• gavurun localisation dediği kavram. uluslararasi bir urunun bir ulke marketine girerken markasinda, ambalajinda, kokuda tatta uygun degisiklikleri yapmasi. ornegin axe ve elseve, lynx ve elvive'nin turkiye'ye gore yerellestirilmis halleridir. yahut avrupa kaynakli bir bilgisayar oyunu amerikan pazarina girerken yapay zeka faktorunu dusurur, sonsuz can gibi opsiyonlar koyar. ayni sekilde 4 parmakli oyun kahramanlari japonya'da pazara girerken 3 ya da 5 parmakli oluverirler. (bkz: yakuza). burger king avrupa'da bacon'lu özel hamburgerler yaparken ülkemizde baharatlı köfteli türk hamburgeri sürer piyasaya, ispanyolca "gitmeyen" anlamına geldiği için chevrolet nova modelini güney amerika ülkelerine başka isimle ihraç etmiştir, yahut dünyanın opel diye bildiği marka britanya'da vauxhall oluverir feşmekan. tamam biliyorum ornekler kisir oldu ama sizin kafanizda canlandi bisiler.
  • mcdonalds'ın türkiye pazarına girerken listeye ayran eklemesi de yerelleştirmeye örnek olarak verilebilir.
  • temelini postmodern sosyal teoriden alan kuresel ve yerelin entegrasyonunu vurgulayan yaklasim. globallesmenin beraberinde getireceginden korkulan aynilasma ya da standartlasmanin aslinda tam anlamiyla gerceklesmeyecegini ileri suren ronald robertson tarafindan ilk defa ortaya atilmistir gercekten de. bugun sosyal teoride yasanan yerel kulturun ve yerelin, heterojenligin ve farkliligin onemini vurgulayan egilimlerle beslenmistir bu yaklasim. cesitlilik, bagimsizlik ve hibritlesme de glokallesmenin onemli ayaklaridir. glokallesmeyi heterojenlesmeyle iliskilendirirsek, ritzer'in (bkz: george ritzer) iddia ettigi uzre grokallesme (bkz: grokallesme) de homojenligi betimler.
  • çevirmen kabusu
  • bu sabah national geographic ekranında bunu bir cümleyle anlatıverdi ünlü bir mimar. konu 'mega yapılar'dı. malezya'nın mega yapılara duyduğu arzu. anlatıcı, ülkenin "başarıya aç" oluşundan dem vurdu, hemen ardından da eski başbakanın icraatlarına geçti. başarıya duyulan açlık, anlamını en yüksek yapılarda bulmuş. biz de el-kaide neden ikiz kulelere taktı, diyorduk.

    malezya'nın artan reytinglerini çok yüksek, en yüksek, harbiden yüksek bir yapıyla taçlandırmak istemişler eski başbakanları döneminde. batılı bir mimara projesini çizdirmişler. ama "buraya ait" de olmasını istemişler. buram buram malezya koksun. mimar, buralıdan neyi kastettiklerini sormuş: bununla ne demek istedikleri hakkında en ufak fikirleri yoktu, diyor.

    bu bana, küresel mcdonalds-vari yemekler bir mutfak değil, bir tekniktir; o tekniğin içine ne koysan gider, biz tekniğe aşık olduktan sonra, diyenlere "efenim, türk mutfağı'nda zaten fast food vardır, yolda pilav satarız biz.. e işte ekmek arası köfte, aa simit ayol simit ayran" gibi karşılıklar verilen bir paneli hatırlattı. en fast food'ları azami sürede keyif çatarak yiyen 15 kişiyi gözlemleyip, izlenimlerinizi kısa bir paragrafta anlatınız, diye bir seminer çalışması yapılmadığı için, bu durum doğaldı.

    ya da küresel anlamda telaffuzu kolay olan ankamall'da mevlana, bu topraklara ait olan bir şey mi aramaktadır, alışveriş merkezinin kapalı olduğu saatlerde? malezyalılar kadar başarıya ve küresel kimliğe aç olmamakla beraber, bu konuda benim de fikrim net değil. belki de değişerek gelişen türkiye'nin nabzını tutuyordur. elbette, konu yerelleştirme ise, "mall"dan iyi örnek bulunur mu? yürüyüş yolu, volta alanı bir anda moleküler bir çağrışım kazanır ve "moğl" olur. moğl ile nazik bir dokunuş kastedilmektedir. nasıl derler, buraya ait bir şeyler. hayır hayır, burada olan nazik bir küreselleşmedir.
  • karşıtları şeker tiplerdir. şöyle şeyler derler:
    - yerelleştirmemeyi bulup iyi bir dövecem... (bi temiz pataklayacam demek istiyor)
  • (bkz: lictionary.in)
  • pek bilinmeyen bir kavram. sağda solda görüyorum, mesela google'ın 29 ekim için hazırladığı doodle'ı görüp gaza geliyorlar. ya da barcelona futbol takımının facebook sayfasında yayınladığı 29 ekim kutlama mesajını görüp heyecanlanıyorlar.

    böyle tipleri vikipedi'deki "yerelleştirme" makalesi ile baş başa bırakmak lazım.
hesabın var mı? giriş yap