• ahmet telli'nin 12 eylül sonrası hücrede yaşadıklarını anlattığı kitabı...

    özetle:

    "...
    su çürüdü...

    adımdan gayrısını bilmiyorum..."
  • bir hücrede kalmanın ne demek olduğunu anlatır.o kadar uzun süredir oradadır ki onunla beraber hücreye koydukları su bile çürümüştür

    yetmiş iki gündür bir dolapta kilitliyim. yalnızca anahtar
    deliğinden hava giriyor ve ölü bir ışık sızıyor içeri. yalnızlık
    hiç de tanrısal değil, görkemli değil. o yalınzca geçmişle
    gelecek, ölümle yaşam arasında kocaman bir karanlık nokta.
    geçmişi ve geleceği olmayan, ölümle yaşam arasında irinli bir
    leke yalnızlık denilen. şimdi ne varsa, anahtar delığınden sızan
    havayla ışıkta... (farkına varsalar, kapatırlar mıydi onu da?)
    bütün belleğimdekileri yokettim. elektrikli bir aygıyla yaktım,
    jiletle kazıdım. çığlıkların aralığından uçurdum hepsini, kul
    edip savurdum.

    adımdan gayrısını bilmiyorum.
  • mart 2001'deki 11. baskısında 'anlatıp durdum,soluk soluğa,acıya alışılmaz,gece,bu kent öldürüldü diyorlar,sıyrılıp gelen,beklenen,dinmeyen,sislenen' gibi ahmet telli şiirlerinin yer aldığı kitap.
  • tamami buraya yazilasi ahmet telli siiri;
    " 1

    yetmis iki gündür bir dolapta kilitliyim.
    yalnizca anahtar deliginden hava giriyor ve ölü bir isik siziyor içeri.
    yalnizlik hiç de tanrisal degil, görkemli degil.
    o yalinzca geçmisle gelecek, ölümle yasam arasinda kocaman bir karanlik nokta.
    geçmisi ve gelecegi olmayan, ölümle yasam arasinda irinli bir leke yalnizlik denilen.
    simdi ne varsa, anahtar deliginden sizan havayla isikta... ( farkina varsalar, kapatirlar miydi onu da?)
    bütün bellegimdekileri yokettim.
    elektrikli bir aygiyla yaktim, jiletle kazidim.
    çigliklarin araligindan uçurdum hepsini, kuledip savurdum.
    adimdan gayrisini bilmiyorum.

    2

    zamani yiyip bitirdi karanlik.
    gece yoktu.
    günes çoktan kömürlesmis ve yeryüzü yapiskan bir karanlikla örtülmüstü.
    yabanil sesler geliyordu derinlerden ve karanligi ince bir biçak gibi yirtiyordu.
    saklayan kirbaç gibi...
    aci duvarini asan bu sesler, madeni bir gürültüye dönüyor ve yerkabugunu zorluyordu artik.
    sesim yoktu.
    karanligin karninda yitirdim sesimi.
    kör bir kuyuda unutulan yusuf'tum belki.
    ama durmadan soruyorlardi.
    tanrilar bilmiyordu sorduklari seyleri, peygamberler büsbütün hain çikmisti.
    ama yine de soruyorlar, soruyorlar, soruyorlar...

    3

    iki seyi bilmek istiyorum.
    (belki ayni seyi iki kere bilmek istiyordum.)
    duvarlarin rengi neydi?
    derimin rengi neydi?
    dokunuyorum duvarlara; parmak uçlarimla, avuçlarimla,
    dilimle dokunuyorum.
    duvarlarin bir rengi olmali.
    ama hiçbir duvarcinin, hiçbir ressamin bu rengi bildigini sanmam.
    adi yoktu bu rengin, kimyasi yoktu.
    belki renksizligin rengiydi bu.
    çürüyen bir bedenin kokusuydu duvarlarin rengi...
    adimdan gayrisini bilmiyorum.

    4

    bir böcek gibi antenlerimi gezdiriyorum bedenimde.
    anahtardeliginden sizan ölü isikta ellerime bakiyorum. ellerim...
    sanki bir kadinin memelerini hiç oksamamis, sicakligini duymamis.
    ellerim...
    her dizesi çiglik olan siirleri hiç yaratmamis sanki.
    ne beyaz tenliyim artik, ne esmer, ne de kara...
    cüzzamlinin, vebalinin bir rengi vardir.
    irinin bir rengi...
    ölunun bile bir rengi vardir ama derimin rengi yoktu.
    belki çürüyen bir kentin rengiydi bu.
    çürüyen bir dünyanin...
    adimdan gayrisini bilmiyorum.

    5

    killi, ayaklari üzerinde duramayan bir yaratiktim artik.
    soyumun neye benzedigini unuttum.
    'insana benziyorlardi' diye duymustum bir vakitler.
    demek ki simdi maymun halkasinda insanlik...
    adimdan gayrisini bilmiyorum.

