hesabın var mı? giriş yap

  • ulan bu ronaldo nasıl bir adam ya. james adama dünyanın en kolay golünü attırıyor. adam sanki golü kendi yaratmıs da atmış gibi kendi şovunu yapıyor, yanına gelen james' i görmezden geliyor falan.

  • çocuktuk ufacıktık,

    -"baban ne iş yapıyor" dediler
    -"ressam" dedim.
    -"ha boyacı yani" dediler.
    -"hayır ressam, boyacı değil. hem boyacı olsa ne olurki, o benim babam, her haliyle severim onu ben" dedim.
    -"ay boyacı olsa ne olur dedi yaaa. boyacı, amele yani, iğrenç..." dediler.

    insanlıklarından utandım.

  • hafızaya full erişim. istenilen bilgilerin kaydedilebilip, istenmeyenlerin silinebilmesi.

    yağ yakma işleminin istenildiği zaman manuel hale gelebilmesi.

    adrenalin kontrolünün aynı şekilde istenildiği zaman kontrol altına alınması.

    uyku moduna geçmenin tamamen kullanıcıya bırakılması.

  • yaz günü terleyip buram buram tşk kokmak istemeyen erkektir. normaldir. normal olmayan beyaz slip donlarını ortası sararana kadar giyen necislerdir.

  • bugün okuduğum bir şiiriyle bir kez daha hayran olduğum, o şiir yazan ellerini öpmek istediğim şair. sizlerle de paylaşayım canlarım..

    "evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş…
    sesler de: “vatan tehlikedeymiş… batıyormuş!”
    lâkin, hani milyonları örten şu yığından,
    tek kol da “yapışsam…” demiyor bir tarafından!
    sâhipsiz olan memleketin batması haktır;
    sen sâhip olursan, bu vatan batmayacaktır.
    feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar…
    uğraş ki: telâfî edecek bunca zarar var.
    feryâd ile kurtulması me’mûl ise haykır!
    yok yok! hele azmindeki zincirleri bir kır!
    “iş bitti… sebâtın sonu yoktur!” deme, yılma!
    ey millet-i merhûme, sakın ye’se kapılma."

  • osmanlı osmanlı diye kafa zkmelerinin nedeninin aslında osmanlı olmadığını tahmin etmişizdir.

    "bu fotoğrafı tatil programı yapın diye koymadım.

    bu resimde gördüğünüz otel binası sultanahmet’te. otel olmadan önce “başbakanlık osmanlı arşivleri” binası idi. devlet yetkililerimizin aklına birden bu binanın çok eskidiği restore edilmesi gerektiği fikri geldi. restorasyona alındı. “başbakanlık osmanlı arşivi restorasyon çalışması” diye bir koca tabela da asıldı. gel zaman git zaman bir de bakıldıki koca osmanlı arşiv binası, abrakadabra “otel” oluvermiş.

    resimdeki otel işte o otel. sura hagia sophia hotel.

    arşiv bahçesinde bulunan limon, defne ve asma ağaçları da kesilmiş. inşaat sırasında asırlık çınarlar da zarar görüp kurumaya başlamış..

    arşivler ne mi oldu? 100 milyon belge ve 370 bin defter bulunan henüz tasnif edilmiş ama okunmamış koca arşiv kağıthanede dere yatağında bir binaya doldurulmuş. sonra sel basmış, yarısı mahvolmuş kalanı da nemden küflenmeye ve silinmeye yüz tutmuş.

    atalarının mezar taşını okuyamamaktan yakınan, osmanlıca zorunlu olsun diye yaygara koparan zevat’ın yediği halta bakılırsa, dertlerinin ne olduğu çok açık. cumhuriyetle hesaplaşmak..

    “hüvelbaki osmanlı ”

    mezar taşında bu yazıyor.okuyabildin mi şimdi?

    ilhan ertürk"

  • bilgisayar başında izlerken gece gece canımı sıkmış video'dur. böyle şeyleri doğal ortamda canlıların kendi habitatlarında olurken bir belgeselde falan izlerken rahatsızlık duymuyorum, sonuçta doğa acımasız bir sistemdir ve her şey olması gerektiği için oluyordur. ama şöyle insan eliyle yapılan sentetik ortamlarda sırf haz amacı güden bir iki piç kurusu tatmin olsun diye canlıların yaşam hakları suistimal edilmiyor mu ifirit oluyorum. şerefsiz piçler.

