• öncelikle, bu adama bu yat helal olsun..
    devam etmeden önce helal olmayan yatlara örnek verecek olursak: (bkz: dostum yat dedim ama bu gemicik)

    eşek hoşaftan anlamaz ama şansımızı deneyelim.. yine de kendimi fazla yormayacağım..
    atatürk altyapıyı yapacak insanların eğitimine önem vermiştir..

    kendisi mühendis değildir..
    yatıyla gezip "şuradan geçit olsun", "şuraya bir köprü yapsak ne para kırarız" dediği görülmemiştir..

    edit: başlığın yazarın başına kalması
  • 1920 yılında daha ikitelli diye bir yer bile yoktu, hangi altyapısından bahsediyorsun. onu geç, şaka gibi zaten.

    asıl incelenmesi gereken böyle bir başlığı açtıran psikoloji, fikir yapısı. gecenin köründe, bir insan nasıl bir ruh halinde olur ki, böyle panik mi desem suçluluk mu desem, bu derece saçma bir başlık açar acaba? takım tutar gibi tuttuğu bir partinin iflas etmiş politikalarını savunmak için kendine görev addetmesi, gece boyunca bunun için uğraşması, sıçması sonra en son bu şekilde tüy dikmesi. evladım kadir topbaş sana para mı veriyor, bu nasıl bir kraldan çok kralcı olmaktır. karikatür olsa bu kadar olmaz.

    2009 yılında, tarihi taş çatlasa 20 sene olan bir semtte yaşanan sel felaketinin sorumlusu olarak 90 sene evvelki hasım bellediği bir insanı sorumlu tutmak için bir insanın nasıl bir beyin travması geçirmesi gerekiyor acaba çok merak ediyorum? ne yapıyonuz ya siz, beynin yarısını aldırıp, diğer yarısı ile mi idare ediyonuz?

    ha bunun diğer türevlerini de görmedik değil, 2009 yılında dahi kendilerinin sahip olamadıkları demokrasi ya da insan haklarına dair değer yargıları ile 1920'leri anakronik olarak eleştirmeye çalışan angutlar da var. bu başlık biraz olsun o angutların da düşün yapısını ortaya seriyor. bu bakımdan da iyi olmuş.
  • olmayan atadır. yoktur.

    zira savarona'yı kendine almamıştır atatürk. zaten, alan da atatürk değildir, dönemin pek liberal çiçeği burnunda hükümeti ve başbakanı celal bayar'dır. nitekim, inönü hükümeti sırasında da ertuğrul yatı'nın değişimi söz konusu olmuş, pinti inönü kelepir birşey ararken, başbakanlığı sonlanmıştır. o zamanlar bir cumhurbaşkanlığı rezidansı gibi kullanılan ertuğrul yatı'nın değişmesini isteyen de, ve fakat "gidin, dünyanın bu dönemdeki en büyük, en pahalı yatını alın" demeyen de atatürk'tür. bu karar, kendisini başbakanlığa getirdiği için "bir güzellik yapalım, atamıza, almışken en über'i, en süper'i olsun" diyen bayar hükümetinindir, atatürk de muhtemelen "e pahalı ama evladiyelik olsun bakalım, benden sonrakiler de uzun yıllar kullanır" düşüncesiyle bu hediyeyi kabul etmiştir. zira, atatürk savarona gelmeden önce hastalığının farkındadır ve bu "oyuncağına" çok fazla sahip olamayacağının da bilincindedir.

    hah, şimdi burasını anladık mı? aferin.

    dersimiz bitmedi. gelelim altyapı meselesine. 1924-1925 senesinde ankara için yapılan lörcher planını bilmiyorsanız daha ne diyeyim? 1931'deki aktif ilk plan olan jansen planını bilmiyorsanız ne diyeyim. bugünkü ankara'nın master planının hala bu planın temelinde uygulandığını bilmiyorsanız daha ne diyeyim?

    e bunlar ankara, istanbul nerde dersen. aha:

    istanbul’un cumhuriyet dönemi planlama çalışmalarının başlangıcı, bu kitapta da ilk davetli uluslararası şehircilik yarışmasının sonuçlandığı 1933 yılı olarak kabul edilmiş. bu yarışmaya davet edilen alfred agache ve herman elgötz’ün türkçe’ye çevrilerek 1934 yılında istanbul’da basılmış olan raporlarının tam metinlerine kitapta yer verilmiş. j. lambert’in raporuna ise ulaşılamadığından olacak bu belgeyi burada bulamıyoruz; ancak duranay, gürsel ve somer’in makalesinde jüri raporundan yapılan alıntılardan, tüm plan önerileri üzerinde bir ölçüde fikir sahibi olabiliyoruz. jüri raporunun bütününün de bu yayın içerisinde yer alması, özellikle dönemin yönetici ve teknik adamlarının istanbul’un planlamasına yaklaşımlarını ve elgötz’ün önerisinin seçilmesinin nedenlerini anlamak açısından yararlı olurdu kuşkusuz. yine de burada yer alan iki metin, bize, biri almanya’da essen sanayi kentinin planlamasını yürütmüş, diğeri ise rio de janeiro ve buenos aires gibi iki önemli güney amerika ülkesinin başkentlerini planlamış olan iki şehircinin yaklaşımlarını ve bir ölçüde dönemin alman ve fransız şehircilik okullarının tarihî başkent istanbul’un planlaması gibi özel bir konuya yaklaşımları arasındaki farkı göstermesi açısından da son derece ilginç.

