• bu oyunla ya da diğeriydi emin değilim, en güzel anım şudur;

    üniversite zamanı, 3 kişilik büyük harita açmıştık. haritanın neredeyse her yeri ormandı. öyle böyle ağaçlık yoktu. oyunumuz 9 saat civarında sürmüştü. ben(kırmızı) ve ev arkadaşım(yeşil) devamlı birbirimiz ile savaşırken, üçüncü arkadaşım(mavi) gelişmiş güçlenmiş, tüm gücüyle de savunma kasmıştı. oyun süresince bir kaç meydan muharebesi kaybetmiş fakat ne diğer ev arkadaşım ne ben bu meydan muharebelerinin akabinde yaralı ordumuz ile savunmasına zarar versekte aşmayı başaramamıştık. sonuç olarak yeşil 5. 6. saat arası bir zamanda yenildi ve oyunda ben ve mavi kaldık sadece. yeşili devirdikten hemen sonra mavi bana ataklarını sıklaştırdı. zor duruma düşeceğimi anladığım anda yeşilin topraklarında gizli bir üs kurmaya başladım. bir yandan kendi ana üssümü korurken diğer yandan diğer üssü büyük bir hızla geliştirdim. yaptığım saldırılardan hiç bir sonuç alamadım. 3 yanı derin ormanlarla çevrili, ön cephesinde ise kale ve surlar vardı. hiç bir defans yıkılmaz değildir bu oyunda fakat benim onun defansını yıkacak gücü bulana kadar o benim diğer base'imi keşfedecek ve muhtemelen hazırlıksız yakalanacak ve yenilecektim. bulunduğum bölgede ağaçların hepsinin kesilmesi ile işçiler saçma sapan yerlerde ağaç kesmeye başladılar ki bu sayede aklıma parlak bir fikir geldi. işçileri ormanın derinliklerine gönderdim. arka taraftan yaklaşık 1 saat boyunca ormanı yardılar. son kısımlarını katapult ile patlatmıştım sanırım hatırlamıyorum. açılan koridordan ani bir saldırı düzenledim. büyük hasar vermiştim. daha sonrasında ormanın içindeki katapultları koruyarak hayal bile etmediğim kadar kısa bir sürede şehrini yerle bir etmiştim. hayatımda hiç bir oyundan bu kadar zevk aldığımı hatırlamıyorum. utanmasam, torunlarıma anı diye anlatırım.
  • dünyanın gelmis gecmis en mükemmel oyunu..
  • öncelikle : (bkz: #13640775)'ten devam ederek aklımıza takılan, dimağımızın köşesinde kalan, rüyalarımıza giren eycof hareket ve unsurlarını saymayı sürdüreceğiz

    madde 11 ile sürdürelim.

    11- amın oğlu kushluk ve faytondan çıkan sürpriz

    moğol imparatorluğu'nu belli bir düzeye getirmiş, birliği sağlamış, onon nehri'nin çevresini topyekün ele almış, çadırlarınızın etrafında yeni planlara konulmuşsunuzdur. işte o anda, gudubet bir hain planlarınızı alt üst edecektir. karahitay dölleriyle işbirliğine giren eski dostunuz kushluk, dere tepe kaçmış, sinsi hizmetkarlarını üzerinize sürmüş, karahitaylılarla sizi bitirmeye çalışmakta. ancak subetay han'ın kanatlı süvarilerini ve atlı okçularını def edebilmek ne mümkün !

    otrar şehrini tarihe gömmeye yaklaşırken, harzemşah imparatoruna müthiş bir fayton gönderilir. içinde neler yoktur ki. oyuncaklar, kinder sürprizler, halılar, içkiler, kadınlar, ve aralarından çıkan bir iki saboteur ve cengaver champion...imparatora elveda deyin !

