• bir ucundan bir ucuna yürümenin beni artık depresyona soktuğu cadde. köyden kente göçün, nufus artışının, akp döneminin en ağır vurduğu yerlerden.
  • türkiye'nin en rahat, en güzel caddesi. buraya gelenler de ister bu çevrede otursun ister diğer ilçelerden gelsinler, cadde'nin güzel ortamına uyum sağlarlar. cadde bir mahalle gibidir, diğer insanları tanımasanız da sayar seversiniz, bazen selamlaşırsınız. türkiye'nin diğer yerlerinde olmayan görgü, kibarlık cadde'de vardır, hanımefendilere yol verilir, bizden büyük kişilere saygı gösterilir. eğlenilir ama asla başkaları rahatsız edilmez. cadde bize biraz da olsun medeniyeti yaşatır, ülkenin çirkinliklerini bize biraz olsun unutturur.

    cadde'de eziklik kompleksine giriyorsanız sorun sizin özgüveninizdedir, biraz medeniyet sahibi herkesin uyum sağlayabileceği cadde'de ve cadde'yi sevenlerde değil.
  • bir anadolu yakası sakini olarak diyebilirim ki istanbul'daki en sevdiğim ve en çok keyif alarak vakit geçirdiğim mekanlardan biri bağdat caddesi. bu mekanlara çok sayıda eklemeler yapabilirim ancak başta da dediğim gibi bir anadolu yakası sakini olarak bağdat caddesi'ni ayrı bir kefeye koyuyorum. sanırım ''ilk göz ağrısı'' diyerek açıklayabiliriz.

    işim gereği, zaman zaman istanbul'un çeşitli yerlerinde, çeşitli kurumlarda görev yapıyorum. her ne kadar, bu görevlerle geçen günler ayda bir kaç günümü alıyor da olsa, istanbul'un çok fazla sayıda yüzünü görüyorum. bir kaç tanesini söyleyecek olursak içlerinde bakırköy var, bağcılar var, beyoğlu var. beyoğlu şehrin kaosuna karıştığım nokta, biraz bohem, biraz tarih kokuyor, biraz tarih kokan havasına eşlik eden barları, cafeleri, gençlerle hareketlenen sokakları ile istanbul'un genç kalmış tarafı, biraz da gotik ve ürpertici. bakırköy ise nezih bir semt, ataköy'e doğru ciğerlerin bayram ettiği bir mekan. bağcılar hakkında ise hiçbir yorum yapmayacağım.

    bağdat caddesi'ne her gittiğimde ise içim açılır. ''aa insanlar buradaymış'' dediğim istanbul mekanlarından biridir.

    evet, aynen böyle söylüyorum ''insanlar buradaymış'' diyorum.
    malumunuz insan olmak zor zanaat, yerlere tükürmemek gerektirir, bir sırada araya kaynak yapayım şark kurnazlığı ile, yan yana ikili sıra oluşturmamayı gerektirir, ağaçlara yakın yerlerde toplu gruplar halinde ateş yakmamayı gerektirir, sahil kenarında mangal keyfi yapmamayı, havayı kirletip insanları dumana boğmamayı gerektirir. ayrıca insanların kendi aralarında uyguladıkları, bazı toplumsal etik kuralları vardır, örneğin, toplu taşımalarda erkekler bayanlara, gençler yaşlılara, hamilelere ve sakatlara yer verirler, ayrıca insanlar toplu taşıma araçlarını kullanacakları zaman inenlere öncelik tanırlar, hem de hiç bir uyarı ibaresine ihtiyaç duymaksızın. herkes bunları yapamıyor. istanbul'un bir çok semtinde durumlar vahim. kaba tabirler kullanmamak adına uzatmayacağım, velhasılkelam insan olmak zor zaanat ancak bağdat caddesi sakinleri bu işi iyi beceriyorlar.

    yeryüzündeki tüm mekanlara ayrıca güzellik katan olgunun, taş, toprak güzelliğinden öte insanlar olduğunu düşünürsek, bağdat caddesi için istanbul'daki en yaşanılabilir mekan değerlendirmesini de yapmak mümkün olur.