    bu ilk planlama girişimine ilişkin metinleri, prof. martin wagner’in “istanbul havalisinin planı” başlığıyla 1937 yılında arkitekt dergisinde yayımlanan raporu izliyor. weimar döneminde berlin büyükkentinin imarını yürütmüş olan m. wagner, berlin’de yeni konut yerleşkelerinin planlanmasında öncü olmuş bir uzman. 1935 yılında, istanbul belediyesi’nin daveti üzerine imar müdürlüğü’ne danışman olmak üzere geldiği istanbul’da güzel sanatlar akademisi’nde de şehircilik dersleri verdiğini, türkiye’den ayrılışının ardından da abd’ye giderek harvard üniversitesi’nde şehir planlama bölümü’nün kuruluşunda yer aldığını biliyoruz. wagner’in istanbul’un planlamasına, kentin art bölgesinden yaklaşan ve ekonomik kalkınma boyutunu ön plana alan yaklaşımı bu dönemde bayındırlık bakanlığı yetkililerince -belki de dönemin anlayışına aykırı olduğu için- “yeterli” bulunmamış. 1960’larda gündeme gelecek olan kenti bölge ilişkileri ile birlikte planlama yaklaşımının ilk örneğini wagner’in raporunda görmek olanaklı.

    1936 yılında fransız şehirci-mimar henri prost, kentin planlamasını yürütmek üzere istanbul belediyesi’nce davet edilir. bu görevi belediye’de kurulacak bir türk uzmanlar grubu ile birlikte gerçekleştirmek koşuluyla kabul eden prost’un sözleşmesi belirli aralıklarla on beş yıl boyunca düzenli olarak yenilenecek ve kendisi 1951 yılına kadar bu görevi sürdürecektir. fransa’da şehircilik disiplininin kurucularından olan prost, fas kentlerinin planlaması, fransa’nın akdeniz kıyısında ilk bölge planlama çalışması ve paris metropoliten alanı planlaması ile tanınan bir uzmandır. kitapta, prost’un on beş yıl süren planlama sürecine ilişkin olarak toplam altı rapora yer verilmiş bulunuyor. “istanbul nazım planı” (1937), “anadolu sahili nazım planı” (1940), “boğaziçi anadolu sahili” (1941), “büyükada’yı tanzim ve güzelleştirme planı” (1941) ve “boğaz’ın rumeli sahili”ne (1944) ilişkin bu raporlar prost’un aşamalı olarak yürüttüğü istanbul planlamasının bütünü hakkında bir fikir veriyor ve her bir alt bölgenin hangi ilkeler gözetilerek planlandığını ortaya koyuyor. ancak, türkçe’ye çevrilerek o dönemde yayımlanmış olan bu raporların, prost’un toplam on bir cilt altında topladığı fransızca raporlarının ve plan notlarının yalnızca bir özetini oluşturduğunu da burada belirtmek gerekiyor.
    (kaynak: cumhuriyet dönemi istanbul planlama raporları 1934-1995)

    1934'te yurtdışından bu işin erbabı uzmanlar getirtiliyor, danışman yapılıyor. 2009'da helikopterle tepeden bakarak bir mimar, bir siyasal bilgiler mezunu ve bir işletme mezunu, hep beraber köprüye yer beğeniliyor. gelişmeye bak! ak gelişme!

    bu arada avrupa'da altyapı/üstyapı hala devam ederken, 20.yüzyılın ilk yarısının o şaşalı günleri çoktan geride kalmış, başbakanlar bile elde evrak çantası bisikletle parlamentoya giderken, bizim 21. yüzyıl hükümetimiz eskidi diye uçağı değiştiriyor, olabilecek en pahalı mercedes'ler makam otomobili oluyor, bu mercedes'lere yollar kapanıyor, devletin uçağıyla umre'ye gidilip sevaba giriliyor! ak sevap!

    yanisi... bir takım çıkarlarınızı korumak, düşüncelerinizi empoze etmek için, bok gibi bildiğiniz ama bilmemezlikten geldiğiniz şeyler eşliğinde götünüzden atmayınız canim kardeşim. tamam trolluk bu ama yani o da bi yere kadar.
  • kendisinin suçu yoktur. osman gazi, zamanında söğütte kurmalıydı altyapıyı.
  • buyurken anasindan gormedigi ilgiyi sozluk yazarlarindan bekleyen birinin icine ukte olmus ata kisisi.

    biz de hala ciddiye almis yaziyoruz. birak allasen ya.
  • onbeşyıldır belediye başkanı olup, altyapısı olmayan yeri yerleşime hatta sanayiye açmış bir takipçisi yoktur..
    ayrıca ne zamandır altyapıyı hükümet yapıyor?
    ben o bölümü kaçırmışım.. yok yok ben iyiyim, bazıları aklını kaçırmış..
  • kendisinin gerçekten de suçu yoktur.. iö 6500'de çatalhöyük'te kurulmalıydı altyapı..
    şu an konya'da bir altyapı var mı, bilmiyorum..

    çöken yurtlar falan.. bir üst yapı var ama onun da üstü kapalı..
  • akıllıca bir yatırımdır. hala daha devlete para kazandırmaktadır.
  • türkiye cumhuriyeti kurulduğunda ülkemizdeki yüzlerce fabrikayı işletip, gelişmiş teknolojimizle alt yapı kurmak yerine inkilaplara yönelerek terbiyesizlik etmiştir. esen tut zevk için yat al, köşklerde yaşa sonra da öldükten sonra hepsini devlete bırak. olacak iş mi bu şimdi...
hesabın var mı? giriş yap