306 entry daha
  • son yazısında kendi hatalarından bahsetmemiş ama şu tespite yer vermiş: "muhafazakârlık, bu toprakların asal mayası olduğunu bir kez daha ilan ediyor. halkın hassasiyetlerine karşı dikkatli olmanın şart olduğunu herkes kabul etmiş görünüyor.
    bütün milletin yiğit mümin erkekler olarak tescil edildiği bir dünya önerisi artık daha fütursuzca sırıtıyor suratımıza. " kaynak

    hani benim diyeceğim de şu sayın türker'e, acaba bu yazınızda yazdığınız muhafazakar saldırganlığın bir dönem önünü açmaktan da siz sorumlu değil misiniz? misal üniversiteye türbanın sokulmasını salt bir "özgürlük" meselesine indirgeyip, tarikatların, üniversitelere yönelik kapsamlı, siyasi bir açılımı olduğunu görmezden gelmediniz mi?

    şimdi muhafazakarlık senin alanına da saldırıyor ya, ben de tıpkı sizin o gün yürüttüğünüz mantık gibi yola devam ederek şunları söyleyebilirim: "bu insanların inancıdır. orada adam içki içilmesini istemiyor. niye anlamak istemiyorsunuz?" olur mu...
  • hanefi avcı'nın gerçek kimliğini ortaya koymuş... ama bence yeterli değil yazısı!

    ben avcı gibilerin, "terör örgütüne üyelik"ten cezaevine girmesine, yani gerekçesi ne olursa olsun cezaevine girmesine karşıyım. yıldırım türker'in yazısını bitirdiği yerde, bendeki hissiyat bu yönde oldu. "bir şekilde girdi işte"...

    ergenekon davası ile başlayan sürecin yarattığı "geçmişle hesaplaşma" tiradının, "geçmişle hiç hesaplaşılmamış olması" durumundan da kötü olduğunu düşünüyorum. yani "yarım yamalak da olsa, yamuk yumalak da olsa geçmişle hesaplaşılıyor işte" düşüncesinin sol için büyük zararları var. nitekim türker gibi vicdanlı bir solcudan bunu yapmasını beklerdim. yapmamış.

    hanefi avcı'nın işlediği iddia edilen suçları, o suçları işlediği zamandaki ortakları anımsatmıyor çünkü anımsatılan bu olsa, iş çorap söküğü gibi gelecek.

    misal, akp 12 eylül'le hesaplaşmasını "sağcılar da solcular da ezildi" diye ortaya atarken, bunun hümanist bir tepkiden kaynaklanan dil sürçmesi olduğunu sananlar var elbet. bu noktada karşılarındaki, iyi niyetli sandıkları hatayı düzeltmek için bir hesaplaşmanın sonuna kadar götürlmesini istiyorlar ve fakat aslında akp'nin "naif" diye kodlanılan çıkışı, son derece planlı, programlı bir strateji, çünkü geçmişte sağ ve sol kullanılmadı; sağcılar solculara kurşun sıkmakta kullanıldı. bunu hatırlatmadığınız takdirde, o sağcıları kullananları iktidar hırsıyla tutuşan büyük ağabeyler olarak görürsünüz ve bir kere bu kan akıtmış düzeni aklarsınız; 12 eylül'ün en büyük destekçisi tüsiad'ı aklarsınız... darbenin kurbanlarının, darbenin kendini meşrulaştırmak için kullandıkları olarak gösterirsiniz.

    hanefi avcı davası da böyle. hanefi avcı, o suçları işlediğinde kimlerle ortaktı? sakın şimdi kendisini içeri attıranlar olmasın! o halde avcı'nın bu şekilde atılması bile, hiç atılmamış olmasından iyi midir kötü müdür? hanefi avcı tutuklandığında cemaat bir suç ortaklığını da örtbas etmiş oluyor. hani delil karartma var ya o hesap.