    12- senaryo yaratıcı ve harita editörü

    bu özellik age of empires serisini ayrı kılan bir başka özelliktir. kendi haritanı, senaryonu kendin kur. istediğini yap. keyfe keder. buradan bir miğfer dibi senaryosu, moğollar'ın halep'i işgali, istanbul'un fethi gibi kendi çapımda muazzam senaryolar çıkarmıştım. herkes de birşeyler çıkarmıştır. zaman zaman açılıp simcity oynar gibi uğraşılabilir, o kadar nefistir.

    13- wololo

    ayyyoooyyyooo, ayyoooyyyooo, wololoooo, wololoooo..age of empires'ın zaten seri olarak bir numaralı olayıdır. 30 numaralı taunt. 30 yıl sonra birbirini tanısın tanımasın, bir grup erkek görüşüldüğünde masada wololo denince eş çoluk çocuk demeden kahkaha fırtınası kopacaktır.

    14- paladin fantazisi

    her bir babayiğitin bu oyunda nedense bir paladin basma sevdası bulunur. piyade, topçu, okçu değil. besili atları üzerinde zırhlarıyla tam birer asalet örneğidir paladin.

    -"hacım şimdi 30 paladin bastım mı dalıyomm haaa"

    15- gothic rush

    oyunun kanımca leş ırklarından olan gotların traş oyunculara karşı kullanım alanı bulduğu yegane taktik. kur barakalarını düşman base'inin dışına. bas huskarl'ı ve türlü türlü diğer piyadeleri, düşman base'ine yakın bir yeri set point yap, boyuna dalsınlar, boyuna dalsınlar, yenisi çıkıyor arkadan ne de olsa.

    16- niteliksiz raş

    niteliksiz raş olgusunu ikiye ayırmakta fayda var. hatta üçe.

    1- militia rush--- bu raş'ın özelliği direkt köylülere yönelik olmasıdır. köylüleri yok et, düşman ekonomisini baştan çökert. öyle bir korkut ki adamı town centerdan çıkamasın. 15 dakikaya adam senin!

    2- feodal rush--- bu biraz daha karmaşık, ancak yine bir o kadar da basit raş'ın özelliği, militiaları basmaya başladıktan sonra bir anda feodal çağlara ilerleyerek gençlere yeni bir hava katmanız, üzerlerine iki üç zırh atıp, kasabanın demircisine silahlarını bilettirmeniz (kısaca blacksmith'ten teknoloji diye geçer, neyse gaza gelmişiz anlatıyoruz şurada alla alla) bir anda man at arms'a dönüştürmeniz. yanına bir de okçu kumpanyası...misss! olayların gelişmesini bekleyin!

    3- knight rush --- son nokta burasıdır. at çıkmış, mert namert olmuştur. düşmanın çaresiz bakışları arasında beyaz knightlarınız, önce bir iki avuç düşman askeri kalıntısı temizleyecek, köylü doğrayacak, sonra kasabayı son külüne kadar üfeleyerek ortalığı domine edeceklerdir. düşman kale yapmışsa bile edilecek dert değil, ekonomiye baltayı attın mı doğrulmuyor beli rakibinin zaten.

    17- fast fire ship bozgunları

    aslında donanmalı oyunlar çoğusu tarafından rağbet görmez, sevilmez. kendine göre bi zevki vardır ama. işte o donanmalı oyunlarda bir illet vardır. bela gibi çıkar denizlerde. siz yenilmez armadalarınızı döşemişsinizdir, bembeyaz yelkenler, yurdunuzun iri gövdeli birinci kalite tahta çıkan ağaçlarından yapılma güverteler üzerinde, üzerine yakamoz vuran denizin üzerinde bir heybet, bir ihtişam içinde parlıyordur. toplar tüfekler dizmişsinizdir. ve evet, işte o anda açık alanda, topçu gemilerinizin yanına bir grup kıytırık görünümlü, olsa olsa maksimum kavaktan yapılma, ilk rüzgarda yelkenleri yırtılacak bir grup fire ship yanaşır. olaylar gelişir! tayfanız bağrışır çağrışır, odun parçaları denize düşer, bir kısım tayfa onlara sarılır, kimi şişeye son mektubunu koyup şişeye atar. falan fıstık...

