• onceden tanismis olma durumu. hakkinda bilgi sahibi olmak belki.
  • tanınan, ya da tanınmaya çalışılan şey bir insan olduğunda çok zaman alan ve hayli zor alan bir eylem.
  • bir dizi çarpıtıcı prizma bir başkasını tanımamızı engeller. önce, imge ve dil arasındaki engel var. zihin imgelerle düşünür ama bir başkasıyla iletişim kurmak için imgeleri düşüncelere, sonra da düşünceleri kelimelere dönüştürmek zorundadır. imgeden düşünceye, düşünceden dile doğru bu ilerleyiş ihanetlerle doludur. kayıplar olur: imgenin zengin, yumuşak dokusu, olağanüstü esnekliği ve yoğurulabilirliği, özel nostaljik duygusal renkleri -tümü, imgenin dile tıkıştırılmasıyla kaybolup gider. bir başka neden de neleri açığa vuracağımız konusunda seçici oluşumuzdur. "gerçek" olanına hiçbir zaman yetişemeyecek oluş... tümüyle tanımaya bir diğer engel de paylaşan kişide değil, paylaşanın izlediği sırayı tersine çevirip dili imgeye -zihnin okuyabileceği metne- tercüme etmesi gereken öbür kişide, tanıyanda bulunur. alıcının imgesinin göndericinin özgün zihinsel imgesine uyması çılgınca olanak dışıdır...
  • tdk türkçe sözlük'te:
    1. daha önce görülen, bilinen bir kimse veya şeyle karşılaşıldığında, bunun kim veya ne olduğunu hatırlamak:
    "zarfın üstündeki yazıyı hemen tanıdı."- halide edip adıvar.
    2 . daha önce görmüş olmak, ilişkisi bulunmak, bilmek:
    "tanıdığı hastanelerden birini tarif etmek için tekrar kendini toplamaya çalıştı."- peyami safa.
    "onu bir de eski polisler tanır."- sait faik abasıyanık.
    3 . bir kimse veya şeyle ilgili, doğru ve tam bilgisi bulunmak:
    "sincapları yakından tanırım."- ahmet haşim.
    4 . bilip ayırmak, seçmek, ayırt etmek:
    "her yeni ilişkisinde tanıdığı kızı, hep sevdiğini sanmış, hiç değilse sevmek istemişti."- necati cumalı.
    5 . (hukukî yönden) varlığını kabul etmek.
    6 . boyun eğmek, yargısına uymak, saymak.
    7 . sorumlu bilmek.
    8 . bir şeyin yapılması, bitirilmesi için belli bir süre vermek.
  • doğduğu şehri, annesinin adını, migreni olduğunu, ayakkabı numarasını,
    yatak çarşaflarını, arabasının rengini, köfteyi mantıdan daha çok sevdiğini,
    rain song dinlerken ağladığını, milkyway e bayıldığını,babasının hergün onda
    onu aradığını, pembe olan hiçbirşeyi sevmediğini, kedisinin ismini, köpeğinin cinsini,
    çocukluk anılarını, ilk yediği tokatı, karanlıktan korktuğunu, pms zamanlarını
    bilmek değildir tanımak..

    içini, ruhunu ve özünü bilmektir;

    kelimelere yüklediği anlamları, kırılma noktasını, sesini ve sessizliğini anlamaktır.
    ağlarken onu güldürebilmeyi becermek, yanlış yaptığında en sağlam biçimde doğruyu
    gösterebilmektir. dinlemektir, saygı duyabilmektir. elle tutulamayan, tarifi çok
    zor olandır.
  • bir tur kesif.

    ben insanlarin birbirlerini ne zaman ve hangi anda tanidiklarini dusunduklerini bilemiyorum... bircogu icin "bir kere gormus olmak", "on yil onceden bilmek", "tanisali iki gun oldu evi arabayi ustune yapmak", 5 yildir beraber yasamak gibi kavramlarla pekistiriliyor ya da kucumseniyor. ancak ben bu tanimak lafinin altini bir turlu dolduramiyorum.

    icyuzu, asli, astari gibi laflar da sanirim bu yuzden ortaya atilmis. ic yuzu ne lan? aslinda ne demek?

    nedir ulan tanimak? bir insanin her duygusunun alt ve ust sinirlarini bilmektir ancak... neşeli, hüzünlü, sinirli, öfkeden kudurmuş, terkedilmiş, kovulmuş, banyo yapmış, birileriyle tartismis, evde donla otururken... ohooooo... daha gider bu...
    hangi zaman diliminde vakif olunabilir lan buna... ben bakkal ayse ablayi ne kadar taniyorsam, en hakiki oz acayip derecede yakin arkadasimi da o kadar taniyorum iste...

    bir insana neye gore deger veriyorsun diger insan?

    ne kadar seninle paralelse o kadar degil mi... vay korkak, vay cibilliyetsiz, vay kendine guveni sifirin altinda seyreden solucan, vay dumbuk vay. oburlerinin olmesi lazim di mi? vay insanliktan nasibini almamis, kendi bilincine guvenmeyen, nefsine hakim olmaktan aciz zavalli insan kardesim benim... sen kendinden eminken seni digerlerinin varligini neden rahatsiz eder... neden nefret edersin anlamiyorum ki... nasil oyle bi duyguyu benliginde barindirirsin bilmiyorum... birbirimize cok ihtiyacimiz var oysaki... tanimak gibi korkularimiz olmadiginda ancak gercekten anlayabilecegiz birbirimizi.

    acayip kotu manada kullanildigi da var
    - vaaaaaaay necatiiiiii seni de tanidik

    aynen bu kalibiyla gunluk hayatta kullanildigina cok kez sahit oldum... dunyada boyle bir cumle uretilebilmesinin tek nedeni, birliktelige olan ihtiyac, adam necatiye bir deger vermis, necati adamin kalbini kirmis ve o deger yikildigi icin bunu soylerken guce ihtiyac duyuyor ve kendini cogul kiliyor... cok komik bir guc gosterisi oldugu icin ben buna guluyorum*... akli sira bu cumleyle necatiye counterspell tabir ettigimiz buyuyu yapiyor.

    nedir ulan bu tanimak, kancali dehset gibi birsey! bir insani essek yerine koyup uzerine semer vurabilmeye basladigi, iyi veya kotu niyetle bir takim uzuvlarini dayayabildigi zaman tanidigindan bahsediyor resmen.

    - aaa necatimi, ben onu on yil onceden tanirim

    bu ne lan, niye boyle bir cumle kuruyorsun? sen neden bahsediyorsun? daha da guzeli niye bahsediyorsun? bana neyin reklamini hangi sebeple yapiyorsun?

    birak bunlari insanlik... tanimak diye yok oyle bisii.
  • bir duygu beslemeye baslamadan once yasanan ilk evre
  • bir insanin iyi niyetli mi yoksa kotu niyetli mi oldugunu anlamaktir.
    gerisi bos.
  • patlicandan yapilan kore usulu bir yemek. sormak ve inanmak sosu olmadan bi$eye benzemez.
  • aynı noktadan hayalkırıklıgının ikincisine mahal vermeyendir...
hesabın var mı? giriş yap