    elbette bu mekanlar çoğaltılabilir. ancak şimdilik konumuz bağdat caddesi.
  • bisikletle bir ucundan diğer ucuna gitmeye kalkışırsanız ne kadar medeni bir yer olduğunu anlarsınız.
    bu caddenin en sağında sadece dikkatli gözlerin görebileceği bir bisiklet yolu vardır. o artık tabii ki dolmuşların ve otomobillerin park alanıdır.
    yolun sol şeridine bariyerli bisiklet yolu yapılmış fakat halkın tepkisi nedeniyle birkaç gün varolabilmiştir. neden? trafiği tıkarmış. sağ şeride 2 sıra parkeden 5 tonluk jiplere kimsenin ses çıkardığı yok, iki karış bisiklet yolu trafiği tıkayacak.
    yani istanbul'un her yerinde rastlayabileceğiniz otomobil zontalığı burada da karşınızdadır. dolayısıyla istanbul'un herhangi bir yerinden medeni, rahat vs. diye bahsetmek saflık olur. otomobillerin hüküm sürdüğü, yaya ve bisiklet trafiğinin gözardı edildiği bir yerde medeniyet olmaz.
  • turkiye'nin aslinda ne derece fakir bir ulke oldugunun gostergesidir. bagdat caddesi luks bir cadde degildir, bagdat caddesindeki mekanlarin cogu luks mekan degildir. bagdat caddesi ve cevresinde oturan insanlarin buyuk cogunlugu cok buyuk servete sahip insanlar degildi. ancak bagdat caddesi'nin ve cevresinde yasayan insanlarin standardi turkiye standartlarina gore cok yuksektir. bu yuzden de turk insaninin en buyuk hastaligi olan "herkes benden yuksekte olanin seviyesine yukselmesin de benim bulundugum bok cukuru seviyesine insin" hastaligi sebebiyle surekli bok atilan caddedir.
  • avm'lerin bazı büyük markaları türlü numarayla uzaklaştırmasına, yıkılan ikonik anadolu yakası evlerinin yerine bir kısım ucube bina inşa edilmesine ve dunkin' gibi, schlotzsky's gibi efsane markaların ülkeden, dolayısı ile cadde'den çıkmasına, kanserli hücre gibi çoğalan bankalara rağmen ve eski görkemi kalmasa da hâlâ istanbul'un en güzel caddesidir.

    şu coğrafyada çıkıp cadde'de bir tur atmak, kadıköy'e uzanmak, sahilden yürüyerek dönmek terapidir.
  • akpli popülasyonunun %20 altında olduğu her mekan gibi güzeldir.
  • önce ikinci zara kapandı. nine west falan derken gap gitti. en son eren holding yeni açtığı burberry'i akasya'ya taşıdı. louis vuitton bile gitti.

    arada sadece #saltbae açıldı. bir de 24 ay sürdü chanel'in binası. yanına da beymen. ikisi de boş ama.

    kirpi açıldı suadiye, ayılardan sadece 1 tane kaldı o da boyner'in sokağında. 25 yıllık mc gitti. cleopatra tattoo açıldı suadiye bostancı arasına. le pain quotidien o fiyatlarla nasıl oluyorsa devam ediyor. gunaydın yeni yerini açtı akbank'ın arkasına. sahan geri geldi * craft beer lab ve şaşkın fil yeni gelenler. bir de caribou arkasına the north shield geldi ama selamiçeşme kapandı sanırım. flamingo döner bildiğiniz gibi. borsa hem mc'in yerine açtı hem eski karafırın'ın. karafırın'ın yerine açtığı, eski dilek pastanesi'nin yeri de olabilir, düzgün bir yere benziyor , baya geniş falan. d'n'r lardan biri gitti. briç klubunün olduğu apartmandaki diesel zaten gitti.chic shoes vardi sanirim dexter satilan o gitti ama camper hala duruyor. ekspres inegol kofte epeydir duruyor. o da cadde’bin bilinen yerlerinden oldu 8 yilda. no mo num num, no mo kitchenette ne yazik ki. happymoon’s 1 oldu sonra iki sonra 3 bile oldu bir ara sanirim. cadde eskortlarinin favori mekani cafe cadde duruyor. kazikci iskender (orjinal subesi) erenkoy’de daha fazla tutunamadi. longchamp gideli cok oldu (yoksa mk miydi gap’in ve benetton’un yani?). merak etmeyin kazim kulan’daki sosisci hala duruyor, ben de bir defa gitmisimdir belki 25 sene once oraya. beyazfirin suadiye ve erenkoy de kadikoy sonrasi hatta ciftehavuzlar sonrasi hala mutluluk sebebi. artik eskisi gibi yemesem de hala eve donerken paskalya alma ihtimali var.

    aklıma gelenler bunlar.

    cadde son 30 yılın en leş halinde bu arada. hala gezmesi güzel de, barzo sayısı arttı baya.

    edit:

    cadde bk cok uzun suredir nike. saatci arif de duruyor. asil saskin’daki su havlucu o kiraui nasil oduyor. 3 yildir cozemedik arkadaslarla.
  • lise ve dershane yıllarımdaki caddeyi hatırlıyorum ve her geçen gün mevcut halini gördükçe kahroluyorum.

    caddenin son hali türkiye'deki neoliberalizm sürecinin akp dönemindeki 2.dalgasının sonuçlarının sosyolojik açıdan irdelenmesiyle ilintili.