    18- bilgisayara karşı oynanan multiplayer oyunlarda bir gerizekalı olma zorunluluğu

    4 kişisiniz ve 2'ye 2 yapmak sizi bayıyor, ya da o an hadi şu yapay zekaya gününü gösterelim, kasparov'un intikamını alalım diyorsunuz. oyun başlıyor. ve yarım saatten daha az bir süre geçtiğinde ekranınızda bir mesaj beliriyor.

    - abi yardım et herifler daldılar yetişemiyom!

    geri kalanlardan bu gerizekalıya yakın olan iki tanesi ivedilikle birer tabur ordu gönderir. harita o bölgeye doğru çekilir, ve mesele anlaşılır. castle age gelmiş çatmış, hırbo castle age'e geçemediği gibi, afedersiniz yola yapay zekayı yenmek adına beraber koyulduğumuz aynı zekasını siktiğim, bir tek asker zerresi dahi yapmamıştır.

    ne mi olur? yok, adamı kurtarır şahlandırırsın değil; ikinci dalga gelir, senin adamların da yitip gider. adam gelir senin alanına kaçıp orda bir iki çiftlik, üç beş ev kurar, senin de kaynaklarını yer, oyun boyunca da bir katkısı da olmaz. adam kısaca disaster modu açık sim farm oynar.

    19- yol üstünde rastlanan düşman

    düşman tasını tarağını toplamış, planını yapmış, yola koyulmuştur. ve bu sırada gözü açık ustamız, bir kısım paladini kolcu niyetine çevrede dolaştırmaktadır. düşman sessizce ve sinsice senin base'ine doğru ilerlerken, atlısı bir yanda, piyadesi bir yanda, okçusu bir yanda, veee eveet, trebuchetleri en arkada ilerlemektedir. bu bir grup paladin, zavallı ve çaresiz şekilde ilerlemekte olan 10 civarı trebuchet'e rast gelir. şenlik başlar !

    20 - kaymaklı ekmek kadayıfı

    şimdi kaymaklı ekmek kadayıfı yiyorum. pek de güzel yapmış adamlar. daha fazla yazamayacağım. ne uğraşacam be. mis gibi tatlı.
  • bir anı da ben anlatayım. sonra eksik falan kalırım.

    lise 2. sınıftayım. okuldan, dersaneden kaçıp eycof kasıyoruz sık sık. o günlerde sınıftan bir kız benden hoşlandığını söyledi. hayatımda elim kız eline değmemiş. bak! dikkatinizi sündürüyorum; o güne kadar sevgili diyebileceğim kimsem olmamış. kızla pazar günü dersane çıkışı buluşmayı ayarladık. ancak o da nesi! son dersten bir önceki derste, son dersten kaçıp eycof oynama planları yapılıyor. planım, 1 saatte oyunu bitirip sonra kızla buluşarak kızın elini tutmak, beline sarılmak ve şanslıysam ilk öpücüğümü almak.

    ancak kader ağlarını ördü, eycof yapacağını yaptı ve oyun uzadıkça uzadı. kız arıyor cevap vermiyorum. mesaj atıyor sallamıyorum. eycof oynuyorum amk, daha önemli ne olabilir. en son konsantrasyonumu bozmasından rahatsız oldum ki açtım telefonu eycof oynuyorum deyip kapadım.

    böyle bağımlısıydık işte biz bu oyunun. öyle severdik. karıdan kızdan çok yani ergenlik döneminde bile.

