hesabın var mı? giriş yap

  • bu sefer kahramanlarimiz acemi asker degil komutandir. iki asteğmen birbirine komşu eğitim alaninda acemi eğitimi ile meşgulken biri diğerini çay içmeye davet eder. laflamaya başlarlarken acemilerden birini çağirirlar. eleman koşa koşa gelir.

    -bize 2 çay getirir misin
    -emredersiniz komutanim *

    eleman çaylari bir koşu kapip getirir ve komutanlarinin dikkatini çeker.

    -aferim ya ne çabuk getirdin. ama nefes nefese kalmişsin. sivilde napiyodun sen ?
    -komutanim "balıkesir cumhuriyet savcisiydim" der

    bizim asteğmen elemanlarin o an boğazlari düğümlenir. o çay ateş olur ellerinde. acemi asker elemanlarin yanlarindan uzaklaşir.

    -olm var ya bu bizi sivilde yakalasin öttürür lan
    -lan ne biliyim o kadar adamin içinden biz de savciyi bulduk iyi mi
    -amaan koy gitsin. savcinin elinden de çay içtik ya
    -ehehuehue

  • filmekimi kapsamında izlediğim ve bana göre bu yılın en iyi filmiydi. film, en sevdiğim filmler arasına girdi.
    film özünde, insanın nasıl yaşaması gerektiğini iddia eder. nasıl mı? bundan sonrası spoiler.

    --- spoiler ---

    filmin baş karakteri hirayama'nın işi tuvaletleri temizlemektir. bu tuvaletler dikkat ettiğim kadarıyla oldukça özgün ve modern bir mimariye sahip. hiçbiri böyle rastgele yapılmış, öylesine sıradan yapılar değil.
    filmin ortalarında, hirayama'nın kardeşi kızını almak için hirayama'nın evine uğrar. kullandığı arabadan ve şoförünün olmasından kendisinin varlıklı birisi olduğunu anlayabiliriz.
    kız kardeşi bu kadar zengin bir adam, nasıl olur da tuvalet temizlemektedir diye düşündüğümde aklıma tek bir şey geldi. tuvaletleri temizlemek, hirayama'nın kendi tercihidir.
    peki neden bir adam başka bir alternatifi varken tuvalet temizlemeyi seçer? çünkü hirayama'nın yaşam tarzı, aslında sembolik olarak modern dünyanın pisliğini temizlemektir. wim wenders bu filmle şunu der: ancak bu şekilde yaşarsanız, modern dünyanın sizin üzerinizdeki pisliğinden kurtulabilirsiniz.

    peki nasıl yaşamalı?
    bir insana verebileceğimiz en önemli şey dikkatimizdir. o yüzden kimi dikkate alacağımıza çok iyi karar vermeliyiz.
    hirayama, işi olan tuvalet temizlemeyi aşırı ciddiye almaktadır. klozetlerin iç kısımlarına dahi aynayla bakarak orada herhangi bir pisliğin, lekenin, kirin kalmasına engel olur.
    onunla bu işi yapan birisi daha vardır. ama tuvalet temizliğini o kişi çok da ciddiye almaz. hirayama, o diğer çalışanla neredeyse hiç konuşmaz.
    hirayama'nın bu iş arkadaşıyla konuşmamasını ben şuna bağlıyorum. hirayama, yaptığı şeye saygısı olmayan bu kişiyi ciddiye almıyor. onu yok sayıyor. çünkü hirayama belki de insanları ne yaptığından ziyade nasıl yaptığıyla değerlendiriyor. ne yapıyorsan yap, hiç önemli değil; onu ciddiye almıyorsan, ona kendini vermiyorsun, hirayama'ya göre yoksun.

    neredeyse hiç konuşmayan hirayama, sadece restorandaki bir kadınla konuşuyor. hatta onunla edebiyat konuşuyor. bu konuşmadan oldukça zevk aldığını da anlıyoruz. hatta o kadından hoşlandığını, onu bir başka erkekle gördükten sonraki tepkilerinden anlıyoruz. kendisi filmde ilk kez o an sigara içiyor.
    hirayama'nın en mutlu göründüğü anlara baktığımızda o kadınla konuşması, yeğeniyle bisiklet sürmesi ve o kadının eski kocasıyla bir oyun oynaması diyebiliriz. her birinde de bir insan var.
    tek başına, monoton bir hayatı seçen hirayama, anlaştığı insanlarla birlikteyken oldukça mutlu oluyor.

    okumak ve müzik dinlemek hirayama'nın hayatı için son derece önemli. bu ikisi hayatının bir parçası. kendisi düzenli kitap okuyor ve sürekli arabasında müzik dinliyor.

    özetle wim wenders diyor ki mutluluk basit yaşamada.
    ne yaptığının bir önemi yok. ona kendini ver yeter.
    hayat insanlarla güzel. herkese aynı değeri, aynı dikkati verme. o az sayıdaki insanı bul, onlarla ol.
    --- spoiler ---

  • sizin gibi gerizekali cahillere bu isin psikolojik arkaplanini vererek zaman harcayamayacagim, zira eksi sozlukteki her 100 kisiden 99unun ekrana mal mal bakacagina bahse girerim. isiniz gucunuz yok mu be, hcibir seyi bilmediginiz gibi iki kelimeyi bir araya bile getiremiyorsunuz. ozellikle sen, seni izliyorum ne zamandir, resmen hiyar gibi yaziyorsun ya. hayvanogluhayvan. ote yandan hayatima da renk katmiyor degilsin ha, boyle sagin solun belli olmuyor, beklemedigim bir bkz veriyosun ya iste o guzel birsey aslinda. keratalar sizi, hepinizi cok seviyorum.

