zamandır yapmadığım "pazar gazetesi" okuma ritüelini gerçekleştireyim dedim. gazete kokusunu bile unutmuşum. alakalı olduğum her şeyden uzak bir şeyler okuma niyetiyle gazeteyi açtım gözüme çarpan ilk haber "ekşi sözlük yazarlarının favori filmi" oldu. gazeteyi fırlatıp ormana doğru koşmaya başladım.

  • makine mühendisliği 1.sınıfta okuyan bir erkeğin facebook statüsü:

    " bizim sınıfta 2 kız var. biri benden yakışıklı öbüründen ben güzelim."

    üzüldüm çocuğa.

  • truman dışarı çıkınca öncelikle lauren'le buluştu ve birlikte fiji'ye gitmeyi kararlaştırdılar diye düşünüyorum. ama gidebildiler mi, bana göre hayır. çünkü gidilecek çok yer vardı truman'a göre. hangisinden başlayacak bilemezdi. yıllar boyu cam fanusta yaşadı, işi, arkadaşları, ailesi ile olan hayatını ortalama bir şekilde sürdürdü. şimdi tabir-i caizse sudan çıkmış balığa döndü. trafikte kalmadı mesela hiç, yolun ortasında tanımadığı adamla kavga etmedi. eşiyle bile gerçek bir tartışma bile yaşamadı. kendisi bilmese bile etrafında onu koruyan bir ordu oldu neredeyse.

    ama gerçek dünya böyle değil (bkz: #108488827) kendi dünyası da yalandı, çünkü kararları hep başkaları tarafında verildi, ona rol biçildi o da çıkıp üzerine düşeni yaparak oynadı. gerçek dünyaya insan ilişkilerine olan bağışıklığı çok düşük olarak başladı. çok büyük umutlar çoğu zaman büyük yıkımlarla sonuçlanır.

    sonuç olarak adapte olamadı yeni hayatına. lauren onu sevse de, ki o da sevmiştir belki ama emin olamayız çünkü hep yönlendirilmiş güdülerle hareket ettirildi, mutlu olamazdı. dışarıda kimlerle karşılaştı, kimleri gördü, kaç kişi tarafından yüceltildi belki havaya girdi, kim bilir. belki rock star olmak istedi, beceremedi batırdı gitti.

    truman her şekilde bir hayalkırılkığı hikayesi olabilirdi. kalsa da gitse de. cesurdu, gitmeyi seçti. dönmeyi çok istedi ise de dile getirememiştir, çünkü artık dönemezdi. yaptıkları mutlu edemezdi. yılar sonra, belki de o gün hiç o tekneden inmeseydim diye geçirmiş bile olabilir.

  • bir paylaşımında "kadınlarımız" ifadesi geçiyor diye zülfü livaneli'yi linç eden, çoğunluğu feministlerden oluşan kesimdir.

    gerekçe şu:

    "neden 'kadınlarımız' deyip sahiplik ifadesi belirtiyorsun?"

    "biz, kimsenin bir şeyi değiliz."

    "sadece 'kadınlar' diyeceksin."

    hiç beklemediği bu tepki karşısında adamcağız şu açıklamayı yapmak zorunda kalmış:

    -----
    beyinlerdeki hastalık korkunç düzeyde. bazı kadınlar korkunç cinayetleri unutmuş, “kadınlarımız” dememi eleştiriyor. peki , çocuklarımız, yurttaşlarımız, yoldaşlarımız , işçilerimiz de demeyelim. kadınlarımız diyen nazım hikmet’i de sansürleyelim. oldu mu?

    peki bu kadar soğukkanlı biçimde davrandığınız öldürülen, yakılan kadınlar için öneriniz ne? kadınlarımız’ı kadınlar’a çevirmek mi?

    sahiplenmek ile sahip çıkmak iki ayrı kavram.
    -----

    "kadınlarımız"lı paylaşım
    açıklama

    neden bu ülkenin hiçbir şeyi normal değil?

  • saçma sapan iş.

    rezalet puanım 9/10. 1 puanı da tayyipsever gurbetçi olabilme ihtimalinden dolayı kırdım.

  • http://www.afife.org/ da hayati su sekilde anlatilmis..

    afife, orta halli bir ailenin kızı olarak 1902 yılında istanbul'un kadıköy semtinde dünyaya geldi. 10 kasım 1918 günü darülbedayi'ye talebe olarak kabul olunan beyza, refika, behire ve memduha adlı beş kızdan biriydi. afife ve refika hariç öteki kızlar daha fazla dayanamamış ve "nasılsa sahneye çıkamayacakları" gerekçesiyle tiyatroyu bırakmışlardı.(azuth:burda afifenin mukemmel yada deli dolayisiyla yine mukemmel bir kadin oldugu anlasiliyor) aynı yılın 18 aralık günü refika tiyatronun süflör, afife de "mülazım artistlik" (stajyer oyuncu) kadrolarına alınmışlardı.

    afife bir yıl süreyle bütün provalara devam etti, ama bir türlü sahneye çıkamadı. öte yandan refika, sahne gerisinde görev alan ilk müslüman türk kadını oldu. 1919 yılının 13 nisan gecesi premier'i yapılacak olan, hüseyin suat'ın "yamalar" adlı oyununda, emel rolü, eliza binemeciyan'ın paris'e gitmesiyle ortada kaldı. darülbedayi yöneticileri ister istemez rolü afife'ye oynatma kararı verdiler.

    böylelikle afife, 22 nisan gecesi, kadıköy'deki apollon sineması'nda (sonraki hale, şimdiki reks) emel rolünü oynayarak sahneye çıkan ilk müslüman türk kadını oldu. o gece tiyatroya gelen zaptiyeler, yöneticilere bir uyarıda bulundularsa da genç sanatçı bir hafta sonra da "tatlı sır" oyununda yeniden sahneye çıktı.