    bu nedenle bir suç tahlili yerine, odaklanması gereken delilleri kimin kararttığı...
  • "birçoğumuzun aklına vicdan sahibi bir yazar dendiğinde ilk olarak yıldırım türker gelir. marksizm’den ziyade foucault'nun ve diğer post marksist düşünürlerin tınıları görülebilir türker'in yazılarında. kendisinin de vicdan solculuğuna içkin olan politik bulanıklığa ve hissiyatı mantığın önüne koyma yanlışlığına zaman zaman düştüğü kanaatindeyim. örneğin, "hanefi avcı'nın suçu ne" başlıklı yazısını , "hepimiz birer amatör ajan kesilmiş, kısıtlı imkânlarımızla soruyoruz: “hanefi avcı’nın suçu ne?ben size söyleyeyim. gerçekten umurumda değil. hanefi avcı’nın suçu, namlı bir işkenceci, bir nefret suçlusu olmasıdır." diye bitirmişti türker. yazının finalinde konuşan yıldırım türker'in vicdanı. hanefi avcı'nın işkence suçunu işlediği iddiası ve buna rağmen hakkında hiçbir işlem yapılmaması vicdan sahibi olan herkesin içini acıtır. oğlunu kaybetmiş bir anneye "ali uygur, demirtaş mahallesinde bir operasyon sırasında 9 temmuz’da kaçtı. bak dosya ve tutanaklar burada mevcut. ama inşallah ölmüştür..." diyen biri hanefi avcı. devletin bekası için devrimcilerle nasıl mücadele ettiği herkesin malumu olan bu zat-ı muhterem, işkence suçu faili olarak tutuklu değil. devlet ve cemaat içindeki hesaplaşmaları ve bunun sonucu olarak hanefi avcı'nın tutuklanmış olabileceğini yıldırım türker de biliyordur ; ama vicdanı öylesine kanıyor ki "benim için bunlar talidir" diyor. tam da bu noktada yıldırım türker'e katılmıyorum. bu ülkede işkenceciler, işkenceci olduklarından dolayı hesap vermiyorlarsa, onların neden, hangi suçlar sebebiyle içerde oldukları benim için önemlidir. ne oldu da daha düne kadar çok makbul biri olan hanefi avcı, tutuklanıverdi? bu soru benim umurumda ve bu soruyu umursamak vicdansızlık değil, tam tersine vicdanın altını politik bilinçle örmek. "

    kaynak: http://www.birgun.net/…10&year=2011&month=02&day=07

    (bkz: vicdan solculuğu)
  • 'fikirlerinizi savunmuyorum ama düşünce özgürlüğünüz için canımı bile veririm' naifliğiin oldum olası sevmem zaten. yıldırım türker'i eleştireceğim yer de burası değil. ona "sıra en sop papaza geldiğinde dönüp bakmış ve kimseyi görememiş" gibi "vurucu" bir cümleyle biten hikayeyi de anlatmayacağım. türker'in de dediği gibi "sıra hep bizde"...

    kendisinin medyadaki riyakarlığa öfkesi de gayet anlaşılabilir. aynı günlerde odatv basıldığında "basın özgürlüğü" diye döktürenlerin bir ertesi gün "yürüyüş dergisi" basıldığındaki sessizliği karşısında insanın tiksinmekten başka hissedebileceği bir duygu daha yok... bu açıdan bakıldığında sanırım medyanın içinden çok çok az insan çıkıp yıldırım türker'e "samimiyet" sorusu sorabilir. diğerlerinin bunu sormaya bile hakkı yok.

    ancak benim bahsetmek istediğim daha önce hanefi avcı olayındaki "ne olduğu beni ilgilendirmiyor, bir şekilde alındı işte, namlı bir işkenceciydi o" yazısında düştüğü hata. bunu vicdan solculuğu bahsinde de tartışmıştık. nitekim, kendisinin soner yalçın yazısının ardından yapılan yorumlara baktığımda da benzer bir "hata"nın ortaya çıktığı görünüyor. nedir bu hata?

    öncelikle soner yalçın kendisinin iddia ettiği gibi "faşist" değil. şu faşizmi ota bok atfetmekten vazgeçmek lazım. yalçın'ın analizlerinin yanlışlığı, çıkışsızlığı bir yanda dursun, türker'in iddia ettiği gibi "solun zaten hep sıradaki hedef olması" da soner yalçın veya odatv'nin marifeti değil. üstelik devrimci karargah konusundaki yazıları da ortadayken.

    bir diğer noktaya değinecek olursak yıldırım türker ve onun savunucularının yaptığı "bakın işte bu adamlar böyle" tarzındaki yorumların da gözümde pul kadar değeri yok çünkü adamlar solla çeliştikleri noktalar yüzünden gözaltına alınmadı! tekrarlayalım: a-lın-madı. eğer bu hassasiyetlerle alınmış olsalardı, operasyonun öncelikle yandaş medyada başlamış olması gerekirdi. sol düşmanlığı, ırkçılık, faşizanlık, kürt düşmanlığı, yahudi düşmanlığı... bu noktalarda kimse "demokrat" maskeli yandaşlardan daha iddialı olamaz. bu saçma tartışmayı tam da bu nedenle bir kenara bırakmak lazım.