    [gorundugu gibi ovgu duzmecesini sona saklamak daha etkili, insani pozitif bir ruh haliyle birakiyor]

  • ön not: entry'i kendi başına okumak yerine şöyle sıradan okuyun, yoksa anlamsız gelecektir yüksek ihtimalle: http://www.eksisozluk.com/…24.01.2011&td=25.01.2011

    ~

    einstein, o gün de her zamanki gibi yazıhanesine yemek ısmarlayacakmış. einstein'ın karnı ekseriyetle iskender kebap çekermiş, fakat yanına ne içecek alacağını bilemez, hep bu hususta zorlanırmış.

    birgün duvar ustasının 7 yaşındaki yeğenini çağırmış ve ona:

    - "iskender ısmarlayacağım ama yanına ayran mı, kola mı söylesem bilemiyorum" demiş.

    duvar ustasının 7 yaşındaki yeğeni einstein'a:

    - "efendim, iskenderin yanında yoğurt zaten var, kola ısmarlayın" demiş.

    einstein çocuğun kulaklarından tutmuş, yarım metre havaya kaldırmış. ardından gıdısını okşamaya başlamış ve;

    "evladım, sen bir dâhisin biliyor musun?" demiş, ve ardından sarılıp hıçkırıklarla ağlamaya başlamışlar. (çocuk acıdan ağlıyormuş ama, kulaklar esnemiş tabii)

  • insanın kaybetme duygusunu kaybettiğinde nasıl özgürleşip çevresindeki şerefsizleri maymuna çevirebileceğinin kitabını yazmış bir idoldür.

    limonla ayı abbas'ı madara etmişliği vardır.

  • gerçek olaydır:

    merkez bankası'nın eski başkan yardımcılarından birinin banka'da bir işlem yapması gerekir. nüfus cüzdanı vs. belgeler arz edilir. "fakat" der görevli bayan "imzanın size ait olduğunu gösteren bir sirküler lazım...".

    amcam cebinden bir adet 20 milyon*'luk banknot çıkartır. üzerindeki imzayı ve adını gösterir. "işte" der "benim imzam bu!"
    işlem derhal gerçekleştirilir.

  • durduk yere sevgilimle aramı açmıştır... rastgele aldığım 1 lt coca cola şişesinin ambalajında eski sevgilimin adı yazıyormuş. hiç dikkat etmedim. açıkçası sikimde de olmaz hani. buzdolabının önünde, bir kola ambalajında kendi adımı arayacak kadar sıkılmadım hayattan henüz... neyse eve gelince film koptu tabi.

    - aşkım bu kolayı yanlış almışsın...
    - light mı istiyordun?
    - hayır, üzerindeki isim yanlış?
    - ne ismi?
    - eski sevgilinin ismi...
    - nerden çıktı şimdi eski sevgilim?
    - sana sormalı, baksana onun ismi olan şişeyi almışsın...
    - kızım sen manyak mısın türkiyede her üç kızdan birinin adı gizem. elime yakın olanı aldım. denk gelmiş işte...
    - ben içmem bunu.
    - iyi içme ben içerim.
    - içersin tabi...
    - la havle.

    bir de ismin altında daha küçük puntolarla " ile paylaşmak için" ibaresi eklemişler... ya neyse bişey demiyorum...

  • belçika girişi / 2015

    polis: (ing.) nereden geldiniz?
    önümüzdeki türk teyzeler: jolly tur :)

    p: neden geldiniz? turist misiniz?
    ött: jolly tur :/

    p: ingilizce bilmiyor musunuz? neden buradasınız?
    ött: jolly tur :(

    bu 2 teyzeyi göz altına almışlar, normalde yapmayacakları iş...
    4 saat sonra tur rehberi gidip çıkartmış.

  • fat'ih terim'in öğrencilerine çek cumhuriyeti maçı öncesi verdiği taktikmiş, ahahahahah..

    şimdiye kadar bizim mahalle maçlarında oynadığımız topun top oynamayı bilmeyen sahibi gibi oynuyorlardı zaten..

    "kendiniz gibi oynayın" diyor ya..

    ulan ne geldiyse başımıza kendileri gibi oynadıkları için gelmedi mi zaten? biraz messi gibi, ronaldinho gibi, hagi falan gibi oynasınlar..

  • davranış bilimlerinde grup düşünceye göre; aynı trendler gibi, kişilerin daha çok insanın kabullendiği inanışlara ve seçimlere yönelmesine verilen addır. örneğin hiç tanımadığı bağımsız iki belediye başkan adayının, yerel seçimlerde aldığı anket sonuçlarına bakarak daha çok oy alanı seçmesi demokrasilerde oy manupilasyonunun en kolay yolunun anketlerle oynamak olduğunu gösterir. amerikada east coast ve west coast'ta birer gün arayla yapılan seçimlerde hiç bir zaman ilk seçimde çıkan sonuçlar ikinci seçimde değişmemiştir. bu da ilk gün çıkan başkan adayının ikinci güne avantajlı girdiği anlamına gelmektedir.
    tersi de underdog effect olarak adlandırılır.

  • özet geçiyorum abd'ye dil öğrenmek için gitmiş 3 aydır alışamamış. aklı sevgilisinde ve ailesinde kalmış.

    bu kadar.

    debe editi: başlığı açan arkadaş kaçtığı için bu özete bir şey daha ekleyim. arkadaşın bütün ailesi, konu, komşu fetö yüzünden gözaltına alınmış. yazdıkları darbe girişiminden 10 gün önce abd'ye kaçırıldığı izlenimini veriyordu.

    linç üzerine yazdığı destanı toplayıp gitti.