• sırf "o" getirdi diye ilacını saatinde içen. bütün bencilliklerinden vazgeçip 2 kişilik bir dünya kuran.

    gelecek hayalleri kuruyor hayatında ilk defa. başka bir evi düşlüyor, bir aileyi düşlüyor. deliler gibi de korkuyor. çok iyidir korkma işinde.
  • hem sırt çantası taşıyıp hem de bunu 17 kilo doldurabilen bi insan. makarov adını alsa halter şampiyonasında balkan ülkelerini başarıdan başarıya koşturur. hayir o değil polonya vatandaşları "bu türkler bi giydiğini bi daha giymiyor herhal" diye düşünüp, bizi müsrif sanacaklar. bir de evliya gibi neden geziyor?! onu anlamış değilim. sonra gelip ispanyol arkadaşım ramirez'le harabe gezdik, kanadalı rehber kathrynle sahilde çılgıncasına koştuk diye anlatıyor. akabinde kendime kızıyorum elalem evropları gezip arkadaş buluyor biz hala kamil ile yavuz ile üçüncü sınıf barda hatunlara kesik atıyoruz. vizyonumuz dar kardeşim. bak mesela bu entryde de iki lafı bi araya getiremedim....
  • hayatımdaki en iyi kalpli, en saf, en garip ve en rahatsız dostum. lisede kendisinden yüz bin eski türk lirası istediğimde başlamıştı heralde dostluğumuz. parayı verip arkamdan "bir dakika ben sana niye yüz bin lira veriyorum" diye bağırarak koşmuştu komik mor botlarıyla. büyüdük sonra. aşk acılarımızı paylaştık uzun alkollü gecelerde. ikimiz de suçsuzduk hep; yalnızca beraber aşka girdiğimiz kişiler kaybettiği için biz de mağlup sayılmıştık her defasında. birlikte aynı şarkıyı aynı iğrençlikte söyleyerek bitirdik yıllardır o alkollü geceleri: ...sevmeyi unutan dertli kalplere, mutluluktan bir haber ver dilek taşı.
  • geçenlerde hatırladım ki bu hatun kişi aynı zamanda sahne arkadaşım benim. evet evet kulağa komik geliyor ama öyle. belediyenin kültür sanat merkezinde çıkmışız okul grubumuzla sahneye. arkada gitar çalan gençler, önde yan yana iki mikrofonun arkasında dikilmişiz bunla biz. gömleklerimiz hiç sokulmadıkları kadar içinde iğrenç pileli eteklerimizin, kravatlarımız boğulma noktasında düğümlenmiş, heyecandan ellerimizi nereye koyacağımızı bilemez hâldeyiz. son derece alâkasız bir şekilde akdeniz akşamları* ve yesterday söylüyoruz. başka bir şeyler daha söylemiştik de bu ikisi kalmış bir tek aklımda. düetlerimiz sona eriyor, alkışlarımızı alıp selam veriyoruz. kuliste hazırlandığımız odaya dönüyoruz. ne hazırlığıysa artık. okul formalarımızla gelmişiz. ne makyaj ne bişi.. neyse efenim, tebrikler falan geliyor odada ikimize. "gerçekten iyi miydik? benim sesim sanki biraz titredi gibi.. aay belli olmadı mı? süpeer!" gibisinden birkaç diyaloğun arkasından başbaşa bırakmışlar ikimizi. kapı kapanır kapanmaz bir sarılışımız var birbirimize.. böyle uzun uzun.. sanat hayatının ilk büyük başarısını yakalamış muhteşem ikiliyiz sanki. thelma ve louise olmuş çıkmışız adeta. salak salak seviniyoruz. malesef o bizim ilk ve son sahne paylaşımımız oluyor. müzik kariyerimiz daha büyük bir fırsatın eksikliği nedeniyle bitiyor. ancak hayatımın her anında yanımda, desteğim, kolum kanadım, arım, balım, peteğim, her şeyim olmuş bu biricik dostum, o sarılışındaki sıcaklıktan zerre bir şey kaybetmiyor. ortaokul-lise yıllarımdan kalmış bir şarkı benim badb catha'm, dostluğun da acılar kadar ölümsüz olduğunu hatırlatan*

