• bugünkü yazısında; "yaşadığım son bir ayı düşünüyorum; bana verilen armağanı..." demiş.
    acaba armağandan kastı ali taran mı? yoksa range rover mı?
    şahsen ben olsam range rover'ı düşünürdüm.
  • herhangi bir foruma üye olurken veya bilgisayara bir program yüklerken formalite olarak karşıma çıkan kullanım şartlarını okudum kabul ediyorum'a tıklamadan önce kullanım şartlarını gerçekten de okumak kendisinin yazılarını okumaktan çok daha büyük bir haz vermektedir.
  • (bkz: gerizela)
  • hasan pulur bu hanım kızımız için zamanında bir yazı yazmıştı, yer yerinden oynamıştı. haşmet babaoğlu ve hıncal uluç efendiler hasan pulur'a sert çıkmıştı. pulur, bizzat ayşe hanımın bir dergiye verdiği söyleşiden yola çıkarak özyılmazel çizgisindeki güruhun temsil ettiği noktayı yazısında çok güzel özetlemişti:

    ""...sonra gel zaman git zaman "vatan"dan teklif gelmiş, o da kalkmış gitmiş. iş görüşmesini haşmet babaoğlu yapmış. iş miş derlerken mercimeği fırına vermişler.
    ama günahına girmeyelim, haşmet babaoğlu, alışılanın dışında, kızımıza asılmamış...
    tam tersi olmuş, kızımız haşmet babaoğlu'na asılmış. asılmış ama tam dört ay...
    haşmet babaoğlu dört ay kaçmış, hanım kızımız da dört ay asılmış, kovalamış, sonunda teslim olmuş...
    "hiç de pişman değilmiş!..
    eğer ısrar etmeseymiş, adam elden gidermiş, öyle diyor. şimdi iki yıldır beraberlermiş...
    aralarında 24 yaş fark varmış, lakin çok şeyde uyuşuyorlarmış. o yaşı gereği hiperaktifmiş, haşmet babaoğlu ise boğa burcu, oturaklı adammış. onu zaptetmeye çalışıyormuş, patlatıyormuş kafasına bir tane otur aşağı diye?
    peki hıncal baba'sı bu "seviyeli birliktelik"e ne diyormuş ya da ne demiş?
    gülmüş, hanım kızımıza "seni iş için yolluyoruz, yaptığın işe bak!" demiş...
    sanki bu iş değil?

    ....

    diyeceksiniz kim bu?
    kim bu "küçük hanım" ya da hanım kızımız?
    ayşe özyılmazel...
    "sabah" gazetesinin eki "günaydın"ın köşe yazarı...
    biz "gazetecilik, köşe yazarlığı meslek değildir" dediğimiz zaman tepesi atanlara saygıyla sunarız.
    gazetecilik, köşe yazarlığı "meslek" değil, iştir iş!
    nasıl iş?
    işte böyle bir iş!..."

    http://www.milliyet.com.tr/…/10/01/yazar/pulur.html

    hasan pulur, bu yazı vasıtasıyla yarım asırdır içinde bulunduğu mesleğin nasıl bir "iş" haline geldiğini gözler önüne seriyordu. özyılmazel'i arkadan itekleyen hıncal uluç ile haşmet babaoğlu da bu anlamda mesleği iş haline getirenlere örnek olarak veriliyordu. gel zaman git zaman karşılıklı polemikler yaşandı, sürtüşmeler oldu. hıncal uluç bir türlü yerinde duramadı, gitti milliyet okur temsilcisi derya sazak'a, sedat ergin'e köşesinden veryansın etti:

    "...ya da yıllanmış gazeteci hasan pulur, yarım asrı aşan meslek yaşamı boyunca hiç mi yetenekli bir gence rastlamadı?.. hiç mi yetenekli bir gencin elinden tutmadı?.. tutmak için yatak odasını şart mı koştu ona?..
    hasan pulur başta ayşe bir yığın genç kadın gazeteciye salyalarla saldırarak çok çirkin bir gazetecilik örneği vermiştir.
    böyle bir gazeteciliği yargılaması gereken bir kurum da basın konseyi'dir. basında ahlakı korumak için kurulan kurum.
    bir yıllanmış gazetecinin genç kadın meslekdaşlarına böylesine çirkin saldırmasına karşı ne tavır alacağını merakla beklediğim basın konseyi..
    rezilliğe el koymak için ille de şikayet mi beklerler?.. resen müdahale hakları yok mudur?.. yoksa, işte bu yazı, açık şikayet dilekçemdir, kamuoyu önünde yapılmış..
    hasan pulur, derhal, çok açık ve çok net bir ifade ile, bu rezil yazıyı yazdığı sütunlarda, özür dilemelidir..."

    http://arsiv.sabah.com.tr/2006/10/03/uluc.html

    yani hıncal uluç diyor ki, bu yazı kadın gazetecilere, köşe yazarlarına bir hakarettir. ayşe özyılmazel gazetecilik, köşe yazarlığı yeteneği sayesinde şu an bulunduğu konumdadır. bunun haricinde başka hiçbir sebep düşünülemez.

    ve bugüne geliyoruz. ayşe özyılmazel kendi köşesinden zıpkın gibi bir yazıyla ortaya çıkıyor. işte o yazıdan bazı satırlar:

    "...yani ülken için adam öldürebilirsin, bu okey! ama dışişleri bakanı olunca ülken için yatağa girmeyeceğini açıklayıverirsin. hangi sebeple? namus? yersek! ben de bir kadınım ve dürüstüm. kimse kadınların sadece 'aşk' için seviştiklerini, erkeklerle yatağa girdiklerini zannetmesin. şok! şok! şok! bir kadın birçok sebepten dolayı bir erkekle yatabilir. mesela hırs, mesela intikam, para, güç ya da mecburiyet... diyelim; 15 yıllık evli bir kadının kocasıyla aşk ateşine engel olamayıp seviştiğine inanmıyorsunuz herhalde... tamamen mecburen mecburiyetten hareketlerdir onlar. aşk yoktur, iş vardır. ama evlisin ya, imzayı atmışsın ya, yasaldır, kafa sallanır, onaylanır. duyduğum en büyük saçmalıktır... bana gelince; geçen gün bir erkek kankam sordu: 'sen ülken için biriyle yatar mıydın?' hiç es vermeden cevap verdim: 'evet! eğer ülkem için birini öldürebiliyorsam gözüm kapalı biriyle de yatarım. ben bir kadınım, istersem neler neler yaparım. yeter ki amacım olsun, ülkeme feda olsun...' sen ne diyeceksin sevgili okur, merakla bekliyorum..."

    http://www.sabah.com.tr/…340b693974c39b39a528a.html

    ayşe hanım kızımız noktayı koymuş helal olsun. çok değil bundan birkaç sene evvel hıncal abisi, haşmet boyfriend'i ile hasan pulur'a ateş püsküren, kadın onurunun ve haklarının çiğnendiğinden dem vuran, işiyle, emeğiyle bugünlere geldiğini iddia eden, kadının seks objesi olarak görülmemesi gerektiği konusunda isyan eden ayşe özyılmazel şimdi çıkmış bunları yazıyor. "ben bir kadınım, istersem neler neler yaparım" diyor. "bir kadın birçok sebepten dolayı bir erkekle yatabilir. mesela hırs, mesela intikam, para, güç ya da mecburiyet.." demeden de geçmiyor.

    ne oldu diye sormazlar mı adama? hıncal abisi, ex sevgilisi haşmet neredesiniz? niye kükremiyorsunuz? ayşeciğinizin sırtını niye sıvazlamıyorsunuz? hasan pulur yıllar öncesinden bugünkü satırları yazdı diye adama demediğinizi bırakmadınız. peki şimdi ne olacak hıncal abi? peki ne değişti haşmet abi? ayşe özyılmazel kızımız o biricik, narin elleriyle ne güzel yazmış kapağı koymuş baksanıza: "ben bir kadınım, istersem neler neler yaparım" diyor. aslında bunu demesine de gerek yoktu ama birilerinin jetonu köşeli olduğu için cuk oturdu, zira biz bu kızcağızın yıllardır neler yaptığını ve neler yapamadığını çok net bir şekilde görüyoruz...
  • niye bu ülkede kimse suçunu kabul edip samimiyetle özür dileyemiyor aq.

