• daha delikanlılık çağı, lise okunuyor. düşünsene be lise! adanadan çıkmış otobüs, gâvurdağı eteklerinden aşağı akıyor. uzun yol kaptanı çalmaya başlar yüksek volümde şarkıyı. ilk defa dinlenir, çarpılır, titretir adeta.

    uzakta bir yerde gün ışığı bulutların arasından yeşil tepelere vuruyor. görüş alanı alabildiğine geniş. dağ eteğindesin ne de olsa. dağın omuzlarına çıkmışsın. şarkı ağlamaya dair ama suya vurulan çelik gibi sarsıyor, sertleştiriyor, güç veriyor.
  • ermeni, türk, kürt, yunan ve israillilerin üzerinde anlaştığı tek şey.

    nobel barış ödülü'ne talibim.
  • müzigi ara dinkjian'a ait olan ahmet kaya sarkisi. alpay da "daglarin arkasinda yar" ismiyle okumustur bu eseri. eleftheria arvanitaki de ara dinkjian ve arto tuncboyaciyanla calistigi albümlerinden birinde meno ektos ismiyle okumustur bu leziz notalar öbegini.
  • bir ucurumun kenarında, nereden baslayacagımı bilmedigim bir sonun baslangıcındayım.
    ve sabahlar aynı, aynı geceler gibi. suskunlukta boğulan nefeslerimi saymayı bıraktığımdan beri, her şey aynı. her şey birbirinin tekrarı, benim gibi ve diğerleri gibi. oysa kolaydı, ne kadar kolay. sadece birgün yok olacağını bilmekten başka bir anlamı yok, hayatın ve ölümün.
    adına mutluluk, mutsuzluk dediğimiz her şey bir gün zamanın zalim kollarında can çekişecek.
    hayat uzun, hayat kısa. hayat hızlı, hayat yavaş. hayat mucizeler yumağı değil. sadece aşk ile çekilebilir biraz.
    şansına hasret düşenler bilir nasıl bir şey olduğunu, nasıl bir yoksunluğun koynunda yaşamak için çırpındığını bilir bir defa olsun bu derde düşenler.
    dedim ya, bir uçurumun kenarında, neresinden başlayacağımı bilmediğim bir sonun başlangıcındayım..
    susmak en kolayı bazen, içime konuştuklarımı desem, ortalık toz duman. en iyisi susmak, en iyisi suskunluğun kabir azabında, diyeceklerimi diyemeyecek olmanın ağırlığı altında ezilmek ama susmak..
    sen bana, öyle bir havada gelmedin de, vazgeçmen mümkün olmasın. sen bana durduğum uçurumun, adım atsam mı, atmasam mı kararsızlığında yetiştin, sağol..
    sağol, varlığınla, varlığıma anlam verdiğin için. o uçurumun dibinden selamlıyorum seni.. ezber bozmaya cesaretim yok, verdiğim sözlerim var benim. tutamayacağımı bildiğim halde verdiğim tüm cümlelerim omuzlarımda şimdi.
    senin bittiğin yerde başlamaya çalıştıkça, ipimin ucunu kaçırdım. şimdi sağa sola debelenmem bundan. hep bundan bunca kelamsızlığım. oysa, öyle bir orman manzarası gibi, sakin ve dinginliği özledim ben de hayatım boyunca.
    bir ayağım toprakta, bir ayağım boşlukta salınıyorum.. yüzümde bin yıllık bildiğim bahar rüzgarı, mart yağmuru.
    yine sustum.. sana kuracak süslü sözlerimin fırfırlarını koparttım. öyle çıplak, öyle yalın, o kadar çirkinim ki ? görsen tanımazsın beni inan ol.
    geceleri çıkart hesabından, gündüzleri say sadece. işte o yaşımdayım şimdi. ne biliyorsan hakkımda yarısını düş hesabından. düş yaşlandığım zamanları, düş ağladığım geceleri hesabından düş.
    düş ki, hayat serilsin önümüze, düş ki, gecelere yığdığım acı dolu saatlerim hiç yaşanmamış olsun. sadece güneşin yıkadığı yüzümü al. sadece gün olsun, gün güneş olsun. aydınlık olsun, gittiğin o kararmış havanın isi, pusu dağılsın n'olur..
    n'olur burnumun sızısı olma artık. n'olur, havada salınan kokun gelmesin burnuma zamanlı, zamansız. tek bir geceden başka bir dileğim kalmadı tanrı'dan. öptüm bütün iyi dileklerimi, sinemdeki sızıları, yara izlerimi, serçe parmağımdaki yanık izini, gözümdeki hüznü, telaşlı hallerimi, ellerimin kurusunu, gözümün yaşını, saçımın dibindeki o tuhaf ürpertiyi, sırtımdaki şu ağrıyı, pencereye vuran yağmur sesini, yanımda uzanan kedimin, mırıltısını emanet ediyorum sana...
    ayak uçlarıma kadar üşüyorum, kirpiğim titriyor, içim coşkun bildiğin gibi değil. hiç bilmediğin ben gibi bir hallerdeyim.
    susma, gözünü seveyim. sen sustukça, çoğalıyor karanlığım.
    hazırım... hiç hazır olmadığım kadar, hiç bilmediğim bir ben keşfettim varlığında. mutluğunda olmadığım zamanlarda kahrettim kendime.. "niye" diye..
    gel, kirpiğimin ucundan, yaralı yüzüme düşmeden telaşın. gel ağladıkça, büyüyor korkum.. gel sesinle hayat ver bana. ver ki bitsin bin yıllık suskunluğum..
    bir uçurumun kenarında, nereden başlayacağımı bilmediğim bir sonun başlangıcındayım..
    artık sabahlar aynı olmasın..
    çok huzur değil, az mutluluk..
    ağladıkça..
  • en gaz şarkılar listesindeki yeri şüphesiz birincilik olan efsane şarkı. askerliğini serhatta* yapanların gece nöbetlerindeki en büyük yoldaşıdır.
  • hah bi bu eksikti. zaten ahmet kaya dan dinlemeye dayanamıyoruz. sinan cem eroğlu kalkmış bir de kaval ile yorumlamış. aferin abi. hayatımıza kastın var zaten.