    aslında bakarsanız yıldırım türker kadar sçedrin'in "bilge kayabalığı" tiplemesine oturan bir isim daha yok. entellektüel korkaklığı ile adına vicdan konulmuş güvenli yuvasından çıkmaya bile cesaret edemeyen türker son yazısında da yaptığı gibi doğrular ve yanlışları içiçe geçiriyor, kendi doğruları kendisinden bağımsız olarak dönen yanlışların çarkına eklemleniyor. şu yazılanlarda "operasyon"dan bahsetmemiş olması hiçbir şeyi değiştirmeye yetmez. türker, yalçın'ın kimliğini (ki dediğim gibi abartı yanlışlarla beraber çizdiği yanlış portre) öne çıkararak, türkiye tarihinin en köklü dönüşümü anlamına gelen bir operasyonu destekleme noktasına düşüyor. sadece yalçın yazısı değil, daha doğru duran hanefi avcı yazısı da benzer bir noktaya düşmüştü.

    çünkü dediğim gibi türker'in kendince çizdiği cepheler ve bu cephelerle yan yana düşmekten duyduğu korku, vicdanının bile pusulasını saptırıyor.

    yalnız eklemekte fayda var, türker abdullah gül'e yaptığı 2007 yılı övgüleri hatırlanacak olursa, "korkak" da değil çok fazla. abdullah gül'ü samimi insan, yüreklere su serpen gibi tasvir ederken son derece cesaretli... irak savaşı'nı destekleyen bir dışişleri bakanı sadece üç beş cümle edince 'samimi' olarak nitelendiren türker aynı riski "ergenekon davası" konusunda alamıyor. kafasında yarattığı garip korkular ile yanlışlara imza atarken bir yandan "şahsi meramım" diye çırpınıyor.

    gözümde şu yazdığının pul kadar değeri yok. ve maalesef her cümlesi onu mehmet metiner'e, melih altınok'a ve yıldıray oğur'a daha fazla yakınlaştırıyor.

    "küçük ertuğrul" dediği oğur ile safları ortaklaşıyor.
  • kafaları karıştıran noktalardan birisi de meselenin "soner yalçın'ı destekleme veya desteklememe" hadisesine dönüşümüdür.

    süregiden operasyon devrimcileri, kürt hareketini ve ulusalcıları hedef alırken ve bu operasyon akp'ye muhalefeti suç saymaya indirgerken, bu operasyon tarihi tersyüz edip, katiller ve onların kurbanı devrimcileri "aynı odaklara hizmet ettiler" diye tanımlarken, tartışılan "soner yalçın'ı medya özgürlüğü için desteklemek" olmamalı. bilakis bu kişilerin niteliklerinden bağımsız olarak süregiden operasyonu "deşifre" etmek olmalı.

    aksi takdirde, yıldırım türker örneğinde olduğu gibi soner yalçın'ın ne olup ne olmadığını tartışırsanız niyetinizden bağımsız olarak bu operasyonun meşrulaşmasına hizmet ediyorsunuzdur.

    şu ülkede ergenekon davası varken onun çocukları kck davası ve devrimci karargah davası varken türker yazdığı portreyle en iyi niyetle yorumlayacak olursak: "bana ne" gibi apolitik bir noktaya düşüyor. oysa öylesine önemli ki, kimin neden ve nasıl gözaltına alındığı, neyle yargılandığı. yani hanefi avcı'daki gibi "namlı bir işkenceci" olduğunu söylemek hiçbir halta da yaramaz.

    meselenin diğer yanında şu var. ergenekon operasyonu bulanık suda balık avlama operasyonudur. türker'in yazısının şimdiden yandaş medya ve onun zihniyetindekiler tarafından sevinçle karşılanması da bu noktada önemli. yani sanki yalçın faşistmiş de ondan gözaltına alınmış. veli küçük namlı bir kontrgerilla mensubuymuş da ondan gözaltına alınmış... türker suyu bulandırıyor.

    ayrıca tekrarlıyorum soner yalçın faşist falan değil. geçin bu edebiyatı... kendisinin yanlış, saçma ve çıkışsız yazılarının olması onu "faşist" yapmaz! yapamaz! 2000'e doğru dergisindeki emeği de o kadar "e değişti adam" ile yok sayılamaz! ulusalcılık faşistliğe tekabbül etmiyor. bir insanın sol düşünceyle çelişen yanlarının olması da onun solun hedef olmasını desteklediği anlamına gelmez.