    arda efendi ısmarlama haberlerle hala birilerine laf sokma pesinde, yok neymar’ın yedeğiymiş de bilmem neymiş.
    bu da çıkmış yok efendim o zamanlar çocukmuş (32 yaşındaydın oha aq), asıl ali taran suçluymuş, baba sevgisi eksikmiş, sonradan maaşı düşmüş de falanmış filanmış. hep ama hep suçlu olan başkaları. ben atladım çünkü havuza o kadın hasta yatağında canıyla uğraşırken.

    lan çıkacaksın insan gibi ben zamanında ali denen yavsakla beraber korkunç bir günah işledim, çok büyük bir kötülük yaptım, başta merhum hanımefendi ve ailesi olmak üzere tüm türkiye’den özür diliyorum, siz beni affetseniz de kendi vicdanım asla affetmeyecek diyeceksin. bitti bu kadar ya. bir daha bu konu açılmayacak. nasıl bir boş egonuz varsa artık şunu söyletmiyor size. ama yok, sen sağdan soldan olumsuz yorumları silmeye devam et, daha çok silersin bu kafayla.
  • kendisiyle ilgili yazdığınız olumsuz görüş içeren entry, anında zamanın ötesine gidiyor. ekşi sözlük artık budur, böyle bir yerdir işte. çok fazla bir şey yazmaya da gerek yok o yüzden.
  • neco'nun kızı,hıncal uluç'un kankisi,haşmet babaoğlu'nun sevgilisidir.
    ve 'onun şusu','bunun busu' şeklinde varolmak ne fena bi şeydir.
  • türkiye'nin en büyük kezbanıdır. yazıları bunun ispatıdır.
  • magdur edebiyatı yapacak en son kişidir kendisi. o kadının ah'larıyla yaşıyorsun, başına gelenler bundandır. kadına şiddetmiş, kadın düşmanlıgıymış diyenler saçmalamayın. bu kavramların içi bu kadar boş değil. madem öyle kanser hastası kadına yapılanlara ne demeli? şiddetin, düşmanlıgın en büyüğünü o hanımefendi yaşamadı mı? karşında kanser hastası kadın varken tüm magazini topla, eğlenerek düğün yap. sonra o kadın vefat etsin ve sana bunlar hatırlatılınca düşmanlık, şiddet olsun. saçmalık! kadına şiddetin en büyüğünü yapmıştır kendisi.
    ali taran içinde geçerlidir sözlerim.
  • önüne gelenin eline kalem alıp, sıçtığı boku makale, fikir sallangacı diye millete yedirdiği bir basın camiasında "türk basını nereye gidiyor" sorusuna cevap teşkil edebilecek bir örnektir kendileri. buradaki temel sorun, özyılmazel'in bir süreli yayında yazılarını yayınlatabilmesi değildir. asıl problem, bu hatunun ayzdıkalrını okuyan beş kişiden en azından üçünün "yahu ben bu ayşe'den beş kat daha iyi yazarım" deme cesaretini kendinde görebilmesidir.

    işte bu noktada bir görüş birliği oluşturulunca ayşe özyılmazel ve onun gibi türk basınına kalitesiz yazılarıyla(ben yazdıklarına yazı bile demiyorum ya neyse) katkıda(!) bulunan mensuplar, yılların ustası hasan pulur gibi dişiyle tırnağıyla bu camiada yer almış kişileri çileden çıkarıyorlar.