    sonra o kızın doktor olduğunu duydum. o gün bugündür oynamıyorum işte.
  • halk arasında eycof olarak da bilinen, hayatımın iyi kötü bir dönemine ve belli yıllarına damgasını vuran, her haftasonu, her yaz, zaman olduğunda her okul kaçışı/ okul sonrası multiplayer oynadığım multiplayer oyunların şahı, alası, alamet-i farikası. bundan iyi multiplayer oyun olduğunu sanmıyorum. bulan gören varsa da haber vermesin, bu bana yetti zaten. "single player"'ın campaign haricinde bi numarası olduğunu düşünmedim. çünkü yapay zeka hep yapay, ya çok kolay ya da en zor modda normalde oyunda yapılamayacak derecede hızlı şekilde bazı hareketleri yapıyor. eğer size denk bir rakibiniz varsa, yapabileceğiniz herhangi bir şeyden daha zevkli olabilir bu oyunu oynamak. hem de herhangi birşeyden. seksi bile amorti edebilir.

    her ırkı tattım, her campaign'i ve her tür multiplayer oyunu oynadım. belli noktalara değinmek istiyorum:

    1- the imam unsuru

    ispanya campaign'lerinden birinde, iberya kıyılarından bir transport mesafesinde, ancak bir o kadar da ücra bir köşede bulunan the imam...kimdir nedir diye sormayınız. o, "the imam"dır. monk kılığında, wololo ilahileri okuyan, zenci kılıklı resmedilmiş the imam...heyhat the imam...

    2- el cid ve delikanlılık

    namerdin düşmanı, mazlumun dostu yiğit cengaver rodrigo diaz de bivar. nam-ı diğer el cid. champion düellolarından çıkıp, kral'ın komutanıyla sevilla ahırlarından atını alan el cid, valencia'dan kopup çıkmış, on aragon-kastilya kentini birbirine katmış kumandan..

    3- yavşak kumandan reynaud

    haçlılar'ın gemilerinden inip çölden gelip birşey yapabileceğini sandıysanız yanıldınız. selahattin eyyübi ve çöllerin ortasından kopup gelen akrep destekli (scorpion) develer kumpanyası zırhları içinde çalımdan kırılacak yavşak kumandan reynaud'u çöllere gömecektir.

    4- jinglelar

    age of empires 2'nin bünyesinde her ırk için ayrı ayrı bulundurduğu ve history bölümünde veya oyun başlangıcında bulunan jingle'ların yeri ayrıdır. hakikaten oyunun bir ruhu olduğunun kanıtıdır ve ön motivasyon amaçlı, kısa süreliğine de olsa etkilidir. bugün dahi şimdi bilgisayarımda eycof olsa, bunları alır ipoduma falan koyar, günde 1 parti dinlerim.

    5- the horde

    moğol senaryosunda cengiz han'ın atlılarıyla haritadan geçip gitmesi harbiden mükemmel bir sahnedir. oradaki sesler, görüntü, aman yarabbi.!

    hele bir bağrışı vardır ki han'ın "beware the kara khitai, they're without honor!" diye...mübarek adamın mezarından ingilizce dublaj almışlar..

    bir de kurt vardır aynı senaryoda. insanoğlu 2 vahşi kurdu mu öldüremeyecek!

    6- saracen nefreti

    multiplayer oyunlarda saracenler için ayrı bir üstünlük sözkonusu gibi görünür nedense. gerçi her ırkın farklı farklıdır olayı. belli ırkların özellikle kara haritalarında avantajlı olduğu doğruysa da, diğerlerinin yanında çok çok ezik kalan bir ırk yoktur.

    menzilli atış yapan ve güçlü üniteler olan memluklar(mameluke) nedeniye saracenler karşı ordulara çok pis avantaj sağlayabilir evet, ama iş en nihayetinde taktiğe bakar. mağlup edilemeyecek ordu yoktur.

    7- renk kapışması

    multiplayer'ların ilk başında bir klasiktir.herkes kendi belirlediği rengi ister. dayak, hile hurda konusu olmuştur bu kapışma.

    8- deathmatch

    eğer sırf savaş üzerine kurulu bir oyun istiyorsanız idealdir. hatta bir noktadan sonra en üst zevki veren budur. arena/fortress deathmatch haritası açarsınız. değmeyin keyfe. haydin savaşa! ha, herşey o kadar kolay değil, daha ilk parti ünitelerden sonra kaynak bitiyor, o ara köylü de yapacak, kaynak da toplayacaksınız.