    kavramları doğru, yerli yerinde kullanmak son derece mühim. hele ki şu günlerde.
  • melih altınok ve yıldıray oğur'un ardından hayranlarının arasına berat özipek de katıldı:

    "kimse çıkıp, yıldırım türker’in muhteşem yazısında belirttiği gibi, faşist bir işadamının “muhalif bir basın emekçisi” veya “kahraman” olarak tescilini beklemesin. " (kaynak)
  • şunu bugün anladım ki, "sıra hep bizde" diyen yıldırım türker aslında o sıranın en en en sonunda. şu ülkede en son dokunulacak muhalif olur kendisi. bu kadar sade suya tirit muhalefeti kim neylesin?
  • müritleri durumu kurtarmaya çalışmak adına ad hominem'e sarmış. kemalizm, kürtler vb. ne alakaysa konunun içine damlamış. neden sade suya tirit muhalefet yaptığını iddia ettiğimi şöyle açıklayayım, zira donanımsız müritleri gibi goygoydan başka kelam edememek bize yakışmaz. öncelikle geçin bu 'burjuva demokrasisinin içine tükürüyor' ayaklarını, bir kalemde geçin.

    gerek müritleri ve gerekse kendisi ergenekon davası'na bir hayli sevinmişti... bu davanın ileri götürülebileceğini düşünüp, "daha ileri daha ileri" diye bağırdıkları günler dün gibi aklımdadır. ne o, ergenekon davası sosyalist gerçekçilik mi?

    hepinizin o günlerde nasıl sevindiğini, o davaya ne değer atfettiğinizi dün gibi hatırlıyorum. aradan geçen zaman öylesine kısa ki...

    yok kemalistler eleştiriyormuş, yok katledilen kürtler seviyormuş, (sevenini de az gördüm bak) yok akp'yi de eleştiriyormuş... ne alakası var, hala bir yazar içeri düştükten sonra tam da o yazarın tutuklanmasını meşrulaştıracak şeyler yaz, ergenekon davası'nın destekçisi ol, gel burada, bize link yolla, oh ne ala. süper lan!

    edit: değerli legem'den yanlış anlaşılmaya son derece müsait 'mürit' lafı için özür dilemeyi borç bilirim. bir çırpıda sadece türker'i eleştirdiğim için 'faşist'e kadar ağır ithamlara yönelenlere bu lafı zikretmiştim. kendisine mürit demek haddim değil.
  • kendisine yönelik "sade suya tirit muhalefet yapıyor" iddiamı bu kadar kısa sürede doğruladığı için teşekkürü borç bilirim.

    türker, hayatının kalanında akp operasyonuna dolaylı destek verip ve arkasından gelen tepkilere "ya aslında şunu demek istedim" diye rötuş yapmakla geçirecek gibi görünüyor. vicdan solculuğundan yine siyasi bir hat çıkamadı. çıkmasını bekleyenlerde hata.
  • "ters etki: ”ergenekon operasyonu’ ‘kapsamında yargılanmayıp, yasalarda yer alan kimi suçlardan yargılanan ve tutuklanan gazeteciler olduğunu biliyoruz. ancak ana akım medya yazarları, özellikle nedim şener ve ahmet şık’ın tutuklanmasına tepki gösterdi. sizce ana-akım medya yazarları seslerini yükseltmek için neyi bekledi?

    gün zileli: valla neyi beklediklerini bilmiyorum ama neyi beklemedikleri açık. işlerin bu raddeye ulaşmasını hiç ama hiç beklemiyorlardı. gerçi tutuklamalar epeyce yakınlarına yaklaştığı halde hâlâ “ergenekon vaaaar” şarkısını söyleyen ahmet altan gibi, “doğruyum, çalışkanım, vicdanlıyım; yasam, küçüklerime sahip çıkmamak, büyüklerime temenna çakmak” diye ant okuyan yıldırım türker gibi; “bakın bakın libya’ya uçak uçtu” diye dikkati başka yöne çeken yazılar yazmayı tercih eden murat belge gibi, durup dururken pkk sitelerini taramak gibi fuzuli işlerle uğraşan halil berktay gibi gazetecilerimiz de az değil. tabii bir de, oral çalışlar ve cengiz çandar gibi, akp iktidarına, “bizi ele güne rezil edeceksiniz, bütün argümanlarımızı elimizden alıyorsunuz, böyle giderse sizi nasıl savunuruz” diye uyarı yapan gazetecilerimiz var." (gün zileli, gün zileli ile medyadaki tutuklamalar üzerine)
294 entry daha
hesabın var mı? giriş yap