• ben yaptim olduculuk
  • bünyede aşırı rahatlamaya ve sonunda yapacagınız işlerin götünüzde patlamasına sebep olur.
  • bunu seviyorum. en azindan mesnetsiz olduğunun farkinda olmamasini seviyorum bu özgüven türünün. farkinda olsa kendinden utanmayacağını biliyorum. ve doğrudur kiyida bucakta değil, biraz 80'lerle birlikte orta yerde elbebek gül bebek büyümüştür ve simdilerde 20'li ya da erken 30'lu yaşlarinda sokakta da sözlükte de göbek atmaktadir yandan yandan. aslinda dediğin gibi bu topraklarda nihatçiğim bu özgüven inkişafinin da pompalamasinin da bir kaç önemli rol modeli var. konuyu izah etmek için söylüyorum, kötü bir niyetim yok yani, iyi biriyim, sütlaç severim.
    ilki spikerliğe ya da şarkiciliğa soyunan mankenler familyasindan "bunu başardiysam hayatta, herşeyi başarabilirim, hayatin da mina korum kim tutar beni" türü bir tavanda rakseden özgüven gölgesi. işte bir ucu çelik'ten tuğba özay'a diğeri kitap yazan merhum katillerden, katil olmadan kitap yazan nihat genç'e kadar uzanan bu "başarı öyküleri" dizisinde araya muhtelif isimler de dizmek mümkün. ama sanildiği gibi bu sadece "ünlü" isimlerle sinirli değil ve hatta sanirim beğenildiğine dair bir izlenim ve duygu taşiyan "siradan" insanlarda daha sık rastlaniyor buna ve dahi buralardaki bazi bazi sözlük yazarlarinda da görüyorum ve nasil hisleniyorum sormayin. ben diyeyim üç kuruşluk siz deyin sekiz fed rezervi silosu altin değerindeki beğeniyi ve övgüyü her konuda, her durumda hakli olacağına ve doğruyu temsil edeceğine inanan asabi, kavgaci bir mesnetsiz özgüvene tercüme etmek şeklinde tezahür ediyor. "çok akıllı bu" diye yetiştirilen tüm normal zekali çocuklarin kadersizliğini anliyorum, paylaşiyorum, hoşgörüyorum ama sonuçta yukarida bakiniz verdiğimiz beğeniye sürekli kendini onaylatmaya çalişarak politikil korrekt sularinda yozlaşan nice yetenek gördü bu web pageler diyerek de ahvah eder ağlarim... sonra kimil kimil kendine yol bulmak için, yol kazmak için 3-5 yil geçmesi gerekirse, insan lost olmasin da neylesin genxciğim ve dediğin gibi "ben"den baska neyi var elinde kendini dolduracak onlarin ve bunlarin.. birleşmiş milletler cemiyetinin adinin dünya timarhane devletleri birliği olarak değiştirilmesini öneriyorum bu konudan buradan ama pek etkili olacağını sanmiyorum..

    ama işte o toplumsal hastaliktan fiskolojik denyoluğa giderken sağ köşede rastlayacağınız bir diğer rol modeli de saniyorum beğeniden çok "güç"le ilgili bir, bir, bir, neydi? gölge, evet. o bir bakima gerçek bir başariya dayanan, gerçekten kazanilmiş bir başarının ürünü olan gücün verdiği özgüvenle şekilleniyor. ama onun da elde ettiği başariyla kiyaslanamayacak, abartili güç kullanimiyla karakterize olan bir devletlerarasi hukuk problemi var. adam size alti patlarla saldiriyor siz tepesine atom bombasi atiyorsunuz. ki bu değişik mesnet sahibi egonun ben diyeyim bir dahaki seçimde memleketi terkederim diyen fazil say abininki gibi, siz deyiverin tan oral'i gazeteden kovan ilhan selcuk gibi, gerekirse anayasa mahkemesini kapatiriz diyen yer yer islamci daha çok zengin olmaya gayret eden politika erbabi gibi ortalikta dolaşmasi sizi yaniltmasin. "çocuk yapmayi başarmak"tan, "70 yaşina gelmeyi başarmak"a, "üniversiteyi kazanmak"tan, "yurtdışında yaşamayı başarmak"a, "yabanci dil öğrenmek"ten, "iş bulmayi başarmak"a kadar uzanan modelleri, boy boy siradan, çok rastlanir türleri var, algiya göre, yergiye göre.. ama bu durumda yarattiği şeyi kirmaya, yaptiği şeyi bozmaya, kurduğu şeyi dağıtmaya muktedir olan güç sahibi adamlar ve kadinlarin sahip olduklari ama elde ettikleri başariyla kiyaslanamayacak ölçüde kullandiklari güç sonuçta hep bozmakla, kirilmakla, anlamsizlikla sonuçlaniyor. gücün insani içine çeken karanlik bir kuyuya dönüşmesi de sadece edebiyatta olmuyor ki teyzeciğim, her gün orada burada kafamizi pompalanmiş özgüvenlere tossluyoruz. ama bu gücü kullanmakta gösterdiği hevesi annesinden, babasindan, dostlarindan, okulundan, işyerinden, kurumundan, bakkalindan alan ve devralan nice kader kurbani önünde saygiyla eğilmek gerekir burada zannederim.. neyse geçen denedim umami var bende galiba, ki garip tadlar aliyorum şu garip çorbadan..
  • jean claude van damme veya sylvester stallone de olur bu özgüven.

    onların ki kas değildi hava pompalamışlardı. sonradan kalıcı hale geldi.
  • turkiye'de mustafa sandal ve rafet el roman'dan sorulur. hadi ikincisinde ses var, ilki tam anlamiyla evlere senlik. o nasil bi kendinin farkinda olmamadir, o nasil bi sensin kaplansin yuru beea diye yetistirilmisliktir, nasil bi gerceklik baglantisini yitirmisliktir belli degil. bale yap cocugum misafirlere denerek yetistirilmis kiz cocugunun erkek modelleri ikisi de. bilemiyorum ki erkeklere ne yap deniyor, zeybek oyna evladim mi? zeybekle de aslansin, baleyle de kaplansin diye diye balatalar yaninca, ulan hakikaten superim demek ben hissi olusuyor demek. sonra tabii yazar adam "dun sabah seni af-ettim, insanoglu yasam dedim" diye. hayat mustiyle rafete guzel.
  • birinci tekil sahis zamiri "biz"dir. kendisinden bahsetmesi gerekirse "isim soyisim" ile tanimlanan ucuncu tekil sahis olur. o kadar rahattir ki topluluk icinde, rahat gorunme kasi gelistirmistir. kramp gece girer o kasa.
  • bak bu bir kişide pompalanmış özgüven olduğunu sanma meselesi önemli. harbiden egonu yırtar atar yanılıyorsan. feci zarar verir bünyeye. o nedenle karşındakinin özgüveninin pompalanmış olup olmadığına karar vermeden önce, kendindekinin pompalanmış olmadığına emin ol derim ben bir dostun dostu olarak...
hesabın var mı? giriş yap