    9- büyük adam figürü

    her eycof'cunun kariyerinde bir büyük adam figürü vardır. şöyle ki:

    internet kafeye gidersiniz. kendinizi ala eycofcu sanırsınız. başlarsınız serbest oyunlu, dostluk olmayan multiplayer'a. ta ki bir "büyük adam" gelip haritadaki 8'in 7'sini kendi başına yardım almadan parça bincik edene kadar. ben bunu ilk bir gothic rush tarzı, aslında rush da olmayan, bir kısım piyadenin baseimi gelip parça pincik ettiği bir oyunda görmüştüm. hoş, adam benden önce 4 yıkmıştı, benden sonra 2 daha yıktı. yenilmez muzaffer!nicki edmond'du adamın, heyhat hatırlarım hala bir fırtına kopar.

    10- kaçak güreş

    oyunun en sinir ama bir o kadar da eğlenceli noktası da, bir adamı bitirdiğiniz, silleleri ard arda patlattığınız, nüfusuna cümle eziyeti uyguladığınız durumlarda, adamın tek bir köylüyle kaçıp en büyük haritanın ormanlar arasında bir kenarına yepyeni ve eskisi kadar belalı bir uygarlık kurmasıdır.

    bunla ilgili bir tecrübem de, adamın iki orman parçası arası ufak bir noktadan içeri girip iki dev ormanın aralığında mekanını kurup, o bölgeye tek geçit olan tek karelik geçidin ardına da bir dolu kaleler, duvarlar, kapılar, kuleler yerleştirip, o da yetmezmiş gibi bir de bombardıman topçusu mevzilendirmesi sonucu, oyunun dev mancınık ünitesi siege onagerlarla arkadan ormanı delip, ordan birlikleri sokup, kahkahalar içinde, adamı tam anlamıyla pic(c ile, ç değil) etmenin orgazmı içinde, o savunma kompleksinin ardında düzgün başka bir savunma aracı olmayan adamı delik deşik etmiştim. güzel günlerdi.

    bu eser tez zamanda editlenerek genişletilecektir. herşey eycof için.
  • hayatımın en stresli döneminde bana ilaç gibi gelmiş, muhteşem bir oyun. ve size bu oyunla ilgili bir anımı anlatmak istiyorum, buyrun buradan yakın:

    bundan yaklaşık 5-6 sene önce lise tayfası olaraktan herkes öss'ye falan çalışmak istiyor ve ben hariç kimse beceremiyordu. ben de aslında pek çalışmıyordum ama benim arkadaş güruhundaki elemanlara oranla daha çalışkan olduğum söylenebilirdi. her neyse bir gün bu güruhun benden habersiz deli gibi aoe oynadığını öğrendim, birincisini bitirmiş biri olarak pek severdim aoe'yi ama ikincisinin çıktığını bilmiyordum. evdeki bilgisayar ciddi manada o kadar dandikti ki aoe'yi çalıştıramıyordum, evet şok oldunuz di mi ! öyle de bir antikaydı işte, neyse bu güruh benden habersiz oynuyormuş, internet kafelere gidiyorlarmış bizim okulun oraya falan, e dedim ben de geleyim bakayım falan, internet kafelerde bildiğin çaylak modunda yanlarına oturarak taktikleri kaptım ve yavaş yavaş koltuklara komutan edasında geçmeye başladım. bir kaç hafta sonra beni de aralarına iyiden almaya başladılar çünkü aoe 1 tecrübem bu oyuna kısa sürede adapte olmamı sağlamıştı ve cidden türklerle iyiydim.*

    yani internet kafeye verdiğim para, harcadığım saatler hiç mi hiç koymadı bana. öss stresi üzerine ilaç gibi geldi bildiğin, deliler gibi oynuyorduk, hatta bir arkadaş sabahları sıraya girmeden önce her ırkın işçisinin falan monologlarını sayar olmuştu, artık öss'den ziyade aoe'de mızraklı file nasıl vurur, abi dünkü oyun nasıldı, aztec'in şampiyonu* ne kadar taşaklıdır, abi şöyle taktik yapsam nolurlara dönmüş, öss soru bankalarının yerini eyc of almıştı. yani öyle efsane maçlar olmuştu ki ve biz o kadar deliler gibi oynuyorduk ki artık bir süre sonra kafede etrafı "biz bunları hacamat ederiz hacı !" edasıyla kesiyorduk. yani bir siyah güneş gözlüğümüz, bir de paltomuz eksikti.