    buradan intihar edebilirsiniz.
  • 12 sene önce uzun bir koridorun sonunda dinliyordum bu şarkıyı. 5-6 şarkı alan bir telefonum vardı. başa sara sara uzaklardan uzun boylu bir kızı izliyordum. gençtim. güzel olacak her şey diyordum. olmadı.

    araya birkaç ömür sıkıştırdım. birkaç ölüm, birkaç ölümden dönüm, birkaç ölüme teşebbüs bıraktım. evlendim, çocuğum oldu. -tanrının bana tek bahşi-

    12 sene sonra yine açtım. nadir yalnızlığımın sessizliğini bozdu. artık ağlamak da yoktu oysa. ama anladım. gencim hala belki ama güzel olacak her şey demiyorum. diyemiyorum değil. teoride her şey güzel. ama inanın her şey çok güzel olmayacak.

    ağladıkça yerin dibine çekecekler bizi. ağladıkça kararacak tenimiz. çünkü biz ay ışığında yanmadık. biz güneşin acımasız yüzüyle kavurduk tenimizi. işte o yüzden ağladıkça kahrolacağız.
  • ağladıkça dinlenesi, dinledikçe ağlanası bi şarkı...
  • bu şarkının en önemli yeri "güneşi tutacağız" vaadi olsa gerektir.. karanlıktan yılmış, ruhunun, özünün, içinin zift siyahlığından sıyrılan sıtkını neresine sokacağını bilmeyen ben gibi cahilleri bile bir umut sahibi yapar rahmetli ahmet kaya..

    ve bir konuda daha haklıdır;
    ağladıkça, ağlayacak kadar doldukça bir umudumuz olabilir ancak.. zira, ağlamayı bilmeyen adamdan cacık bile olmaz..

    (bkz: hayata yön veren sözler/#37199945)
hesabın var mı? giriş yap