    yesterday...
    all my troubles seem so far away
    now i need a place to hide away
    oh i believe in yesterday...
  • kendisine alternatif meslek olarak şarap eksperliğini* reva gördüğüm insan evlâdı. ne hikmetse masaya gelen tüm şaraplar bu hatuna tattırılıyor. kendisi de şarap muhabbetleriyle şenlendiriyor soframızı. misal:

    garson: kimin tatmasını istersiniz?
    gosalyn mallard: walla aslında hiçbirimiz şaraptan anlamıyoruz. o yüzden bence siz sıradan doldurun bardakları.
    garson: (şaşırır) ben en iyisi hanfendiden başlıyım. (malûm kişiye yönelir ve bardağına bir parmak şarap koyar.)
    badb catha: (bardağından bir yudum tadar.) namnam.. güzelmiş alalım.
    garson: (uzman görüşünün ardından tüm bardakları doldurur. sıra badb hanımın bardağına geldiğinde doldurduğu bir parmağın hâlâ bitmemiş olduğunu görür.) bardağınızı doldurmam için onu bitirmeniz lâzım hanfendi.
    badb catha: öyle mi? (o an bir parmaklık ölçü badb'ın gözünde büyür. bardağı eline alır.) bismillah (diyerek kafaya diker.)

    o andan itibaren ne garson eski garsondur, ne de şarap eski şaraptır. allah bu kızı hayatımdan eksik etmesin*
  • ilginç hobileri ve prensipleri olan yazar. öğleden sonraları mutlaka fön çektirir, eve gelip onu bozar ve de kuaföre geri dönüp "sizin çekeceğiniz fön bu kadar işte" diyip makineyi eline alıp bütün kuaförlere tek tek fön çeker, kaşlarını alır, manikür yapar, evlerine yollar. en sevdiği şey evinde islami usullere göre strip poker oynatmaktır. soyunan müminleri gören diğer oyuncuları abdest almaları için en yakın camiye gönderir. asla arkadaşlarının yanında uyumaz, arkadaşlarını uyutup çantalarını karıştırır; arkadaşlarının bütün paralarını alıp güler yüzlü kumbarasına atar. sabahları arkadaşları evden çıkarken "canım paran var mı" diye artistlik yapar, biz gittikten sonra kapıyı kapatıp hayali arkadaşı şaban'la doyasıya güler. kendisine burdan son sözüm anne olunca sen de anlayacaksın!!
  • beni benden çok düşünen hatta beni benden alan canıma can katan bu can sana hayran kişi/arkadaş/dost/partner/kardeş/kanki. oğlum olursa ismini evladıma vereceğim zekiye.

    (bkz: sevemez kimse seni benim sevdiğim kadar)
  • kendi evinden başka bir yerde kaldığı gecelerin sabahında* beni "günaydın" yerine, "gossy midem bulanıyo benim, eve gidiyorum" diyerek uyandırmayı vazife edinmiş, 2006'yı şamdan kapaklarına konu olacak kokoşlukta bir abiye elbiseyle karşılamış olan pıtırcığım. seneler akıp geçsin, çocuklarımız beraber oynasın, hatta büyüyüp bizlerle taşşak geçsinler. ama bu hatun hep benimle olsun.
  • sarkilarin insanin kaderini degistirebilecegine inanan kisi.
    bu yüzden bu aralar sürekli love will come through dinliyor, gökyüzüne bakiyor, mutlu oluyor, olabilir çünkü.
  • bugünlerde -ve umarım 60 sene kadar daha- gönüllü yancı.
hesabın var mı? giriş yap