    hasan pulur'un köşe yazarı nasıl olunur başlıklı makalesinin ardından insan bekliyor ki şöyle bir silkelenme olsun, basın camiasının içindeki habis urlar bir bir defedilsin ortalık temizlesin insanlar rahat bir nefes alsınlar. ama yoook... bir anda hasan pulur, özyılmazel'e getirdiği eleştiriler sonucu üç günlük yazar paçavraları tarafından kadın düşmanı ilan ediliyor. bir fikir ürününe en alçak şekilde belden aşağı vurmaya çalışıyorlar. işte hasan pulur'u kadın düşmanı olarak hedef gösterdikleri makalenin önemli bölümleri:

    "...sonra gel zaman git zaman "vatan"dan teklif gelmiş, o da kalkmış gitmiş. iş görüşmesini haşmet babaoğlu yapmış. iş miş derlerken mercimeği fırına vermişler.
    ama günahına girmeyelim, haşmet babaoğlu, alışılanın dışında, kızımıza asılmamış...
    tam tersi olmuş, kızımız haşmet babaoğlu'na asılmış. asılmış ama tam dört ay...
    haşmet babaoğlu dört ay kaçmış, hanım kızımız da dört ay asılmış, kovalamış, sonunda teslim olmuş...
    "hiç de pişman değilmiş!..
    eğer ısrar etmeseymiş, adam elden gidermiş, öyle diyor. şimdi iki yıldır beraberlermiş...
    aralarında 24 yaş fark varmış, lakin çok şeyde uyuşuyorlarmış. o yaşı gereği hiperaktifmiş, haşmet babaoğlu ise boğa burcu, oturaklı adammış. onu zaptetmeye çalışıyormuş, patlatıyormuş kafasına bir tane otur aşağı diye?
    peki hıncal baba'sı bu "seviyeli birliktelik"e ne diyormuş ya da ne demiş?
    gülmüş, hanım kızımıza "seni iş için yolluyoruz, yaptığın işe bak!" demiş...
    sanki bu iş değil?

    ....

    diyeceksiniz kim bu?
    kim bu "küçük hanım" ya da hanım kızımız?
    ayşe özyılmazel...
    "sabah" gazetesinin eki "günaydın"ın köşe yazarı...
    biz "gazetecilik, köşe yazarlığı meslek değildir" dediğimiz zaman tepesi atanlara saygıyla sunarız.
    gazetecilik, köşe yazarlığı "meslek" değil, iştir iş!
    nasıl iş?
    işte böyle bir iş!..."

    http://www.milliyet.com.tr/…/10/01/yazar/pulur.html

    peki, şimdi hasan pulur üstadımız bu görüşleri kendisi mi uydurmuş? ayşe özyılmazel'in eşiyle dostuyla dedikodu mu yapıp bu satırları sütununa taşımış? hayır efendim... bizzat ayşe hanım kızımızın yeni aktüel dergisine vermiş olduğu demeçleri aynen köşesine aktarıp üstüne de yorumunu yapmış!

    ne demiş hasan pulur? bu işler ne hale geldi, basında yer almak ne kadar ucuzlaştı, bu eş, dost desteğiyle yeteneksizlik abidesi olmasına rağmen insanların hiç emek harcamadan bir yerlere gelmesi ne kadar acı verici..işte bunları söylemiş üstad... tokat gibi çarpmış birilerinin suratına, türk basınındaki çözülmeyi, yozlaşmayı hiç arka sokaklara sapmadan koymuş insanların önüne...

    işte bu yazıdan dolayı, işte bu hatundan dolayı şimdi hasan pulur'un namı bazı zerzevatların beş kuruş etmez köşelerinde "kadın düşmanı" diye geçmeye başlamış... hadi hıncal, haşmet bizzat hadisenin aktörleri olarak köşelerinden ayylım ateşine geçerler de diğerlerine ne oluyor? üç kuruşluk akıllarıyla, iki senelik basın özgeçmişleriyle kaymak gibi yapıştıkları bu camianın en büyük duayenlerinden birine nasıl hesap soruyorlar ben bunu anlamıyorum işte...