  • tribünler tıklım tıklım. beşiktaş tribünü herkesçe bilinir. kimse oturarak maç izlemez. kuzey kale arkası tribündeyim. maç sıkıntılı. heyecandan kıpırdayamıyorum. yanımda bi kadın, küçük bi çocuk. anne-oğul maça gelmişler belli ki. kadın kısa boylu, çocuk kucağında ama sahayı göremiyor. ağlamaya başladı. o küçücük dudaklarının arasından şu sözler döküldü:

    -anne ben beşiktaş'ı göremiyorum hiç.

    aklıma kendi çocukluğum geldi. inönü tribünlerinin merdivenlerinde oturduğum, beşiktaşlı abilerin omuzlarında tezahürat yaptığım günler. o abilerin 'beyler yavaş olun, yavru kartallar var, önden geçsinler.' dedikleri günler...

    döndüm hemen kadına; 'abla sizin için de sorun değilse ben alabilirim çocuğu kucağıma. burdan saha daha net görünüyor.' dedim. kadın güldü, zahmet olmasın filan derken çocuk çoktan kucağıma gelmişti. bi görsen sözlük, ne kadar tatlıydı. boncuk gibi gözlerinde yaş var, beşiktaş için döktüğü gözyaşları.

    sahayı görüyordu artık. inanılmaz mutlu olmuştu. gözlerinde hala yaş vardı ama kahkaha atıyordu. gözyaşlarını sildim gözlerinden, 'adın ne yavru kartal?' diye sordum. bana da öyle sorarlardı. gözlerime dikti gözlerini, kocaman gülümsedi. 'kartal benim adım.' dedi. o kadar güçlü bi tonla söyledi ki adını, gerçek bi beşiktaşlıydı o, daha şimdiden aşkını hissediyordu siyahın ve beyazın. çok geçmeden almeida gol attı. sarıldık yavru kartalla. almeidaa! diye bağırdık. maç boyunca indirmedim kucağımdan. maç bittikten sonra ayrıldık güzel kartal'la.

    bizimkilerin gelmesini beklerken düşündüm neden beşiktaş diye. aslında çok basit. bu renklere gönül verdiğin zaman, öyle bi aşkla bağlanıyorsun ki, nedenler anlamını yitiyor. 5 yaşındaki çocuk bile gözyaşı döküyor uğruna, beşiktaş'ı göremiyorum diyerek ağlıyor. beşiktaşlı olmak tam olarak bu. en saf duygularınla, siyah ve beyaza bağlanmak...

    ve teşekkürler beşiktaş'ım. sen dün 5 yaşındaki bi çocuğun gözyaşlarını sildin. onun sevgisine, aşkına karşılık verdin. benim de yalnızlığımı sildin. iyi ki varsın beşiktaş!

  • merhaba arkadaşlar.1991 doğumluyum.ismim mert.2012 mayıs ayından beri lösemi tedavisi görüyorum. maalesef hastalığımın türü ilaç tedavisi ile iyileşilebilecek türden değil.bu sebeple ilik nakli şart. türkiye de ve dünyada uygun verici şimdilik yok. eğer ben ve benim gibi hastaların sizin sayenizde hayat bulmasını isterseniz ilk etapta tek yapmanız gereken türkök merkezlerine gidip sadece 1 tüp kan vermek...eğer olur da ilik kardeşi çıkarsak o zaman 30 dakikalık hafif bir işlemle iliğinizden az bir örnek alınıp çoğaltılarak bana naklediliyor.yaşarken bana hayat vermiş oluyorsunuz...
    çok az bir zamanım kaldı arkadaşlar.

    aşağıdaki linkten bulunduğunuz ildeki kök hücre bağış noktalarını bulabilirsiniz.

    http://www.kanver.org/…eri/kokhucrebagisinoktalari/

    benim bağışımla mı iyileşecek diyenler için ise ufak bir haber(yenilen hastalık benim türümden) :

    http://m.aktifhaber.com/…irden-bulundu-1299395h.htm

    daha fazla bilgi almak isteyenler özelden bana ulaşabilirler.şimdiden çok teşekkür ederim.

    önemli edit: arkadaşlar 5382403553 den whatsapp vs yoluyla sorularınızı cevaplayabilirim.

    uludag sozlukte gordugum bir yazar kardesimizin actigi baslik. yazarligim olmadigindan orada basligi uplayamadim. buradaki kisi ve bilincli insan sayisi fazla oldugu icin elimden gelen pazartesi gidip kan vermek ve sizleri bilgilendirmek. aynen aktariyorum.
    umarim guzel haberler aliriz.

    sozluk ici editi: (bkz: #57172483)

    destek bekledigimiz ayrica link

    https://www.change.org/…etition&utm_medium=copylink

  • şu geçmişinde ödeyemediği çeklerle ilgili mevzuda gözden kaçan bir mevzu var.
    üniversitenin 2-3 sene hazırlıkla zor kazanıldığı yıllarda 4 kez üniversite kazanıp (odtü fizik dahil ) parasızlıktan okuyamamış. hem de bunu adana yüreğir gibi on gençten 8'inin suça bulaştığı bir yerde yapmış birisi. o genç yaşında ticarete girip batmış.
    "ağustos 1997'de on yıl öncesine ait 3 milyon liralık karşılıksız çek nedeniyle tutuklandı ve cezaevine girdi. 9 ay 15 gün cezaevinde kaldı."
    on yıl öncesi 1987. haluk levent kaçlı ? 1968. adam 19 yaşında hayatını kazanmak ve okumak için çek veriyor. ödeyemiyor.
    ve siz bugün çıkıp bu olaya kirli bir geçmiş diyorsunuz ya. esas kirli sizsiniz.
    https://www.wikiwand.com/tr/haluk_levent