    6

    agzimi anahtar deligine dayayip havayi emiyorum.
    böcek sokmasi gibi bir yanma duyuyorum bogazimda.
    oysa kuru bir yapragi bile dalindan düsürecek gibi degil bu esinti.
    belki çöle dönmüs topraga tek yagmur damlasinin düsüsü yalnizca.
    çamur gibi bir yagmur damlasi...
    ama toprak, bu damlayla çatlatacak bagrindaki tohumu.
    çöl, bütün vahalarini bu damlayla yesertecek...
    genzim yaniyor.
    ince bir kan seridi siziyor dudaklarimdan.
    kirli, sicak ve simsiyah...
    adimdan gayrisini bilmiyorum.

    7

    suyum, bir litrelik karton süt kutusu içinde.
    yetmis iki gündür sakindigim ve her gün ancak bir kere dudaklarimi degdirdigim...
    dilimi bir köpek gibi degdirdigim.
    (dilin suya dokunusu... bir süngerin denizi yutusu yani. bir çölün seraba kesilmesi bir an için.)
    her gün ancak bir kere degdiriyorum dudaklarimi suya. dilimi kaçiriyorum artik.
    sünger, bütün vantuzlarini birden uzatmasin diye... batakliktaki suyun da bir su yani vardir.
    çürüyen bir bedenin bile dayanilabilir kokusuna.
    kutuda kalan son bir yudum su, bu bile degildi artik.
    küstü, öldürdü kendini su...
    su çürüdü...
    adimdan gayrisini bilmiyorum... "
  • (bkz: tabutluk)
  • sevdiceğin agzından dinlenip , ardından babam ve ogluma gidilince beyninden vurulmusa donuyormus insan evladı.
  • tecrit işkencedir gerçeğini tüyler ürpertici bir dille anlatan, ibret alınası bir ahmet telli şaheseri..
  • ahmet telli nin sesinden dinlerken gözlerinizi kapatın, görecekleriniz sizi nasıl ürkütecek anlayacaksınız.
  • günümüz şairlerinin "avaz avaz susması"na inat*, "tezatlıkları bir araya getirip çok güzel kelime oyunu yapıcam, izle bak"ın esamesinin okunmadığı, suyu gözlerimizin önünde çürüten şiir. su bile çürürken o hücrede, ömürden ne haber...
  • ahmet telli'nin 1982 yılının sonunda basılan göz yaşartan kitabı.

    yazarın 12 eylül sonrası cezaevinde yaşadıklarını anlatır.
    kötü zamanlardır ve beynindeki hücreleri düşünmek adına kullanan her insanın yolu bir şekilde düşer hapishane hücrelerine. ahmet telli'de sever ülkesini. yangın yerine çevrilen yurdun daha insanca yaşanılabilir olmasını düşler. bu düşlerine gem vurulduğunda da boş durmaz, sarılır kalemine. 79 yılında çıkan iki kitabı yangın yılları ve hüznün isyan olur da, yaşanılan acılardan bahseder. 80' de dövüşen anlatsın der çıkardığı yeni kitabında.
    darbe olduğunda adı ilk sıralarda geçer adı mahkeme tutanaklarına.
    sonrası; hücreler ve bu hücrelerden arta kalan, belki de dünya üzerinde bir hücreyi ve orda yaşanılan acıları en iyi tasvir eden öykü formatında bir şiir çıkardı ortaya; su çürüdü.
    evet; kokuşmuş bir düzen vardır. tüm değerler çürümüş, insanlık onuru hiçe sayılmıştır o yıllarda. su çürüdü ifadesi de masum insanlara yapılan eziyetlerin, insanlığın dibe vurduğu anların en yüce ifadesidir.

    şiirde şair; 72 gün bir dolapta kilitli geçirdiği zamanı anlatır ve en vurucu cümleleri en sona saklar;

    ...
    suyum, bir litrelik karton süt kutusu içinde.
    yetmis iki gündür sakindigim ve her gün ancak bir kere dudaklarimi degdirdigim...
    dilimi bir köpek gibi degdirdigim.
    (dilin suya dokunusu... bir süngerin denizi yutusu yani. bir çölün seraba kesilmesi bir an için.)
    her gün ancak bir kere degdiriyorum dudaklarimi suya. dilimi kaçiriyorum artik.
    sünger, bütün vantuzlarini birden uzatmasin diye... batakliktaki suyun da bir su yani vardir.
    çürüyen bir bedenin bile dayanilabilir kokusuna.
    kutuda kalan son bir yudum su, bu bile degildi artik.
    küstü, öldürdü kendini su...
    su çürüdü...
    adimdan gayrisini bilmiyorum...
    ...

    evet çürümüştür su. ve gelinen nokta da üzerinden geçen onca yıl götürememiştir suyun o kokusunu.
    biz ise ülkeyi bu kokuşmuşluğa getirenlerin yargılanıp yargılanmayacağını konuşuyoruz hala. oysa suyun bile çürüdüğü o yıllardan beri anadolunun geleceğine çomak sokanlar içiyor ülkenin en güzel sularını.
hesabın var mı? giriş yap