    20 yıl öncesinde cadde ve çevresinde oturduğundan mütevellit tiki diye aşağılanan orta-üst sınıfın çocukları, şimdiki müteahit közcü dızoların yanında mütevazılıklarıyla nuri bilge ceylan falan kalır. bu kitlenin büyük bir çoğunluğunun ebeveynleri gerçekten donanımlı ve eğitimliydi. genelde bürokrasi kökenlilerin ve 80 sonrasında özal döneminde parıldayan ilk beyaz yakalıların çocuklarıydı bu muhitteki gençler.

    aralarında caddeyi ralli pistine çevirip ölümlü kazalara sebebiyet veren şımarık ve hedonist tipler elbette vardı ama bu kitlenin topu topu %10'unu oluştururdu. aile şerefi filmindeki zengin piçi oktay gibi tipler o dönemlerde bağdat caddesi ile anılsalar da söylediğim gibi bunlar küçük bir azınlıktı.

    lise ve dershane arkadaşlarımın neredeyse tamamı bu muhitte oturuyordu. 18 yaşına girdiklerinde dahi anneleri ve babaları hiçbirinin altına araba almamıştı. aralarında daha ehliyetini almayanlar bile vardı. hepsi toplu taşıma, dolmuş ve minibüs kullanıyordu. istek, bilfen gibi okullarda eğitim alıyordu birçoğu. telefona kontür yüklemenin ne olduğunu dahi bilmeyecek kadar alt sınıftan uzak olsalar dahi, günümüzdeki örnekleri gibi bencil, eğitimsiz, şımarık, apolitik ve cahil değillerdi. apartman görevlilerine amca, abla, teyze diye hitap eder, aile büyüklerine saygıda bir kusur etmezlerdi. dershanede kendilerinden daha alt düzeyde olan insanlarla sınıfsal bir farklılık hissettirebilecek bir davranışları asla yoktu. sportif faaliyetlerden de uzak olmadıkları için sadece hedonist odaklı bir yaşamın içinde büyümediler.

    en önemlisi de çeşme ve bodrum beach club'larında yazlarını geçirmedi bu çocuklar. şile, tekirdağ m.ereğlisi-yeniçiftlik, akçay, ayvalık, erdek gibi istanbul'a yakın bir hinterland içerisinde neredeyse herkesin yazlığı vardı. yazlık kültürü de aslında bu kitlenin dengeli yetişmelerindeki en büyük faktördü. plajda sadece havlu, şemsiye, tost ve gazozla mutlu olabilen bir kuşaktı bu. orta-üst sınıf daha bodrum'a tam olarak açılmamıştı. çeşme'nin o zamanlar zaten adını zikreden yoktu bodrum ise sadece cemiyetle anılan bir yerdi.

    aileleri varlıklı olsa da, eğitim onların birincil önceliğiydi. zaten aileden ev, fabrika kalacak diye hedonizmin dibine vurmadı hiçbirisi.
    ebeveynler bu kuşağı daha ölçülü ve kontrolcü yetiştirdiler. kimse babasının veya annesinin kredi kartıyla dolaşmıyordu. herkesin ailesinden aldığı sabit bir haftalık vardı.

    o zamanlar statü denilebilecek nesneler; harley-davidson ve timberland bot, barbour mont hepsi bu kadardı.o dönemde cadde kızları diye ti'ye alınanlar inanın şimdikilerle mukayese edildiğinde adeta birer kleopatraymış. sürekli göt, bacak ve meme göstererek histriyonik kişilik bozukluğu tanı ölçütlerini taşıyan tek bir kızın dahi o dönemde varolduğunu hatırlamıyorum.

    nerede yemek yiyelim diye bir sorunsal yoktu mesela. ya mc'e ya da burger'a gidilirdi sonrasında friends isimli mekanda takılırdı herkes. yani liseli bir ergenin sadece makarnaya 100 lira ödediği bir düzlemin içinde büyümediler. caddebostan ve moda sahili bütün sosyal etkinlikler için yetiyordu zaten.