    sanatçı polis tarafından tutuklanmak istenince, kınar hanım tarafından arka bahçeye kaçırılarak polislerin elinden zor kurtuldu. üçüncü piyesi olan "odalık" oynanırken polis tiyatroyu bastı. afife bu kez de makine dairesinden kaçırıldı. 1921'de dahiliye nezaretinin bir buyruğu ile belediye 27 şubat günü 204 sayılı bildiriyi darülbedayi yönetim kurulu'na gönderdi. bildiride müslüman kadınların kesinlikle sahneye çıkamayacakları yazılmıştı.

    bu bildiri üzerine afife, tiyatronun kadrosundan çıkarıldı. tiyatrosuz kalması afife'nin zaten zayıf olan sinirlerini alt üst etmiş, kaçışı haplarda ve uyuşturucularda bulmaya başlamıştı.(azuth:nedense her mukemmel insan hayatta umdugunu bir sekilde bulamayinca buna basvuruyor (bkz: janis joplin)) sonradan aşık olduğu bir doktorun,(azuth:aslinda doktora bir ask yok burda doktorun sundugu guzelliklere bir ask var..ayrica doktorda turk tarihindeki ilk nuri alcodur) yaptığı iğneler de onda bir alışkanlık başlatmıştı. ortalık biraz durulunca, birkaç yıl sonra burhanettin tepsi kumpanyası ile anadolu'da turneye çıkmış, yeni tiyatro topluluğu ile kadıköy'de oynamış, daha sonra da fikret şadi'nin milli sahne'siyle çeşitli kentlerde temsiller vermişti. zaten 1923'ten sonra türk kadınları atatürk'ün emriyle sahneye çıkmaya başlamıştı. gün geçtikçe bozulan sağlığı ve uyuşturucu alışkanlığı, tiyatroyu ister istemez bırakmasına neden oldu. bu onu büsbütün çileden çıkardı. 1928 yılında bir arkadaşıyla, kuşdili çayırında hafız burhan'ın bir konserine gitmiş, orada sanatçıya tamburuyla eşlik eden selahattin pınar'la tanışmıştı. kısa bir sürede pınar, genç kadına deliler gibi aşık oldu. 1929 yılında evlendiler ve selahattin pınar "nereden sevdim o zalim kadını" gibi birçok ölümsüz şarkısını onun için besteledi. bir süre sonra, pınar karısının morfin bağımlılığı ile başa çıkamamaya başladı. tiyatrodan uzak kalmak, sahneye çıkamamak, afife'yi mutsuz kılıyor, kurtuluşu yalnız "iğne"de buluyordu, 1935 yılında boşandılar. bundan sonra afife içine düştüğü girdaba büsbütün batarak sefalet içinde sürünmeye başladı. darülbedayi'deki dostlarının yardımıyla, bakırköy akıl hastanesi'ne yatırıldı ve 1941 yılının 24 temmuz günü kimsesiz bir halde yaşama veda etti.(azuth:selahattin pinar ayrildiktan sonra bir daha gormemis afifeyi..onu anlayabiliyor insan..sevdigi,deliler gibi sevdigi insanin gozleri onunde boyle erimesini izlemek onu gormekten daha az bir aci..)

    tiyatronun ve devrinin bu büyük fedaisi böylece sessiz sedasız yok olup gitti. uzun yıllar onun adını bile anan olmadı.

  • adamımız ömer üründül 'ün "4 gol atmak dışında pek birşey yapmadı" şeklindeki eleştirisine maruz kalmıştır.

    bundan sonraki maçlarda kendisine, her maç 4-5 gol atması yanında en az 2 penaltı kurtarması, sakatlanan oyuncuları tedavi etmesi ve devre arasında da tribünleri eğlendirecek şovlar yapmasını öneriyorum ki ömer abisi performansını yeterli bulsun.

  • (#155606800) şöyle bir entry girdim dün. ve başka bir haber sitesinde böyle bir haber de bulunuyor.
    https://www.dha.com.tr/…lculuguna-ugurlandi-2296282

    öncelikle 2 haberin içeriği farklı olsa da, hastanın yaşı, yoğun bakımda tedavi gördüğü vs, ben orda bir soru belirtmisim. soru şu " neden ısrarla migren ve sinüzit deniliyor?" bakın bu sorunun bir tane cevabı vardır. hekim olarak bir enrty girersiniz. o da şöyle olur : çünkü sistemin bana hasta başına verdiği bütçe, süre, imkan, prosedür bunu gerektiriyor, ve maalesef acilde talihsizlikler oluyor vs vs diye. kalkıp "neden" ile sonlanmis bir entryden doktor düşmanlığı varsayımı çıkmaniz akıl alır gibi değil. kaldı ki siz de en az benim kadar o gün acilde ne yaşandı, hekimin tutumu, hastanın kendini ifade etme sekli gibi hususlari bilmiyorsunuz.böyle agresif tavırlar alarak bir yere varamayız. kaldı ki ben hekim arkadaşları hic bir zaman suçlamadım. ülkenin aydın insanları gözüyle baktım. sözlükte de aleyhilerine açılan tüm başlıklarda savundum. eski entrylerimde mutlaka vardır. ortada bir haber var. bizi aydınlatıp acilde böyle böyle işliyor düzen diye entry girmeniz gerekirken ana bacı sövmek gerçekten yakışıkalmıyor. dediğim gibi bütün sağlık emekçilerine minnettariz. insanlarla bire bir diyalog halinde olunması gereken bir meslekte üslup cok cok önemlidir.