    her neyse şimdi bu upuzun ön bilgiyi verdikten sonra esas anlatacağım konuya gelelim: yine lise sondayız ve yine arkadaşlarla internet kafedeyiz, 4 kişiyiz. şimdi dedik ki 2 ye 2 olmaz napalım ya başka bir şey oynayalım falan muhabbetleri dönerken bizden daha küçük olduğu bariz belli olan bi eleman yaklaştı ve "abi age of oynayalım mı ? 4 kişiyiz biz de ?" diye bir teklifte bulundu. ekşi sözlükte hani bir başlık var ya sen küçüğüne ne gibi tavsiye verirsin tadında, şu tavsiyede bulunuyorum direk : "sevgi kelebeği" gibi bir nickle ve pembeyi seçen bir insanla taşak geçme, adamın götünden kan alırlar kamil kan !

    bizim arkadaş bu teklife "tabi koç yaparız!" diye babacan bir tavırla cevap vermiş, ancak nickleri gördükten sonra dayanamayıp yanlarına gitmiş ve şu acı, şu lanet olası talihsiz cümleyi sarfetmiştir: "beyler 5 dakikada mı yenelim sizi 10 dakikada mı?". ulan sevgi kelebeği ve tayfasının ordusunu halen unutamıyorum, köylülerimin çığlıkları her gece rüyama giriyor, boncuk boncuk terle uyanıyorum. abi size şöyle diyorum, artık samimi olduk ne de olsa, bizi feci siktiler net. nokta. en son sözlükte troublepain nickiyle bilinen arkadaşımız kendi halinde bir kasaba kurmuş çiftçileriyle güle oynaya food toplarken mordor'un orkları misali 2 dakikada kesiverdiler garibanı, hatta rengini bile hatırlıyorum turuncuydu, ve game over ekranlarımızda belirirken o hazin müzik yankılandı..bir o sesten bir de farmın bittiğini işaret eden fıçıfıçıfıçıfıçı gibi sesten tiksinirim aoe'de...sonuç olarak;

    bi daha da gitmedik o internet kafeye..
  • fil basana imam basin bayiltir.
  • bu oyun çıktığında orta 3 falandım. 'ey cof' için okuldan kaçar, 4-4 oynardık. o zamanlar internet cafeler zibil gibiydi. köşe başı internet. edirne merkezde uygar internet cafe var. cumartesi pazarına doğru giderken... sahibi mustafa abi ydi buranın. bilen bilir tam tüccardır mustafa abi. eee, kaçın kurası! age of empires a 'ecem payrıs' derdi, gülerdik. ama sağlam oynardı.hey gidi günler, hey!

    oyun biter bitmez bu seferde; aynı halısaha maçı çıkışında olduğu gibi strateji hatalarını konuşurduk. yani bildiğin ders çıkartıyorduk sonraki oyun için. hala gözümden gitmez o muhabbetler. bir iki tanesini anlatayım.

    oynayan bilir. arkadaşlarıyla 'en güçlü ırk hangisi' tartışmasını yapmayan age of cu yok gibidir.

    henüz age of da çaylak bir arkadaşla bu muhabbeti yapıyoruz. dediği laf şudur:

    ' abi ben random u çok beğeniyorum ya! kaleden böyle atlı silahlı askerler çıkıyor. hem güçlüler hem de çok iyi vuruyo namussuzlar.'

    biz tabi yayından koptuk. reklam girdi o ara. ohoho!