    aslında caddenin bozulmasındaki temel sebep ulaşım imkanlarının gelişmesiyle alakalı değil. alt sınıfın caddeyi bok etmesinden daha büyük problem burada takılan ana kitle profilinin değişimi oldu. fed'in yarattığı parasal genişlemeyle birlikte beton rantının ana taşıyıcısı olan lümpen proletarya, orta-üst sınıfla aynı imkanlara erişmeye başlayınca semtleri de kendilerine benzetmeye başladılar. 20 yıl öncesine kadar cadde istanbul kültürünün bir parçasıyken, son yıllarda kasabalı vandalların zihniyetinin yansıması haline gelmeye başladı. işletmeler ve mağazaların değişimini bu şekilde okumak gerekir. bu sancılı değişim sürecinde istanbul'da en fazla üzüldüğüm iki muhit çengelköy ve bağdat caddesi'dir.

    kentsel dönüşüm denilen kanser ise 2009 yılında tofaş kartal arabasıyla inşaatlarda sıvacılık yapan bir iç anadolu köylüsünün, 2015 yılına geldiğinde caddeden 3-4 daire ve üzerine de bmw alabilecek bir sanal refaha ulaşmasına sebebiyet verdi. sadece beton rantının yarattığı bu haksız level atlama süreci beraberinde türk toplumunun binlerce yıllık tarihinde göremeyeceği görgüsüzlüğü ve pespayeliği getirdi. lümpen proletarya parayı bulduğunda kendini geliştirmediği gibi, onun verdiği cahil cürreti ve özgüveniyle moğol istilacıları gibi varolan nezih şehir kültürünü kasabalılıkla elimine ederek yıkıp geçti.

    para kazanmak için kültür gerekli değil ama harcayabilmek için bir kültürün gerekli olduğunun en güzel özetidir caddenin son hali.

    son 10 yılda beton rantıyla level atlayan cahil ebeveynlerin kendileri gibi yetiştirdikleri eğitimsiz, cahil, sosyopati ve psikopati eğilimleri olan çocukları bu nezih muhitin de sonunda anasını ağlattı. özellikle fenerbahçe'deki mekanlara gelen 15 yılın müteahit közcülerini gördükçe istanbul'dan artık kaçmanın farz olduğunu idrak edebiliyorum. kalamış'ta milyon dolarlık bir evde oturuyorsun ama sokağa çıktığın andan itibaren güvenliğini dahi tehdit edebilecek bu ork sürüsüyle karşılaşıyorsun. çocukluğumda sokaklarında dolaşırken bile mutlu olduğum bir yere şuan girmek dahi istemiyorum.

    fenerbahçe semtine gelen bu kitlenin aslında entelektüel işlevsellik düzeyinde bağcılar'daki dızolardan pek bir farkları yok. pahalı arabaları ve üzerlerindeki orjinal kıyafetleri dışında aynı kaynaktan beslenen bir güruh bu. bağcılar'daki bir nargile cafe masasında konuşulan mevzuların bir üst sınıfa uyarlandığını düşünün. sahibinden.com, ayasofya, cumhur ittifakı, hdpkk, reis, sedat peker, çakıcı, o daireyi peder 1 milyona aldı şimdi 2'ye okutur, yeni 3 serisini gördün mü aga yanıyor, atinaya bir günde gireriz, futbol, manita, sex, beach, şişe açtırdım, loca kapattım, izmir-aydın yolunda yedim onu 260'ı gördüm leonla... vs gibi aslında bütün uyaranlar tamamen aynı.

    yani özetleyecek olursak; özal dönemindeki birinci neoliberal dalganın sonuçları akp dönemindeki kadar ağır bir yozlaşma ve gerilmeye asla sebebiyet vermedi.

    birinci dalga plansız sanayileşme, çevre kirliliği, yağma ve talanı özal döneminde başlatmış olsa da, toplum sosyolojisine olan etkileri akp dönemindeki 2.dalga kadar ağır olmadı.

    moğol istilasından daha beter bir vandallığın içinde bulunduğumuz için gün geçtikçe kahroluyorum. moğolların bağdat'ı yağmalayıp meşhur kütüphanesini yakmasına benzer bir şekilde 21.yy'ın yakıp yıkan bu ork sürüsü de bağdat caddesi'ni benzer bir zihniyetle yağmaladı.

    unutmayın ki; cehaletin örgütlü olarak eyleme geçmiş hali toplumları büyük bir yıkıma ve felakete götürür.
  • 60-70li yılların büyük balkonlu italyan stili apartmanlarının fransız balkonlu laz müteahhit ucubelerine dönüştüğü, büyük çınarları çoktan tarihe karışmış eskinin dolaşması keyifli caddesi.
hesabın var mı? giriş yap