    iki tane sesli harfi yan yana getirince sempatik olduğunu sanan, bu halkın yüzde doksan dokuzunun bihaber olduğu mekanlara takılmayı övünç kaynağı gören, imla kuralalrından zerre anlamayan bu şahsiyete ve onun gibilere ders vermek adına bu yazıyı yazmanın neresi kötü be arkadaş...

    hani her şeyin bonusu vardır bu da ben bu yazıyı yazarken piyangodan çıktı. mansur forutan bugünkü köşesinde ayşe özyılmazel hanımefendinin mazisinden bahsetmiş. türk basınında yer alan bu ismin hangi yetenekleriyle(?), hangi "destekçileriyle" buralara gelebildiğini özene bezene yazarak açıklamış:

    "...hıncal abi'nin yazısının başlığı 'kovulduğu dergiye kapak olan kız..' ne kadar başarılıymış falan filan da yazının geri kalanı... önce düzeltelim hıncal abi, senin yazdığın gibi ayşe kendisi gitmedi. yani aktüel'den ayşe'yi ben kovdum. hayır, istifa etmedi, ben kovdum... evet, parasını da azalttım çünkü gece gündüz çalışan 35-40 yaşındaki editörün iki katı para alıyordu...

    ve pilav üstü döner kıvamındaki yöneticilik hayatımda kovduğum tek kişidir ayşe... peki, hıncal abi hiç merak edip sordun mu neden diye? soruyu sormadan dün cevabını vermişsin. ben şimdi sana doğruyu anlatayım.

    aktüel'e geldiğimde kafamda farklı bir dergi iskeleti vardı. olduğu yerin çok dışında bir konuma getirmek istiyordum. ve bu düzende ayşe'nin 'kötü' yazıları ihtiyacım olan en son şeydi. ona git muhabirlik yap, haber yap, bizle sabahla, takımın bir parçası ol, ancak o zaman bu işin tadını çıkartabilirsin şeklinde saf nasihatlerde bulundum. oysa ayşe tüm türkiye gibi şöhretli bir köşe yazarı olmak istiyordu... ne yazık ki ekipte yazar olacak en son kişi ayşe'ydi. sevgi treni tonunda yazılar yazıyordu. ben eğer ekibime adil olduğumu gösteremezsem kimse beni iplemez, ve hıncal abi bugüne kadar çalıştığım kim varsa emin ol benimle gene çalışır; hem de koşa koşa gelir. ayşe hanım bu işe bozuldu... bu arada dergideki hal ve tavırlarını anlatmak istemiyorum. bir şımarıklık, bir havalar... onca muhabirin, editörün arasında olmuyordu anlayacağın. ne kadar zorlarsan zorla senden ayşe arman olmaz kardeşim!..

    sonra bir gün teşvikiye cafe'de son konuşma için bir araya geldik. durumu anlattım ve ona ihtiyacım olmadığını nazikçe söyledim. verdiği cevap neydi biliyor musun hıncal abi? 'ama benim bazi ayricaliklarim var' dedi. dondum kaldım. masadaki arkadaşlarımla göz göze geldik, 'bu ne diyor ya' olduk... ve ben de 'sen git o zaman o ayrıcalıklarını kullan' dedim. ayrıcalık burada h.u olarak mütalaa edilebilir..."

    yazının tamamı:
    http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=54719,10,107

    evet işte böyle. türk basını artık o kadar aymaz bir hale gelmiş ki, ayşe gibilerinin bu basından bir an önce gitmesi için destek vereceklerine ayşe ve onun gibiler hakkında doğruyu gösterenlerin parmaklarına işemeye çalışıyorlar. en başta da dediğim gibi asıl sorun, özyılmazel gibilerin bu basında kendine yer bulabilmesi değil, şahsi menfaatler için ona destek çıkanlar, resmini dergi kapağına koyup, önceden ayarlanmış röportaj vakalarıyla ismine yetmiş puntolu başlık düzenlerdedir.
hesabın var mı? giriş yap