    bir keresinde yine 4 e 4 dört kapışıyoruz. oyun başlayalı nerdeyse 4 saat olmuş. kan gövdeyi götürüyor bizim takım arkadaşının bölgede. namussuzlar üçü bir olup danaya girer gibi bizim arkadaşa girmişler. ekonomisi de batmış paladin neyim basamıyor. mızrak atan skirmisher var. ucuzdur onlar. fazla food istemiyordu. yanımdaki masada da sakallı bir amca var. ben de oturduğum masadan yanımdaki yaşlı amcayı unutarak heyecanla bağırıyorum:
    -egemen, sikilmiş bas oolum! bol bol sikilmiş! azcık dayan, geliyom ben!

    sikilmiş den kastım skirmisher ama amca beni öyle anlamıyor. yazıklar olsun çekerek masadan kalkıyor. mustafa abi ye de diyor ki:
    - gençlik nereye gidiyor mustafa ha!
  • benim de hakkında güzel bir anımı paylaşmak istediğim oyun. bu oyun ilk çıktığında daha küçüktüm ben. babamla oynardık. daha doğrusu babam oynardı, ben de onun yanıbaşında ellerim heyecandan buz gibi kesilmiş, her düşman geldiğinde "baba geliyorlar, geliyorlar! yukarıda!" diye tezahürat yapardım. benim için büyük bir zevkti ve bunu genelde her haftasonu yapardık. arada bir taktikler de verirdim, şunu üret, şunu geliştir diye.

    yine o günlerden bir gün, sanırım saladin'in campaigninin son bölümünü oynuyoruz. oynayanlar bilir, en zor bölümlerden biridir. bir adet wonder dikip 3-4 düşmana karşı yaklaşık 1 saat kadar savunmanız istenir. oyunun size kurulu verdiği şehir dört bir yandan saldırıya açıktır, wonder'ı diktikten yaklaşık 5 dakika sonra tüm düşmanlar var gücüyle saldırırlar. bu bölümü bitirene kadar 5-6 kez oynadığımızı hatırlıyorum. 6. seferde baktık orada tutunabilmek imkansız, oyunun başında babamla taktik belirleyip başka bir yere kaçmaya karar verdik. hazır kurulu şehri orada yem olarak birkaç çalışan köylüyle bıraktık ve kalanları bir gemiye yükleyip okyanuslara açıldık. sanki oyunun tasarımcıları bizim bunu yapacağımızı planlamış gibi okyanusun ortasına, tam bir wonder ve etrafına sığabilecek birkaç bina büyüklüğünde orta boy bir ada yapmışlar, içine de birkaç tane altın ve odun serpiştirmişler. babama verdiğim mükemmel taktikle oraya çıkartma yaptık ve wonder'ımızı kurmaya başladık. bizim saf düşmanlar ilk şehir ile uğraşıp wonder'ı bulana kadar wonder tamamlandı, üzerinden birkaç dakika geçti. en sonunda buldular tabi gemilerle; fakat biz o zamana kadar adanın etrafını kuleler ve kalelerle çevirmiş, donanmamıza güç katmıştık. bombard shipleri fireshiplerle, öteki savaş gemilerini de kale ve kulelerle hallettik ve yine zorlu fakat çok eğlenceli bir direniş sonrası oyunu kazandık.

    o adadaki minik şehrimiz tüm detaylarıyla halâ aklımdadır. şimdi büyüdüm, kocaman oldum, oyunu artık babamdan öğrendiklerimle ve ondan aldığım cesaretle tek başıma oynuyorum.
  • icinde korkunc bir hata barindiran oyundur. hata dememek lazim belki de, ama bir ust strateji, bir bilegi bukulmezlik, bir tarkan viking kani stili diyebiliriz.
    simdi evvela nedir, age of ile ilk tanisan her delikanli gibi, internet cafelerde, olm polo bos polo, polo sufer. oh. (meali: canim kardesim, eger paladin uretimine ivme verirsen savasi kazanmamiz pek ihtimal dahilinde gozukmekte, paladinden mutesekkil bir ordu ne de guzel ne de metanetli durmaktadir.) genclerinden olduk. 4 vs 4 maclarinda, -beyler saldirmak yok- ile basladik -30 dakika gelisiyoruz sonra- lara geldik, biz -rush- tabiri kullanmazdik, onun yerine - beyler bam gum dalmak yok - derdik, zamanla o da zaten -beyler bam gum yok- oldu. yani bu evrim surecinde, bir yerde kirilma noktasi ile, su taktigi kullanarak takim olarak asla yenilmemeye basladik:

    1- halbredier
    2- elite skirmish
    3- hussar.

    kendi aramizda biz buna - et ordusu- derdik. ve ne zaman karsimizda -altin ordusu- ciksa sevincten kudurur, internet cafeci abi'den 1 saat daha talep ederdik, cunku savas uzayacak, karsi taraf bizi yenemeyecek ve biz kedinin fare ile oynadigi gibi karsi tarafi canindan bezdirecektik. (sonra o fazladan talep ettigimiz 1 saati odemek icin ellerimiz nedensiz yere marketten odun satmaya giderdi, hey gidi.)

    simdi bakiyorsun ustad,

    karsi taraf oyunun cahili ise, 10.000 altin civari para harcayip, -polo bas olm polo- taktigi izlerdi. ve savas meydaninda, barracks la desteklenmis halberdier ordusunun onunde diz cokup, yikilmis bir ekonomi ile bize cilizca karsi koymaya calisirdi.

    karsi taraf yine para harcayip okcu bassa, skirmisherlerimz karisinda diz coker, tovbe isterdi. (saygiyla aniyoruz nihat dogani da burada.)

    iyicene cildirip etrafi onagerla doldursa, onegerlarin onune paladin dizse, arkasina okcu dizse, araya attigimiz 50 tane hussarla cikan kargasa da, onegerlerinin ezilmesini tam anlami ile - muhu. bohea,. bohurp. boehaehahhaehaheha - seklinde izlerdi. yani kisacasi, oyunun en guclu unitelerinin ilaci, resmen sagdan soldan topladiginiz capulcularda yatiyordu. bunu bir hata olarak mi nitelendirmek lazim bilemiyorum. ama tabii, dusman akil edip de, champion + skirmisher basmaya basladi mi, kacacak delik arardik o ayri. (yine hussara abanirdik, o da ayri.)

    ki isi iyice serefsizlige burup oyunda - direnc noktasi - diye bir kavram gelistirmistik. bu taktik de, haritanin uzerine rastgele, ama surekli, mining campler kurmak, ve bu mining campleri dusmani izleme bolgeleri olarak kullanmaktan ibaretti, dusman, bu mining campleri yikmakla ugrasmaz, genelde - haaa demek ki maden varmis burada somurmus ipne- der gecerdi.

    ardindan, bu direnc noktalarini, direnc noktasi yapan, yanlarina, yine random olarak, barracks, stable, archery range kurmak kalirdi. yani mekani karakollara donusturur, oradan gecip giden dusman ordusunun arkasina iki hussar timi, 10 luk halberd. timi, 8 lik skirmish timi takarak canindan bezdirir, o arada da ana saldiriyi planlardik. harita uzerinde yaklasik 15-20 direnc bolgesi (large ve giant map icin) kurmadan savasmak, bizim icin maglubiyet sayilirdi, cunku, biz, et ordusuyduk, ve et ordusu, 2000 kayip verdigi halde savasi kazanan yegane orduydu. (once bir damla yas, yanaklarimdan suzuldu.... umit besen ses tonunu bozmadan okuyalim rica.)

    neticede,

    age of gibi taktik oyunu sanirim gelmez daha. starcraftla kapisir her zaman o ayri. oynayin, oynattirin.

    (bam gum dalana da soyleyin, oyunun zevkini bozmasin ipne.)
hesabın var mı? giriş yap